HÜDA PAR tarafından hazırlanan kapsamlı raporda, PKK’nin tasfiye sürecinin yasal düzenlemelerle güvence altına alınması gerektiği vurgulanırken, Kürt meselesinin terörle özdeşleştirilmeden hak, hukuk ve adalet temelinde ele alınması gerektiği belirtildi.

Yasin Güler - Hür Dava Partisi (HÜDA PAR) tarafından hazırlanan ve “Terörsüz Türkiye” başlığıyla Türkiye Büyük Millet Meclisi Millî Dayanışma, Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonu’na sunulan kapsamlı rapor kamuoyuna açıklandı. 23 Aralık 2025 tarihli raporda, Türkiye’nin yaklaşık yarım asırdır maruz kaldığı terör ve şiddet sarmalının sona erdirilmesi için yeni bir tarihî fırsatla karşı karşıya olunduğu ifade edildi.

Raporda, şiddetin sona erdirilmesi ve akan kanın durmasının hem insani hem de toplumsal bir zorunluluk olduğu vurgulanırken, bu hedefe ulaşılabilmesi için açık, net ve kapsayıcı yasal düzenlemelerin hayata geçirilmesi gerektiğinin altı çizildi. PKK’nin tasfiyesine yönelik yürütülen sürecin yalnızca güvenlik politikalarıyla sınırlı kalmaması, güçlü bir hukuki zemine oturtulması gerektiği belirtildi.

HÜDA PAR raporunda, fesih kararı alarak silah bırakan yapıların yanı sıra, fiilen eylem kabiliyetini yitirmiş örgütleri de kapsayacak bir yasal çerçevenin oluşturulması önerildi. Sürecin şeffaf yürütülmesinin, kamuoyunun doğru bilgilendirilmesinin ve toplumsal mutabakatın güçlendirilmesinin, geçmişte yaşanan olumsuzlukların tekrarını önlemek açısından hayati olduğu kaydedildi.

Raporda önemli bir başlık ise Kürt meselesine ayrıldı. Kürt meselesinin terör ve şiddetle özdeşleştirilmesinin hem sorunun doğru anlaşılmasını hem de çözüm yollarının üretilmesini engellediği ifade edildi. Kürt meselesinin, güvenlik eksenli dar bir bakış açısıyla değil; hak, hukuk ve adalet temelinde, siyasal ve hukuki zeminde ele alınması gerektiği vurgulandı. Kürtlerin varlığının anayasal düzeyde inkâr edilmesi, anadillerine yönelik yasaklayıcı politikalar ve meşru taleplerin kriminalize edilmesinin, sorunun derinleşmesine yol açtığına dikkat çekildi.

Raporda, Türk-Kürt ilişkilerinin tarihsel arka planına da geniş yer verildi. Bin yıllık ortak yaşamın ve kader birliğinin temel harcının İslam kardeşliği olduğu hatırlatılarak, son yüzyılda bu kardeşlik hukukunun ciddi biçimde zedelendiği ifade edildi. Kardeşliğin yalnızca söylem düzeyinde kalmaması, hukukunun yeniden inşa edilmesi gerektiği vurgulandı.

Bölgesel gelişmeler ve dış müdahalelere de değinilen raporda, Ortadoğu’da yaşanan istikrarsızlıkların, özellikle Suriye ve Irak sahasındaki gelişmelerin Türkiye açısından yeni güvenlik riskleri doğurduğu belirtildi. Terör ve şiddetin devam etmesinin, emperyalist ve siyonist müdahalelere zemin hazırladığı uyarısı yapılarak, kalıcı çözümün ancak iç barışın sağlanmasıyla mümkün olacağı ifade edildi.

Raporda ayrıca, geçmiş çözüm süreçlerinde yapılan hatalara dikkat çekilerek, şeffaflıktan uzak yürütülen girişimlerin ve Kürt meselesi ile şiddet sorununun birbirine karıştırılmasının ağır bedellere yol açtığı hatırlatıldı. Yeni sürecin, bu hatalardan ders çıkarılarak yürütülmesi gerektiği vurgulandı.

Kürt meselesinin çözümsüz bırakılmasının gelecek nesillere ağır sosyal, ekonomik ve siyasal maliyetler yükleyeceği ifade edildi. Kalıcı barışın sağlanması için siyaset kurumunun, sivil toplumun ve toplumun tüm kesimlerinin sorumluluk alması gerektiği belirtilerek, adalet ve hukuk temelinde inşa edilecek bir çözümün Türkiye’nin ortak geleceği açısından kaçınılmaz olduğu mesajı verildi.