Türkiye, yıllardır terörün acı yüzüyle imtihan oldu. Canlarımızı, gençliğimizi, huzurumuzu aldı. Bugün ise “Terörsüz Türkiye” idealinden doğan ve Meclis çatısı altında “Milli Dayanışma, Kardeşlik ve Demokrasi” adıyla yoluna devam eden süreç, ülkemizin geleceği adına yeni bir kapı aralamaktadır.
Bu süreç, farklılıklarımızı değil ortak paydalarımızı büyütme, ayrışmayı değil kardeşliği pekiştirme iradesidir.
Elbette bugüne kadar önümüzde çeşitli engeller oldu. Kimi zaman yasalar, kimi zaman uygulamalardaki eksiklikler, kimi zaman da kökleşmiş alışkanlıklar, bu süreci sekteye uğrattı. Ancak şunu bilmek gerekir ki, hiçbir engel, kardeşliğin ve barışın önüne geçecek kadar güçlü değildir.
Yüce Rabbimiz Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyuruyor:
“Hepiniz Allah’ın ipine sımsıkı sarılın; bölünüp parçalanmayın.” (Âl-i İmrân, 103)
Bu ayet, birlik ve beraberliğin ilahî bir emir olduğunu ortaya koymaktadır.
Resûlullah (sav) da kardeşlik hukukunun önemine şu sözleriyle dikkat çekmiştir:
“Mümin, müminin kardeşidir; ona zulmetmez, onu düşmana teslim etmez.” (Buhârî, Mezâlim, 3)
Ne yazık ki, bugüne kadar bu hedefe ulaşmamızın önünde engeller de oldu. Kimi zaman katı güvenlikçi yasalar, kimi zaman bürokratik engeller ve kimi zaman da zihniyet problemleri kardeşliği ve dayanışmayı gölgeledi.
Bu engelleri aşmanın yolu, adalet ve güveni merkeze almak; farklı kimlik ve inançları bir zenginlik olarak kabul etmektir.
Mehmet Akif Ersoy’un şu sözü hâlâ kulaklarımızda çınlamaktadır:
“Girmeden tefrika bir millete düşman giremez;
Toplu vurdukça yürekler, onu top sindiremez.”
Bugün yapılması gereken, her kesimin üzerine düşeni yapmasıdır. Devlet adaleti tesis etmeli, siyasetçiler ortak akılda buluşmalı, aydınlar toplumu bilinçlendirmeli, halk ise kardeşlik hukukuna sımsıkı sarılmalıdır. Bir toplumda adalet kaybolursa, orada kardeşlik de güven de kaybolur.
Çünkü terörün beslendiği zemin, adaletsizlik ve güvensizliktir. Bu zemin kurutulmadıkça kalıcı barış sağlanamaz. Çağımızın âlimlerinden Aliya İzzetbegoviç’in şu sözü de bize yol göstermektedir:
“Bizler düşmanlarımızdan nefret ederek değil, birbirimizi severek güçlü olacağız.”
Sonuç olarak, bu süreç milletimizin önünde tarihi bir fırsattır. Eğer sahiplenilir ve desteklenirse, sadece bugünün değil gelecek nesillerin de huzuru garanti altına alınacaktır.
Kimde ne imkân varsa katkı vermekten geri durmamalıdır. Çünkü kardeşlik ertelenemez; dayanışma başkalarına havale edilemez; fıtrat görmemezliği kabul etmez. Fıtratımıza dönmemiz lazımdır. Yani Allah’ın bizim için uygun gördüğüne ve razı olduğuna uymak ve razı olmaktır. Fıtratı ise sadece kâğıt üzerinde değil, hayatın her alanında yaşatılmalıdır.
Evet, birlik, iman ve adalet üzerine bina edildiğinde gerçek sevgi doğar. Bu sevgi, gelip geçici duygulardan ibaret değildir; Allah için sevmek en güçlü bağdır. Resûlullah (sav) şöyle buyurmuştur:
“İmanın en sağlam kulpu Allah için sevmek ve Allah için buğz etmektir.” (Ahmed b. Hanbel)
Bir toplum kardeşlik hukukuna sarıldığında, adalet ve merhametle hareket ettiğinde, işte o zaman kalpler birleşir ve aramızda gerçek sevgi hâkim olur. Bu sevgi, yıkıcı değil yapıcıdır; bölen değil birleştirendir.
Ahmet YOLDAŞ