|
Tweet |
Çevre, şehircilik ve iklim dönüşümü bakanlı tarafından riskli yapıların dönüştürülmesinde hız kazanılması için İstanbul'da başlatılan yarısı bizden kampanyası devam ediyor.
Bir yönüyle mülk sahiplerine ciddi bir destek sağlayan proje ile binalar yenileniyor ancak arzu edilen kentsel dönüşüm yerine yaşanan yerinde dönüşüm birçok sorunu da beraberinde getiriyor.
Kentte en büyük sorunlardan biri olan otopark sorununun daha da katmerleşmesine neden olan dönüşüm, aynı zamanda mülk sahipleri ile müteahhitlerin arasında da mahkemeye varan sorunlara sebebiyet vermekte.
"Yüzyılın Kentsel Dönüşüm Hamlesi" diye başlayan süreç ile ilgili İLKHA muhabirine konuşan avukat Hasan Ece, süreç içerisinde sıkça şahit oldukları sorunların daha da derinleşmemesi adına hükümete, yerel yönetimlere ve mülk sahiplerine uyarılarda bulundu.
"Dönüşümle en azından trafik ve otopark sorununa çözüm beklenirdi"
Kentsel dönüşümün devlet desteğiyle birlikte mevcut durumda müteahhitlerin birinci gündem maddesi haline geldiğini belirten Ece, "Aslında buna kentsel dönüşüm değil yerinde dönüşüm demek daha isabetli olur. Bu dönüşüm arzu edilen şekilde değil ve ihtiyaçları karşılamıyor. Gözlemlediğimiz kadarıyla bu dönüşüm insanların yararına yapılmıyor. Bunun farklı sebepleri olabilir ama bizim kentsel dönüşüme bakışımızda bir yanlışlık var. Aslında Kentsel Dönüşüm Yasası'nı Avrupa'dan esinlenerek, kısmen oradan ithal ederek yaptık. Avrupa da bize benzer hikâyeler yaşadı. İlk etapta sanayi ve şehirleşme iç içe yapılmıştı. Ardından daha iyi bir yaşam alanı oluşturmak için kafa yordular ve nihayetinde bir kentsel dönüşüm yasası oluşturdular. Avrupa'nın kentsel dönüşümden anladığı yalnızca dayanıklı binalar yapmak değil daha ferah, yaşanılabilir alanlar oluşturmaktı. Ancak biz yalnızca güvenlik riski, İstanbul'un deprem kuşağında olması nedeniyle böyle bir gündem var. İstanbul'un tek sorunu güvensiz binalar değildir. Birçok ev hava ve güneş dahi almıyor. Çocuklar yalnız başına dışarı çıkamıyor, parka gidemiyor. Bu anlamda İstanbul yaşanılabilir bir şehir olmaktan çıktı. Kutu gibi evler, hava almayan, rutubetli evlerden bahsediyoruz. Kentsel dönüşümden söz ederken İstanbul'da yaşayan ailelerin daha ferah ve güvenlikli bir mekânda yaşamlarını sürdürebilmeleri açısından olaya bakmak gerekirdi." dedi.
Dönüşümle geleceğin 50 yılı şekilleniyor
İstanbul'da yaşayan insanların en çok sıkıntı çektiği konuların başında trafik ve otopark sorunu olduğunu, kentsel dönüşüm ile en azından bu soruna çare olunması gerektiğini belirten Ece, "Türkiye her yıl 1 milyon yeni aracın trafiğe girdiği bir ülke. İstanbul'da da her geçen yıl bunu daha fazla hissediyorsunuz. 40-50 yıl önce apartmanlar inşa edilirken belki bu sorunlar yoktu ama şimdi var. En azından kentsel dönüşüm ile bu sorunların çözüme kavuşturulması beklenirdi. Normalde yasalara göre yeni yapılarda otopark yapılması gerekir ama bu da yapılmıyor. Aslında yeni yapılan yapılarla mahallelerin gelecekti 50 yılı şekillendirilmiş olunuyor. Eğer ülkede her sene 1 milyon yeni araç trafiğe giriyorsa 50 yıl sonra oluşabilecek ciddi araç stoku oluşacak ve insanlar bunları nereye park edecek? Bu konuya hassasiyet gösterilmeli. İkinci bir konu, yapıların tek tek dönüşmesi meselesidir. Yıkılan apartmanın yanındaki dönüşüme girmese bile yıkım esnasında zarar görebiliyor. Medyaya yansıyan bazı örneklerde olduğu gibi iki bina yalnızca tek duvarla yapılmış olunabiliyor. Dolayısıyla ada bazlı dönüşümün uygulanabilirliği konusunda devlet bir modelleme yapması gerekirdi. İşin küçük müteahhitlere bırakılmasını doğru bulmuyorum." diye konuştu.
Uzlaşma önemli, mahkemeye intikal eden süreçler 3 yıla kadar uzayabiliyor
Ece, "Kentsel dönüşüm sürecinde işin belediyeyi, bakanlığı ilgilendiren, bir tarafından maliklerin, müteahhitlerin içerisinde olduğu bir süreç olduğundan gerçekten sancılı bir süreç. İstanbul'da birçok tapunun arsa hisseli olması, hissedarların fazla olması, maliklerin kendi aralarında anlaşamaması nedeniyle işler mahkemeye intikal ediyor ve mahkemeye intikal eden işler 1-3 yıl uzaması anlamına geliyor. Bu anlamda ciddi mağduriyetler söz konusu. Vatandaşlara tavsiyemiz, kesinlikle anlaşma ve uzlaşma ile sürecin yürütülmesidir. Vatandaşların arasında bir güven problemi olabiliyor. Bunun aşılması içi de maliklerin bir araya gelerek dönüşüm işini uzman bir kişiye bırakmaları gerekir. Eğer her malikten bir ses çıkarsa ve herkesin talebi farklı olursa iş yürümez. İstanbul'da mülk pahalı ve maliklerin bu anlamda endişelerini normal karşılıyorum. Ancak kentsel dönüşüm süreci sancılı ve eğer malikler aralarında anlaşamazlarsa bakanlık bu işi mahkemeye taşıyor. Bu kez bazı hisselerin satılması gündeme geliyor ve mülk ederinden daha ucuza satılacağı için malikler daha fazla mağdur olabiliyorlar. Bu konuda maliklerin bir uzmandan destek almalarını tavsiye ediyoruz." şeklinde konuştu.
"Düzgün yapılmayan bir sözleşmede mağduriyet kaçınılmaz olur"
Dönüşüm sürecine giren maliklerin yüklenici firma ile kendilerini garanti altına alan sözleşme imzalamaları gerektiğini, bu konuda bir hukukçudan da destek alınabileceğini aktaran Ece, son olarak şu ifadeleri kullandı:
"İnşaat sürecinde müteahhit ile yapılacak sözleşmeler, belediyeden ruhsat alınması, parsellerin tevhid edilmesi veya ifraz edilmesi uzmanlık gerektiren işlemler. Türkiye'de sadece kentsel dönüşümde değil genel anlamda müteahhitlerin verdiği sözleri yerine getirmemesi veya vaat ettiği sürece inşaatı bitirememesi gibi sorunlar var. bu durumlarda malikler yine mağdur olmaktalar. Bu konuda kesinlikle bir hukukçudan destek alınması gerekir. Müteahitle yapılan tüm sözleşmelerin muhakkak bir hukukçunun elinden çıkmasını tavsiye ediyoruz. Aksi halde günün sonunda eğer ortada iyi bir sözleşme yoksa maliki günece altına alan, haklarını muhafaza eden bir sözleşme yapılmadıysa maalesef ki ileride bu mağduriyetlerin yaşanması kaçınılmaz olur."
