|
Tweet |
Yasin Güler - Diyanet İşleri eski başkanlarının uluslararası temasları arasında dikkat çeken ziyaretlerden biri de geçen yıl, 13 Nisan 2024’te Vatikan’a yapılan görüşmeydi. Bu ziyarette dönemin Diyanet İşleri Başkanı, Papa Fransuva ile görüşmüş; özellikle Gazze’de yaşanan insanlık dramına dikkat çekerek, Hristiyan dünyasının sessiz kalmaması gerektiğini vurgulamıştı. Görüşmede ayrıca Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan tarafından kaleme alınan ve Filistin’deki zulme ilişkin önemli mesajlar içeren mektup, Papa Fransuva’ya bizzat iletilmişti.
Papa Fransuva, Cumhurbaşkanı’nın ve Türkiye heyetinin bu hatırlatmalarını çok önemli bulduğunu, Filistin’deki katliamın bir an önce sona ermesi için elinden gelen çabayı göstereceğini ifade etmişti. Ayrıca 2025 yılında İznik’te düzenlenecek İznik Konsili’nin 1700. yılı vesilesiyle Türkiye’yi ziyaret etmeyi planladığını, bu kapsamda iade-i ziyarette bulunmak istediğini de dile getirmişti. Ancak kısa süre sonra Papa Fransuva rahatsızlandı ve vefat etti. Ardından yerine geçen Papa 14. Leo, planlanan ziyareti gerçekleştirerek Türkiye’ye geldi.
İznik Konsili’nin Arka Planı: Teolojik Bir Tartışmadan Çok Siyasî Bir Müdahale
Papa’nın Türkiye ziyaretinin I. İznik Konsili’nin (325) 1700’üncü yılına denk getirilmesi, tarihsel açıdan yüksek sembolizm taşısa da, bu sembolizmin sunuluş biçimi tartışmaya açıktır. İznik Konsili, kimi söylemlerde “Hristiyan birliğini tesis eden büyük meclis” şeklinde yüceltilse de, gerçekte daha karmaşık bir niteliğe sahiptir.
Konsil, çoğunlukla teolojik bir mesele olarak sunulsa da, dönemin Roma İmparatoru Konstantin’in siyasî istikrar arayışının bir ürünü olarak ortaya çıkmıştır. Hristiyanların yaklaşık 200 yıl boyunca Roma zulmünden kaçarak yeraltı şehirlerinde yaşamak zorunda kaldıkları dönemin ardından, 313 tarihli Milano Fermanı ile bu baskılar kaldırılmış, Hristiyanlara yönelik zulüm sona ermişti.
Ancak 325 yılı İznik Konsili, henüz Hristiyanlığın devlet dini olmadığı bir dönemde, Roma otoritesinin din üzerindeki denetimini artırmaya yönelik bir adım oldu. Özellikle Ariusçuluk gibi farklı teolojik yaklaşımların mahkûm edilmesi, bir inanç birliğinden çok devletin tekçi din anlayışını kurumsallaştırma girişimiydi.
Seçici Tarih Okuması ve Türkiye’nin Kültürel Mirasının Daraltılması
Papa’nın ziyareti kapsamında İznik’in tarihî önemi öne çıkartılırken, çoğu zaman Anadolu’nun zengin dinî ve kültürel mirası bütüncül değil seçici bir perspektifle sunulmaktadır. İznik Konsili elbette önemlidir; ancak Anadolu yalnızca bir konsilin değil, Pavlus’un seyahatlerinin, erken Hristiyan cemaatlerinin, sinodların ve çok daha geniş bir dinî mirasın mekânıdır.
Buna rağmen Vatikan’ın söylemi, bu geniş mirası “Hristiyanlığın kökleri burada atıldı, dolayısıyla bu miras bize aittir” anlayışıyla daraltabilmektedir. Bu yaklaşım, Türkiye’nin binlerce yıllık kültürel çeşitliliğini tek bir dinî kimliğin tarihsel alanına indirgeme riskini taşımaktadır.
Ekümeniklik ve Vatikan’ın Yumuşak Güç Stratejisi
Papa 14. Leo’nun Türkiye ziyareti, yalnızca bir dinler arası diyalog hamlesi değil; aynı zamanda Katolik dünyasının Ortodoks kiliseleri üzerindeki yumuşak güç stratejisinin bir parçası olarak da okunmalıdır. “Hristiyan birliği” söylemi çoğu kez Katolik merkezli bir birlik anlayışına işaret eder. İznik Konsili’nin bu çerçevede vurgulanması, aslında Roma’nın tarihsel otoritesini yeniden üretme arayışıdır.
Uluslararası ilişkiler başlığı altında sunulan bu ziyaret, diplomatik nezaket diliyle ifade edilse de, çoğu zaman asimetrik bir güç ilişkisinin tarihsel zeminini güçlendirir. Türkiye’nin kültürel ve tarihî mirası, Vatikan tarafından evrensel Hristiyan hafızasının bir parçası gibi konumlandırılmaya çalışılır.
Fırsatlar ve Riskler: Türkiye İçin Çift Yönlü Bir Durum
Ziyaretin Türkiye açısından bazı avantajları bulunmaktadır:
• Kültürel mirasın uluslararası görünürlüğünün artması,
• Turizmde yeni kapıların aralanması,
• Akademik iş birliklerinin gelişmesi…
Ancak riskler daha fazla ön plandadır:
• Anadolu’nun çok kültürlü mirasının Katolik merkezli bir söyleme indirgenmesi,
• Türkiye’nin tarihsel birikiminin “Hristiyanlığın kutsal coğrafyası” algısına sıkıştırılması,
• Dinler arası söylemde asimetrik bir üstünlüğün Vatikan lehine gelişmesi…
TARİHİ HATIRLAMAK MI, TARİHİ YENİDEN ŞEKİLLENDİRMEK Mİ?
Papa’nın Türkiye ziyareti ilk bakışta dostane bir dinî diplomasi hamlesi gibi yorumlanabilir. Ancak İznik Konsili’nin 1700. yılı etrafında kurulan sembolik çerçeve, esasen Hristiyanlığın kurumsal hafızasını yeniden şekillendirme, Vatikan’ın teolojik merkeziliğini güçlendirme ve Roma merkezli bir tarih anlatısı oluşturma niyetini de taşımaktadır.
Bu nedenle ziyaret, tarihe saygıdan ziyade tarihin seçici bir şekilde yeniden okunması; uluslararası ilişkilerden ziyade Vatikan’ın kendi rolünü yeniden tanımlama çabası; birlik söyleminden ziyade Katolik otoritesinin yeni bir konumlandırılması olarak da değerlendirilmelidir.
