Bazı çevrelerde İslam’ın, kadın haklarını son derece kısıtladığı, kadını peçeye sokup dört duvar arasına kapattığı, onun kişiliğini yıprattığı, ezdiği iddia edilmektedir.
İslâm'dan önce kadın, iddia edildiği gibi özgür değildi. Erkek gibi savaşamaz, ailenin namus ve şerefini koruyamaz düşüncesiyle kız çocuğun doğmasından utanç duyulurdu. Bu yüzden Arap kabileleri arasında küçük kız çocuklarını öldürenler, diri diri toprağa gömenler olurdu, işte Kur’an’ı Kerîm, asırlarca bu anlayış içinde bulunan toplumun davranışını şiddetle kınamaktadır: Onlardan birine kız çocuğu olduğu müjdelendiği zaman içi öfke ile dolarak yüzü kapkara kesilir. Kendisine verilen müjdenin kötülüğünden dolayı kavminden gizlenir. Şimdi ne yapsın, onu hakaretle tutsun mu, yoksa toprağa mı gömsün diye düşünür? Bak ne kötü hüküm veriyorlar. Ve sorulduğu zaman o diri diri toprağa gömülen kıza: Hangi günahı yüzünden öldürüldü zavallıcık ne suç işlemişti ki öyle diri diri toprağa gömülerek öldürüldü diye!
Yeni Müslüman olmuş bir Arap, Hz. Peygamber (S.A.V.)'e şöyle demişti: “Ey Allah'ın Peygamberi, Müslüman olduğumdan beri İslam’ın tadını tam alamadım. Çünkü cahillik devrinde bir kızım vardı. Karıma onu süslemesini emrettim. Sonra onu götürüp yüksek bir uçurumdan aşağı attım. "Baba, beni niçin öldüreceksin?"
Onun bu sözünü hatırladıkça içim yanıyor, hiçbir şey beni teselli etmiyor.
Hz Peygamber (S.A.V.), İslam’ın, cahiliye devrinde işlenen günahları sileceğini buyurmuş ve onu tevbe ve istiğfara davet etmiştir.
Kur’an, toplumun bu anlayışını değiştirerek kız çocuğunun da erkek gibi Allah'ın lûtfu olduğunu, Allanın, dilediğine kız, dilediğine erkek çocuk vereceğini söylemiştir:
Göklerin ve yerin sahibi Allah'tır. O, dilediğini yaratır. Dilediğine kızlar, dilediğine erkekler bahşeder. Yahut onları çift yapar: “Hem dişi, hem erkek verir. O her şeyi bilendir, her şeye gücü yetendir. Ayette erkekten önce, kız çocuğunun lütuf olarak anılması Kur’an’ın kadına verdiği önemi göstermez mi?”
Görülüyor ki hiç de iddia edildiği gibi İslam’dan önce kadının durumu öyle parlak değildi. İslâm geldiği zaman mevcut toplumların birçoğunda uygulanmakta olan pek çok kadınla evlenmeyi sınırlamış, en fazla dört kadınla evlenmeye müsaade etmiş, bunu da şartlara bağlayarak kısıtlamış ve bir tane ile yetinilmesini tavsiye etmiştir.
İslâm, kadını horlandığı mevkiden alıp yükseltmiş, erkeği de kibir ve gururundan aşağı indirmiş, iki cinsi kulluk ve insanlık mertebesinde eşit saymıştır. Birçok ayetlerde erkek ve kadına birlikte hitap edilir. Kur’an-ı Kerîm, kadın ve erkeğin birbirlerini tamamladıklarını, birisi olmadığı takdirde diğerinin de olmayacağını, insanlık bakımından aralarında bir fark bulunmadığını söylemiştir. Kur’an şöyle diyor:
Ey insanlar, biz sizi bir erkek ve bir dişiden yarattık, birbirinizi tanımanız için sizi milletlere ve kabilelere ayırdık. Allah katında en üstün olanınız, günahlardan en çok korunanızdır.
Sanki İslâm’ın, kadının hürriyetini tamamen elinden aldığı, onu toplumsal hayattan uzaklaştırdığı, fakat Selçukluların İslam’ı benimsemekle beraber onun kadınlar hakkındaki katı hükümlerini pek uygulamadıkları anlaşılır. Tarihte Hz Peygamber(S.A.V ) devrinden sonra kadının örtünmesi konusunda aşırılığa kaçıldığı muhakkaktır. Ama bu, Hz Peygamber(S.A.V) devrinden sonra gelen insanların yanlış anlayışından ileri gelmiştir. Bunu İslam’a mal etmek doğru olmaz. Hz. Peygamber (S.A.V.) devrinde kadınlar camiye geldikleri gibi savaşta da geri hizmetlerde çalışırlardı. Peygamberin hanımları bizzat savaşa katılmış, bazıları hastabakıcılık yapmışlardır. Meselâ çok genç olan Hz. Âişe, Mustalik Oğulları savaşına Hz. Peygamberle beraber gitmişti. Hendek Savaşında yaralanmış olan Sa'd Rufeyde adında, Eslem'li cerrah bir kadının çadırında tedavi görmüştü.
Peygamber (S.A.V.) in hanımları, kendisinden sonra bir öğretmen gibi Sahabelere Peygamberin sözlerini öğretmişlerdir. İslâm, kadına kişilik kazandırmış, ona saygı ve şefkat gösterilmesini, kaba davranmamasını emretmiştir. Bugün dünyaya örnek olarak gösterilen Avrupa'da acaba kadın, gerçekten mutlu mudur? İslâm ülkelerinde kadın, asla ağır işlerde çalıştırılamaz. Eğer kadının kocası da ölmüş ise o, bir dairede yapayalnız kalır, insanın, ihtiyar yaşında bir hizmet edene, kendisini seven ve kendisinin seveceği çocuklara, torunlarına ihtiyacı vardır. Konuşmak, dertleşmek ister insan. Avrupalı ihtiyar kadın, bu sıcak yuvayı bulamaz.
Bizim toplumumuzda anneler, babalar yapayalnız bir eve terk edilmezlerdi.
Çünkü Kur'ân-ı Kerîm: "Rabbin, yalnız kendisine tapmanızı ve anneye babaya iyilk etmenizi emretti, ikisinden birisi yahut her ikisi, senin yanında ihtiyarlık çağına ulaşırsa sakın onlara "öf deme, onları azarlama, onlara güzel söz söyle. Onlara acımadan dolayı alçakgönüllülük kanadını indir ve: "Rabbim, bunlar beni nasıl yetiştirdilerse sen de bunları (öyle) acı!" diye buyurmuştur.
Hz Peygamber (S.A.V.) de "Kime iyilik edeyim?" diyen birine üç defa: "Annene, annene, annene" demiş, daha sonra babasına ve komşusuna iyilik etmesini tavsiye etmiştir.
Yine Allah'ın Resulü: "İhtiyarlık zamanlarında annesine babasına yahut bunlardan yalnız birine yetiştiği halde bunların rızasını kazanarak cennete giremeyen kimsenin burun yerlerde sürünsün!" demiştir,
İşte Allah'ın ve Resulünün sözlerine gönülden bağlı olan müminler, annelerini, babalarını bir evin deliğinde yapayalnız bırakmazlardı. Ama şimdi bizde de annesini, babasını yalnız bayramlarda görenlerin sayısı artmaya başladı.
Bilimsel araştırmalar (!) ortaya kondukça bu sayının daha çok artacağı anlaşılıyor.
İslâm Peygamberi, "Cennet annelerin ayakları altındadır" demiştir.
Hangi toplum, kadına, cenneti onun ayakları altına seren İslam kadar değer vermiştir?
başakşehir escort,ikitelli escort,güneşli escort,kayaşehir escort,bağcılar escort,esenler escort,eyüp escort,güneşli escort,kumburgaz escort,topkapı escort
deneme bonusu veren siteler bonus veren siteler
deneme bonusu bonus veren siteler deneme bonusu veren siteler
halkalı escort,avrupa yakası escort,şişli escort,avcılar escort,esenyurt escort,beylikdüzü escort,mecidiyeköy escort,istanbul escort,şirinevler escort,avcılar escort