Bir ilde devleti temsil eden en yetkili kişi vali olur. O ilde yaşayan herkesi hiç ayrım yapmadan adil olarak yönetmek, ildeki asayiş ve kolluk kuvvetlerinin başı olarak kentin güvenliğini en yüksek seviyede sağlayıp herkesin güven içinde günlük hayatını ikame etmesi için vardır.

Vali aynı zamanda devletin taşradaki yüzüdür. Yani vali, bulunduğu ilde vatandaş için devletin kapısıdır, devletin yüzüdür.

Öyle ki kültürümüzde bir beldede koyunu kapan kurt un hesabının bile sorulabilindiği bir kapı ve makam…

Hz. Ali anlatıyor: "Bir gün Ömer'i, binekli olarak ve telaş içinde, hızlı hızlı giderken gördüm; "Ya emire'l-müminin nereye gidiyorsun?" diye sordum. "Devlete ait develerden biri kaçmış, onu aramaya gidiyorum" diye cevap verdi. O zaman ben: "İnan ki, senden sonra bu milleti idare edecek olanlara ağır bir yük bırakıyorsun! Herkes senin yaptığını yapamaz!" dedim. Bunun üzerine şöyle konuştu: "Hz. Muhammedi(s.a.v), hak peygamber olarak gönderen Allah'a yemin ederim ki, Fırat kenarında bir oğlak kaybolsa yahut bir kurt bir koyunu kapsa korkarım ki kıyamet gününde onun bile hesabı Ömer'den sorulur!" demiş

Diyarbakır il valisi ile Akparti il başkanı arasında geçen hafta protokol krizi basına yansıdı.

Olay çok mu büyütüldü bilemiyoruz. Galiba sorun iktidardaki siyasi partiye mensup kişilerin son birkaç yıldır kendilerini çok özel ve tüzel aynı zamanda ayrıcalıklı bir sınıf olarak görmeleridir.

Gerçi sağ olsunlar bu sınıftan malum insanlar bu ayrıcalıklı özel ve tüzel kişiliklerini halkın gözüne soka soka gösteriyorlar, Bunu da halk olarak her ortam ve platformda görüyor ve hissediyoruz.

Bu konuda Diyarbakır ak parti il yönetiminin geçmiş yıllardan kalma sabıkası çokta temiz değil, öyle ki il ilçe binalarına kızının veya oğlunun bir sıkıntısı veya halledebilecek basit bir iş için giden babaların horlandığı, fırçalandığı hatta neredeyse kovulmaktan beter edildiği olaylar onlarca yüzlerce.

Yapılan muameleden dolayı gözleri yaşararak binadan çıkan seçmenlerdi yüzde 47’lerden partiyi yüzde 17’lere getiren şey. İl başkanları ve halkı ve kendi seçmenini dahi horlayıp küstüren eski yönetimlerdeki seçkin ve ayrıcalıklı zevatların yine ayrıcalıklı çocukları, kayınço,  yeğen ve baldızlarının belediyelerde aldıkları kadrolar işin cabası.

AK parti belediyelerinin kendi partileri dahi olsa kendilerine gelebilecek yasal olmayan ve ilerde hak hukuk konusu olabilecek bu tür isteklerine bu derece engaje olmaları kabul edilir yasal bir şey değildir.

Neredeyse bir il veya ilçe binasındaki çaycının bile kendisini bir kurum müdürü veya bir belediye başkanı ile istediği zaman görüşebilecek haleti ruhiye sinde görmesi ancak siyasi bir travma olarak tanımlanır.

Büro elemanlarının meşru bir yetkili ile aynı kareye girip bu görüntü ile meşru olmayan durumlarını meşru gösterme gayretlerine bir stop oldu yaşanan bu sözde protokol krizi.

Herkesin anayasal hak olarak eşit olduğu ülkede iktidar partisinin yöneticisi de, elemanı veya çaycısı da olsanız farklı bir imtiyaz talep etme ve bekleme gibi bir lüksünüz yok maalesef ve olmamalıdır da.

Tabi insan bir şeye alışmayı görsün, hep ister. Hani ” Alışmış (alışmamış)’TAN beterdir” derler ya, Kısaca protokol temayülleri işte, biraz uygulanınca parti yönetiminde alışılagelmenin tepkisi ve şaşkınlığı oldu.

Acaba sorun protokol meselesi değil de başka bir şey mi, ne derece doğru tabi ki iddia biz bilemeyiz ama ateş olmayan yerden dumanda çıkmaz hani. Hatırlarsınız belediyelere işçi alımı vardı, alınacak işçiler noter huzurunda kura çekimi yapılarak alınacak diye basına da deklare edildi, söylenen; ak partinin kura ile belirlenecek listenin bir kısmına kura da kendileri belirleyeceği isimlerin konulması yönünde istekleri ve dolaylı yoldan il valisine bu konuda baskı kurmaya çalışması. Bu konuyu alışılageldiği gibi iştahla vali beye diretmeye çalışmaları, bu istekleri kabul görmeyince tabi mahallede kara kedilerde dolaşmaya başlamış.

 Yaşanan olay Diyarbakır halkının güzü önünde cereyan etti. Zaten son birkaç yıldır ildeki ak parti yönetici ve avenelerinin bırakın Diyarbakır halkına kendi seçmenleri ile aralarına ördükleri dağdan duvarlar ve şaibeler ile kibir Nirvanalarda.

İl ve ilçe binasındaki en tepedekinden çaycısına kadar kibir denizinde neredeyse boğulacak kadar anti sosyalleşmelerine bu protokol krizi iyi bir cevap oldu.

Umuyoruz ki bu olay ak partideki yönetici ve kardeşlerimizi kendine getirir yüzlerini bir nebze de olsa halka çevirirler.

İktidardaki bir siyasi partiyi, bir halkın uyanışından bir halk hareketinden “bir lolo iki kolo” ya getiren partinin diyarbakırdaki eski yeni tüm yönetici ve milletvekilleri sorumludurlar. Herkesin oturup bir muhasebe yapması gerekirken halen “bir elinde ayna bir elinde cımbız umurunda mı dünya “ havaları…

Grand kostüm ve Vakko, Grace lerle birbirlerini ağırlarken hayırlı olsunlarla verilen sosyal pozların sandığa bir faydasının olabileceğini sanıyorsanız yanılıyorsunuz.

Zira protokol krizinde halkın çoğunun valiye destek vermesi ve ak parti yönetimine yapılan protokol kurallarını bile “bunlar hakkediyor” denmesinin altında geçmişte işlenen ve kırılan çok şeyler yatıyor galiba.

Valinin geldiği ilk günden bugüne kadar yaptığı çalışmalar, sağ olsun geçmişteki akp yöneticilerinin birbirinden uzaklaştırdığı devlet ile vatandaşları bir araya getirmiş, vatandaşın gönlünü kazanmak  için valinin birçok alanda yaptığı çalışmalar takdire şayandır.

  Yanlışın neresinden dönülürse kardır, Şahsi çıkarları için değil milletin çıkarı için siyaset yapmak gerekir siyasiler milletin hizmetkârı olmalı efendisi değil.

Yukarda örnek verdiğim Hz. Ömer örneğinde valilerin omuzunda ağır bir yük bulunmaktadır. bu yükün birilerin rantı için, çıkarı için temsil ettiği makamı uğruna heba edilmesine hiç kimsenin hakkı yoktur.

Bir makam ancak hak ve halkın hizmeti için kullanıldığında değer kazanır, aksi her makam ne olursa olsun değersiz ve kıymetsizdir.