“Adaleti kendilerine göre yontanlar, gün gelir yontulmuş adalet, kendilerini yontar”
Adalet, insanlık tarihinin en kadim ve en temel arayışlarından biridir. Adaletin doğası gereği ırk, renk, dil, din, servet veya makama bakılmaksızın, evrensel, eşit tarafsız ve dengeleyici olması gerekir.
Ancak tarih boyunca, gücü elinde bulunduran bireyler veya sistemler, adaleti kişisel çıkarları doğrultusunda “yontmaya”, yani çarpıtmaya ve şekillendirmeye kalkışmışlardır.
Ama bu zihniyete sahip olanlar unutmasınlar ki; “Adaleti kendilerine göre yontanlar, gün gelir yontulmuş adalet, kendilerini yontar.” Bu eylemin kaçınılmaz bir sonucudur.
Adalet İlahi Bir Emirdir ve Çarpıtmanın Hesabı Ağır Olur
Adaletli olmak, sadece bir erdemlik bir tercih değil, aynı zamanda Allah’ın bir emri ve insana yüklenmiş bir emanettir. Adaleti çiğnemek, Allah’a isyan ve bu emanete ihanet anlamına gelir.
Adalet ve hukukun olmadığı, her iktidarın kendi yargısını oluşturduğu, yargıyı farklı fikir ve siyasi görüşlere baskı aracı olarak kullandığı, hukukun gücü değil güçlünün hukukunun olduğu ülkelerde huzur, barış, güven, birlik ve beraberlik olmaz, üretim ve istihdama yönelik yatırımlar gelmez.
Allah (cc) adaleti birçok ayeti kerimde emretmiştir. Sadece iki ayeti kerimeyle hatırlatacak olursak:
“Ey iman edenler! Kendiniz, ana babanız ve en yakınlarınız aleyhinde de olsa, adaleti titizlikle ayakta tutan, Allah için şahitlik eden kimseler olun. (Şahitlik ettikleriniz) zengin veya fakir de olsa (adaletten ayrılmayın). Çünkü Allah ikisine de daha yakındır. Öyleyse adaleti yerine getirmede nefsinize uymayın…” (Nisa Suresi, 135. Ayet)
“Muhakkak ki Allah, adaleti, ihsanı ve akrabaya yardım etmeyi emreder…” (Nahl Suresi, 90. Ayet)
Bu ayeti kerimeler, adaletin tarafsızlığını ve en sevdiğimiz kişilere karşı dahi olsa uygulanması gerektiğini vurgular. Adaleti “yontmak”, yani kişisel kayırmacılık yapmak, açıkça yasaklanmıştır.
Bir Çok Hadis-i Şerifte de İnsanlar İkaz Edilmiştir:
“Sizden öncekileri helak eden şey şudur: İçlerinden şerefli biri hırsızlık yaptığında onu serbest bırakıyorlar, zayıf biri hırsızlık yaptığında ise ona had cezasını uyguluyorlardı. Allah’a yemin ederim ki, kızım Fatıma da hırsızlık yapsaydı, onun da cezasını verirdim.” (Buhari, Müslim)
Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed’in (s.a.v.) bu sözü, adaletin “yontularak” makam, servet, nüfus sahibi veya güçlüye ayrıcalık tanınmasının toplumları nasıl helake sürüklediğini gösteren önemli bir örnektir. Yontulmuş adalet, en nihayetinde tüm toplumu “yontar” ve çöküşe götürür.
Felsefi Düşüncede Adaletin Dengesi ve İntikamı
İslam alimleri ve filozofları adalet kavramını sadece hukuki bir prensip olarak değil, aynı zamanda insanın iç dünyası, toplumun temeli ve Allah'a kulluğun bir gereği olarak ele almışlardır.
"Adalet, zulmün zıddıdır. Haksızlık karşısında susan, dilsiz şeytandır." (Ebu Hanife)
"Adalet bir mizandır (terazidir). Onun bir kefesi şeriat, diğer kefesi ise akıldır. Bu teraziyi doğru tutan, hakikate ulaşır." (İmam Gazali)
"Adalet nedir? Ağaçları sulamaktır. Zulüm nedir? Dikene su vermektir. Adalet, bir şeyi lâyık olduğu yere koymaktır." (Mevlana)
"Mülk (devlet), ancak adaletle ayakta kalır. Zulüm ise onun yıkılmasının sebebidir." (İbn-i Haldun)
"İnsanı yaşat ki devlet yaşasın. Adil ol ki, bölünüp parçalanmayasın." (Şeyh Edebali)
"Adalet iki şeydir: Biri müsavat (eşitlik), diğeri denge. Yani, adalet herkese hakkını vermek ve birbiriyle olan münasebetlerde dengeyi muhafaza etmektir." "Zalimler için yaşasın cehennem! (Said Nursi/Bediüzzaman)
Platon, "Devlet" adlı esrinde adaleti, ruhun ve toplumun her bir parçasının kendi üzerine düşen görevi en iyi şekilde yapması olarak tanımlar. Adaletsizlik ise bu uyumun bozulmasıdır”
“Adalet, toplumların temel direğidir.” (Aristo)
Alim ve filozoflar, adaleti genellikle evrensel bir denge yasası olarak ele almış, bu temel direği zayıflatan veya eğri büğrü yontanlar, bir gün tüm yapının kendi başlarına yıkılmasına sebep olurlar.
Tarih ve Toplum Bağlamında Kaçınılmaz Sonuç
Roma İmparatorluğu’nda keyfi yasalar çıkaran, adaleti satan yöneticiler, en sonunda aynı yasaların kurbanı olmuş veya isyanlarla devrilmişlerdir. Fransız İhtilali, uzun süredir adaleti kendi çıkarları için yontan aristokrasi ve kraliyetin, “yontulmuş adalet” anlayışının yarattığı giyotin tarafından nasıl “yontulduğunun” en sert örneklerinden biridir.
Modern hukuk devletinde, “Kuvvetler ayrılığı, yargı bağımsızlığı ve kanun önünde eşitlik” gibi prensipler, adaletin keyfi bir şekilde “yontulmasını” engellemek için tasarlanmıştır. Çünkü bilinir ki, kişiye göre yontulan ve değişen bir adalet sistemi, er ya da geç onu yontanları da yontacaktır.
Özetle
Adaletli davranmak hem bireysel ahlak hem de toplumsal düzen için evrensel bir zorunluluktur. Adalet, insanın kısa vadeli çıkar ve iktidarlarına feda edilebilecek sıradan bir araç değildir. O, ilahi bir emir, birey, toplum ve devletin uyması gereken bir gerekliliktir. Adaletten sapmak, en nihayetinde kendi kendini yok etmektir.
Ve tekrar diyoruz ki; “Adaleti kendilerine göre yontanlar, gün gelir yontulmuş adalet, kendilerini yontar”
Vesselam
