Bugun...



HÜDA PAR'dan "Madde Bağımlılığı" paneli: Gençlik risk altında, çözüm ortak mücadelede

HÜDA PAR Gençlik Politikaları Başkanlığı'nın düzenlediği panelde uzmanlar; uyuşturucu ve kumarın Türkiye'de gençliği kuşatan en büyük iki tehdit hâline geldiğini belirterek aile, okul ve devlet kurumlarının ortak mücadele yürütmesi gerektiğini vurguladı.

facebook-paylas
Tarih: 08-12-2025 00:05

HÜDA PAR'dan


    

 

HÜDA PAR Gençlik Politikaları Başkanlığı tarafından madde bağımlılığına dikkat çekmek amacıyla Selahaddin Eyyubi Camii Konferans Salonu'nda düzenlenen panelde bağımlılıkla mücadele farklı boyutlarıyla masaya yatırıldı.

Dr. Hüseyin Gülsever'in modaretörlüğünde sunumlarını gerçekleştiren uzman isimler, uyuşturucu ve kumar bağımlılığının Türkiye'de gençliği tehdit eden en büyük iki risk hâline geldiğini belirterek aile, okul ve sivil toplumun birlikte mücadele etmesi gerektiğini vurguladı.

Panelde ilk olarak Yeşilay Diyarbakır Şube Başkanı İhsan Aslan "Sokak Kültürü, Bağımlılık Riski ve Müdahale Modelleri" başlıklı sunum gerçekleştirdi.  

Sunumunda sokak kültürünün gençler üzerindeki etkilerini değerlendiren Aslan, sokakların özellikle Diyarbakır gibi büyük şehirlerde gençlerin kendilerini ifade ettikleri, kimlik arayışına girdikleri ve toplumsal rolleri deneyimledikleri bir alan olduğunu belirtti.

 

İhsan Aslan

"Gençlerimizin toplumsal kabul görmemesi ve dışlanmış hissetmesi, onları olumsuz ortamlara yönlendiriyor"

Diyarbakır gibi tarihi ve manevi bir şehirde bile çok sayıda bağımlının olduğunu belirten Aslan, "Sokaklarda, büyükşehirlerde gençlerle birlikte hareket ediyor; bağımlı olmayan gençlerle birlikte bağımlı gençleri de topluma kazandırmaya çalışıyoruz. Gençlerimizin toplumsal kabul görmemesi ve dışlanmış hissetmesi, onları olumsuz ortamlara yönlendiriyor. Diyarbakır gibi tarihi ve manevi bir şehirde bile çok sayıda başvuru alıyoruz; bu durum bazen insanı üzüyor. Gençler okulda, ailede ve toplumda kendine yer bulamadığında sokaklarda bir alan oluşturuyor. Ancak 'bir kereden bir şey olmaz' anlayışı çoğu zaman hayatlarını olumsuz etkiliyor. Bağımlı gençler kendi potansiyellerini fark edemiyor ve akran etkisiyle riskli davranışlara yöneliyor." dedi.

"Sosyal medya ve teknoloji bağımlılığı, kısa yoldan zengin olma gibi davranışlar da bağımlılığı tetikliyor"

Aslan, "Ergenlik dönemindeki gençler kendi kimliklerini oluşturmaya çalışıyor. Eğer ailede sıkıntı varsa, maddeye genetik yatkınlık varsa veya toplumsal eşitsizlik söz konusuysa, gençler madde bağımlılığıyla baş başa kalıyor. 'Bırakacağım, bu meret bırakılmaz ki' gibi söylemler sıkça duyduğumuz sözler arasında. Ancak bağımlılık, tek bir karar ya da irade meselesi değildir; gençler bağımlı olduklarını çoğu zaman kabul bile etmiyor. Sosyal medya ve teknoloji bağımlılığı, kısa yoldan zengin olma gibi davranışlar da bağımlılığı tetikliyor." diye belirtti.

 

"Amacımız, bağımlı bireyleri dışlamamak, kazanmak ve topluma kazandırmaktır"

Yeşilay olarak bağımlılığa karşı gerçekleştirdikleri çalışmalara değinen Aslan şunları kaydetti:

"Biz Yeşilay olarak çalışmamızı gizlilik esasına dayandırıyoruz. Kişi bize başvurduğunda, suçu olsa bile bilgileri ifşa etmiyoruz. Diyarbakır'daki 40 yataklı ücretsiz rehabilitasyon merkezimizde, bağımlılara sosyal alanlar ve çeşitli atölyeler sunuyoruz. Spor, sanat, müzik, resim gibi etkinliklerle bağımlı bireyleri meşgul ediyor, halk eğitimi ve iş kulübü üzerinden meslek kazandırmaya çalışıyoruz. Rehabilitasyon sürecinde, gençlerin becerilerini geliştirmeye ve kendi potansiyellerini keşfetmelerine odaklanıyoruz. Okullarda, rehber öğretmenler ve formatör öğretmenler aracılığıyla önleyici çalışmalar yürütüyoruz. Aile, sosyal çevre ve eğitim sistemini de sürece dahil ediyoruz. Amacımız, bağımlı bireyleri dışlamamak, kazanmak ve topluma kazandırmaktır.

Diyarbakır'daki gençler manevi olarak güçlüdür; inanç temelli yaklaşımlarla bu bağımlılıkları azaltmak mümkündür. Sur ve Bağlar bölgelerinde bazı sıkıntılar yaşansa da Yeşilay olarak gençlerimizle, yönetimimizle ve STK'larla birlikte topyekûn mücadelemizi sürdürüyoruz. Biz her zaman gençlerimizin yanında, onların potansiyellerini ortaya çıkaracak şekilde çalışıyoruz."

Psikolog Sadık Sun: "Bağımlılıkla mücadelede ailenin rolü belirleyici"

Yeşilay Diyarbakır Şube Başkanı İhsan Aslan'ın sunumunun ardından Psikolog Sadık Sun, "Madde Bağımlılığının Aile Üzerindeki Yıkıcı Etkisi" sunumuyla bağımlılığın aile dinamiklerine verdiği psikolojik zararı anlattı.

 

Sadık Sun

Bağımlılığı bir hastalık olarak nitelendiren Sun, "Bağımlılık dediğimiz şey aslında bir hastalık. Nasıl bir hastalık? Beyin hastalığı aslında. Bazen bağımlı bir insana 'iradenle çözersin, kendini kontrol edebilirsin' deniliyor; ancak durum tam olarak böyle değil. Kişinin psikolojik destek alması gerekiyor; yani biyopsikososyal model dediğimiz, rehabilitasyon sürecinden geçmesi gereken bir süreçtir. Bağımlı bir bireye 'sen bunu tek başına atlatırsın, yaparsın' gibi yaklaşmak aslında yardımcı olmuyor, tam tersine süreci geciktiriyor." dedi.

"Bağımlılığın erken fark edilmesi çok önemli; aksi takdirde gecikmeler sorun oluşturuyor"

Bağımlılığın sadece madde bağımlılığı olmadığını söyleyen Sun, "Bağımlı dendiğinde aklımıza genellikle madde bağımlılığı geliyor ama günümüz dünyasında kumar bağımlılığı, teknoloji bağımlılığı, sosyal medya bağımlılığı, yeme bağımlılığı gibi farklı türler de var. Örneğin, 'Yemeden duramıyorum, aşırı kilo aldım, kendimi kontrol edemiyorum' diyen danışanlarımız oluyor. Burada önemli olan, kişinin hayatını kendine lezzetli hâle getirmesi; eğer hayat tatmin edici değilse, bağımlılık daha çekici hâle gelebiliyor." diye belirtti.

Bağımlılığın yaşının olmadığını belirten Sun, "Bebekler bile telefon veya tabletle etkileşimde bulunurken bağımlılık belirtileri gösterebiliyor; telefonu alınca ağlayıp geri almak istiyor. Ergenlik döneminde, çocuklar telefona bağlandığında onu almak çok güçleşiyor. Bağımlılığın erken fark edilmesi çok önemli; aksi takdirde gecikmeler sorun oluşturuyor. Bağımlılık belirtileri arasında okul başarılarında düşüş, öfke, anne-babaya karşı gelme, yanlış arkadaş çevresine yönelme, uyku sorunları, aşırı para harcama, evde değerli eşyaların kaybolması veya çalınması gibi durumlar görülüyor." ifadelerini kullandı.

 

"Ailelerin yalnız çözüm arayışı genellikle işe yaramıyor. Güvenilir ve sabırlı kişilerle bu süreç yönetilmeli "

"Bağımlılık aynı zamanda ciddi riskler doğuruyor" diyen Sun, "Madde kullananlar fuhuşa veya yasa dışı işlere yönlenebiliyor; AIDS, HIV, Hepatit B ve C gibi hastalık riskleri artıyor. Aileler başlangıçta durumu inkâr edebiliyor; 'Çocuğum böyle bir şey yapmaz' diyerek gerçeği kabul etmiyorlar. Ardından suçlama ve öfke süreci başlıyor, komşular ve akrabalardan durumu gizliyor. Bu süreç sabır gerektiren uzun bir süreçtir; ailelerin aceleci ve yalnız çözüm arayışı genellikle işe yaramıyor." şeklinde konuştu.

Bağımlı bireye yaklaşımın önemine vurgu yapan Sun, "Ailenin yaklaşımı çok önemli. Bağımlı bireye yaklaşırken sakin olmak, suçlayıcı ifadelerden kaçınmak gerekiyor. 'Bizi mahvettin, senden bir şey olmaz' gibi cümleler bağımlılığı artırır. Kişi bağımlılığın etkisi altındayken nasihat etmek en büyük hatadır; bekleyip sakin bir zamanda konuşmak gerekir. Aile bireyleri, güvenilir ve sabırlı kişilerle bu süreci yönetmelidir. Ayrıca, 'eş bağımlılık' durumuna dikkat etmek gerekir; anne-baba çocuğunu korumaya çalışırken aslında bağımlılığı pekiştirebilir. Maddi destek sağlamak, borç kapatmak veya bahanelerle durumu örtmek bağımlılığı artırır." dedi.

Sun, son olarak "Aileler açık ve net olmalı: 'Ortada bir sorun var, tedavi olmanı istiyoruz. Tedavi kabul etmediğin sürece maddi destek vermeyeceğiz.' Bu mesaj güvenilir kişiler aracılığıyla verilmelidir. Kişi kendi hatalarının doğal sonuçlarını yaşamalı; böylece tedaviye yaklaşabilir. Bedelini ödemeyen kişi aynı hatayı tekrar eder, bedelini ödeyen kişi öğrenir ve davranışını düzeltir." diye belirtti.

Araştırmacı-Yazar Osman Atalay: "Uyuşturucu ve kumar toplumun en büyük iki tehdidine dönüştü"

HÜDA PAR Gençlik Kollarının düzenlediği "Madde Bağımlılığı" panelinin bir diğer panelisti Araştırmacı-Yazar Osman Atalay ise "Madde Bağımlılığı ve Bağımlılıkla Mücadelede Sivil Toplumun Rolü" üzerine konuştu.

 

Osman Atalay

Bağımlılığın her çene sene hızla büyüdüğünü istatiksel bilgilerle anlatarak sözlerine başlayan Atalay, "Bugün konumuz madde bağımlılığı olduğu için özellikle cezaevlerindeki tabloyu paylaşmak isterim. Şu an Cumhuriyet tarihinin en yüksek tutuklu ve hükümlü sayısına ulaşmış durumdayız: 419 bin kişi cezaevlerinde bulunuyor. Suç türlerine baktığımızda birinci sırada yüzde 36 ile uyuşturucu suçları yer alıyor. Bunu yüzde 25 ile hırsızlık, yüzde 15 ile adam yaralama takip ediyor. Yani cezaevlerindeki en yaygın suç türü uyuşturucudur. İntihar vakalarına baktığımızda da durum oldukça ciddi. 2009 yılında bin 100 kişi intihar ederken, 2024'te bu sayı 4 bin 406'ya yükseldi. Yalnızca uyuşturucu nedeniyle intihar edenlerin sayısı ise bin 427. Uyuşturucudan ölümlerin gerçek sayısını bilmek zor; çünkü adli tıp raporlarında aileler veya doktorlar çoğu zaman farklı nedenlerle kayıt açabiliyor. Narkotik raporlarına göre geçen yıl 309 bin uyuşturucu olayına müdahale edildi ve 375 bin şüpheli gözaltına alındı. Bu rakamlar, uyuşturucu sorununun ne kadar vahim olduğunu açıkça gösteriyor. Yine geçtiğimiz yıl tedavi merkezlerine 390 bin 778 kişi başvurdu. 2016'da bu sayı 212 bin civarındaydı. Bu artış, riskin her geçen yıl büyüdüğünü ortaya koyuyor." dedi.

Atalay, "Türkiye'de anaokulundan liseye kadar 17 milyon öğrenci, üniversitelerde ise 6 milyon genç bulunuyor. Yani yaklaşık 27 milyon 600 bin genç, eğitim sisteminin içerisindedir. 2018 yılında Sağlık Bakanı Recep Akdağ tarafından beş bağımlılık türü olan tütün, alkol, kumar, teknoloji, uyuşturucu karşı bir seferberlik ilan edilmişti. Bakan, 'Eğer üç yıl içinde başarı sağlanamazsa Avrupa'daki radikal mücadele modellerine geçeceğiz' demişti. Avrupa'da uygulanan yöntemlerden bazıları, uyuşturucu kullananlara kontrollü uyuşturucu verilmesi veya 18 yaş üstüne esrar kullanımının serbest bırakılması gibi radikal uygulamalardır. Ancak üç yıl sonunda bu seferberliğin sonuç raporları toplumla paylaşılmadı." diye belirtti.

"Bağımlılık bir beyin hastalığıdır, tedavisi mümkündür; ancak tedavisi en zor hastalıklardan biridir"

"Uyuşturucu, alkol, kumar ve dijital bağımlılıkla mücadelede istenen başarı hâlâ sağlanabilmiş değil" diyerek sözlerini sürdüren Atalay, "AMATEM'deki başarı oranı yüzde 2–3 seviyesinde. Yani 100 gencin tedaviye girdiğinde ancak 2 veya 3'ü kalıcı olarak maddeyi bırakabiliyor. AMATEM'in kurucularından Prof. Dr. Mansur Beyazyürek'in ifadesiyle Türkiye'de yapılan tedavi genellikle 'detoks'tan ibarettir. Hasta 15–20 gün, en fazla bir ay merkezde kalıyor, yasadışı maddeden uzaklaştırılıp yasal sakinleştiriciler verilerek evine gönderiliyor. Eve dönen genç, iş ve meşgale sahibi olmadığı için, aynı arkadaş çevresine girdiğinde yüzde 90–95 oranında yeniden maddeye başlıyor. Bağımlılık bir beyin hastalığıdır, tedavisi mümkündür; ancak tedavisi en zor hastalıklardan biridir." dedi.

"Bugün en büyük tehlikelerden biri de dijital ortamda oynanan sanal bahis ve kumardır"

Uyuşturucuyla mücadelede sadece polisiye tedbirlerle başarı sağlanamayacağının altını çizen Atalay, "Dünya örneklerinde arzla mücadelenin güvenlik birimleri tarafından yürütülürken, talep boyutunun en kritik alan olduğu biliniyor. Türkiye'de ise talep azaltma çalışmalarında ciddi eksikler var. Bugün en büyük tehlikelerden biri de dijital ortamda oynanan sanal bahis ve kumardır. Türkiye'de 8–10 milyon kişinin sanal kumar bağımlısı olduğu tahmin ediliyor. MASAK'ın geçen yıl açıkladığı rakamlara göre sanal kumarın yıllık cirosu 30 milyar dolardır. Bu platformların yazılımları genellikle Gürcistan ve Karadağ gibi ülkelerde olduğundan, mücadele etmek teknik olarak çok zor. Üniversite bölgelerinde bile iddia bayilerinin okul kapılarının hemen karşısına açıldığına dikkat çekmek gerekir. 2013'te çıkarılan yasada cami, okul ve yurtlara 100 metre yakınlığa izin verilmezken iddia bayileri bu kapsam dışında bırakılmıştır." ifadelerini kullandı.

 

"Önleyici tedbirler konusunda ciddi yetersizlikler bulunuyor"

Atalay, sözlerini şu ifadelerle sürdürdü:

"Her yıl 11 bakanlığın katılımıyla beş bağımlılık türüne ilişkin seferberlik toplantıları yapılır. Fakat tabloya baktığımızda tütün, alkol, teknoloji ve kumarın tamamı yasal zeminde satılmakta veya erişilebilir durumdadır. Sadece uyuşturucu yasadışıdır. Bu nedenle toplumun en büyük iki tehdidi uyuşturucu ve kumar hâline gelmiş durumda. Ancak önleyici tedbirler konusunda ciddi yetersizlikler bulunuyor."

"Yalnızca emniyet tedbirleriyle mücadele mümkün değildir"

Atalay ana çözüm önerisi olarak şunları kaydetti:

"Her çocuk bir evde doğar, mahallede büyür, sonra okula gider. Çocuğun ilk toplumu ailesidir; ardından okul ve sokak gelir. Türkiye'nin gerçekçi bir mücadele modeli oluşturabilmesi için dezavantajlı çocukların ilk ve ortaokulda tespit edilmesi zorunludur. Millî Eğitim Bakanlığı bu çocukların ya eğitimle desteklenmesini ya da uygun değilse mesleğe yönlendirilmesini sağlamalıdır. Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı riskli aileleri sıkı takibe almalıdır. Gençlik ve Spor Bakanlığı her yıl sivil toplum kuruluşlarına mutlaka gençlere yönelik koruyucu projeler açmalıdır. Çünkü günümüzde uyuşturucular karadan, havadan, denizden kolayca taşınmakta; hatta Türkiye'de kimyasal uyuşturucular üretilmektedir. Bu nedenle yalnızca emniyet tedbirleriyle mücadele mümkün değildir."

Atalay, "Toplumumuz muhafazakâr bir yapıya sahip olduğu için bağımlıların yüzde 85'inin maddeyi evde kullandığını biliyoruz. Aileler çocuklarını dışarı atmadığı için sorun görünmez hâle geliyor. Sivil toplumun bu noktada büyük bir sorumluluğu vardır. Ama esas sorumluluk, gelecek nesli oluşturan çocuk ve ergenleri okul döneminde korumakla yükümlü olan bakanlıklardadır." ifadelerine yer verdi. 




Bu haber 186 defa okunmuştur.


Etiketler :

FACEBOOK YORUM
Yorum

İLGİNİZİ ÇEKEBİLECEK DİĞER DİYARBAKIR Haberleri

YAZARLAR
ÇOK OKUNAN HABERLER
  • BUGÜN
  • BU HAFTA
  • BU AY
SON YORUMLANANLAR
  • HABERLER
  • VİDEOLAR
HABER ARŞİVİ
GAZETEMİZ

HABER ARA
Bizi Takip Edin :
Facebook Twitter Google Youtube RSS
YUKARI YUKARI