Bugun...


Fesih Bozan

facebook-paylas
MÜSLÜMANLARIN ÇÖKÜŞÜYLE İNSANLIK NELERİ KAYBETTİ?
Tarih: 06-11-2025 00:01:00 Güncelleme: 06-11-2025 00:01:00


 

İslam; haktır, hukuktur, adalettir, eşitliktir, barıştır, insanlıktır, paylaşımdır, fedakarlıktır.

İslam; inançtır, ahlaktır, merhamettir, rahmettir, cesarettir, ilimdir, irfandır, takvadır, ameldir.

İslam; devlettir, kanundur, siyasettir, ümmettir, birliktir, cihattır, zulme ve zalime karşı mazlumun ve mağdurun yanında durmaktır.

Müslüman ise, İslam’ın bütün bu değerleri kabul eden, teslim olan, yaşayan ve bu uğurda mücadele edendir.

Tarihin belli dönemlerinde, bu değerlere sahip Müslümanların hâkim olduğu coğrafyalarda insanlık; adaleti, eşitliği, merhameti, barışı ve huzuru yaşadı. İlim ve irfan medeniyetleri kuruldu, farklı inanç ve kültürler bir arada yaşayabildi, hak ve hukuk gözetildi.

Bu dönemler, İslam'ın sadece bir inanç sistemi değil, aynı zamanda bir yönetim ve yaşam biçimi ve medeniyet projesi olduğunu gösterdi.

Ya Bugün...!

Ya bugün? Müslümanların durumu içler acısı. Dilleriyle "Müslüman" ama idareden yargıya, eğitimden ticarete, yemekten giyime, düğünden cenazeye neredeyse hayatlarının her alanında İslam'ı devre dışı bırakan, adaletsizlik, yalan, talan, yolsuzluk, rüşvet, torpil gibi bütün pislik ve ahlaksızlıklarının üstünü kapatmak için İslam’ı örtü gibi kullanan bir Müslüman tipi ile karşı karşıyayız.

El-emin olan Müslüman‘dan Müslüman kaçar hale gelmiş güven, canı ve mal emniyeti kalmamış.

Elbette bütün bunları İslam’a ve bütün Müslümanlara mal edemeyiz ama acı gerçek bu.

Yaşanan İslam’la, adaletin, eşitliğin, barışın, ahlakın ve erdemin yaşam tarzı haline geldiği bir toplum modeli yerine; adaletsizliğin, yalanın, hırsızlığın, yolsuzluğun, rüşvet, torpil, çıkar ve şekilciliğin hâkim olduğu bir Müslüman toplum meydana geldi.

Cesaret ve kılıçlarıyla düşmanın kalbine korku salan, kıtadan kıtaya at koşturan ve zaferler kazanan, izzet sahibi Müslüman lider ve komutanlar yerine korkak pısırık düşmanla işbirliği yapan liderler yetişti

Amal ve yaşam şekliyle kendini gösteren Müslümanlık yerine, söze, lafa, şekle, kabuğa, ambalaja odaklanan sorumsuz ve nemelazımcılığın hakim olduğu sorgulamayan bir Müslüman anlayışı yaygınlaştı.

İslam’ın özünden uzaklaşan Müslümanlar, düşmanın gözündeki heybetini de kaybetti, toprakları işgal edilen sömürülen itilen, kakılan, öldürülen, sömürülen, dünya kamuoyunda bir ağırlığı kalmayan, suyun üzerinde savrulan çerçöpe dönüştü.

Müslümanlar, İslam’dan ve inanç değerlerinden uzaklaştıkça, onur ve izzetlerini topraklarını, zenginliklerini, huzur ve canlarını da kaybettiler. Kaybeden sadece kendileri olmadı bütün insanlık da kaybetti. İşte emperyalist ülkelerin bütün dünyada estirdikleri, savaş, sömürü ve işgal ortada.

İnsanlığın Kaybı: Zulmün Karanlığı

Müslümanların bu içsel çöküşü, sadece kendilerine zarar vermekle kalmamış, tüm insanlığı derinden etkilemiştir. İslam'ın temsil ettiği adalet, hak, hukuk, huzur, barış ve kardeşlik gibi evrensel değerlerin dünya sahnesindeki en güçlü temsilcileri olan Müslümanlar zayıflayınca, dünya bu dengeleyici gücü kaybetmiş, bunun sonucunda, zalim ve zulmün karanlığı daha da yayılmış, adaletsizlik küresel bir hal almıştır.

Başta Gazze ve İslam coğrafyası olmak üzere Müslüman olmayan birçok ülkede yaşanan insanlık trajedileri, bu kaybın acı ve kanlı sonucudur.

Mazlumların kanı ve güz yaşları toprağa, feryatları arşa yükselirken, onların yanında olması gereken Müslüman ülkeler, onurlu bir duruşu gösterememiş, hem Müslümanların ve hem de insanlık ailesinin ortak vicdanında derin bir yara açmıştır.

Peki Müslümanlar niye bu hale düştü?

İslam coğrafyasında yaşanan işgal, katliam, soykırım, açlık ve sömürünün temel sebebi; kaldırılan İslam Hilafetiyle dağılan ümmetin birlik, beraberlik ve gücünü kaybetmesi,  laf ve şekilcilikte Müslüman olan ancak İslam’ın emir ve yasaklarını yerine getirmeyen, ülkelerini ABD’nin eyaletleri haline getiren, ABD ve İsrail işbirlikçisi liderlerdir.   

Çıkış Yolu: İnancı Yeniden İnşa Etmek

Yaşanabilir adil bir dünya için, Müslümanların kendi özlerine dönmeleri, işbirlikçi liderlerden kurtulmaları, İslam Birliğini kurmaları, inandıkları değerleri yeniden içselleştirmeleri ve yaşamaları şarttır. İdare, toplum ve fertler olarak, laf, söylem ve şekilciliği terk edip, "icraat, ihlas ve amelin” olduğu bir döneme geçilmelidir.

Bu noktada, yüce Kitabımız Kuranı Kerim de Nisa suresi 136.  Ayeti kerimede bizleri ikaz etmektedir:

"Ey iman edenler! Allah'a, Peygamberine, Peygamberine indirdiği kitaba ve daha önce indirdiği kitaba iman edin. Kim Allah'ı, meleklerini, kitaplarını, peygamberlerini ve ahiret gününü inkâr ederse, şüphesiz derin bir sapıklığa düşmüştür."

Hayatın her anını inancın emir ve yasaklarına göre yaşamak, onu bir süs, ambalaj veya geleneksel bir kimlik olarak değil, hayatı dönüştürücü bir güç olarak görmek gerekir.

Özetle

Müslümanların çöküşüyle hem kendileri ve hem de dünyadaki diğer insanlar için adaletsizliği, huzursuzluğu ve zulmün yayılmasını getirmiştir. Bu zulüm karanlığını aydınlığa çevirmenin tek yolu, Müslümanların "Ey iman edenler, iman edin" emrini idrak ederek, inanç ve ameli birleştiren samimi bir uyanış ve dirilişten geçer. Bu uyanış ve diriliş, sadece Müslümanlar için değil, tüm insanlık için bir kurtuluş umudu olacaktır.

Vesselam



Bu yazı 102 defa okunmuştur.

FACEBOOK YORUM
Yorum

YAZARIN DİĞER YAZILARI

YAZARLAR
ÇOK OKUNAN HABERLER
  • BUGÜN
  • BU HAFTA
  • BU AY
SON YORUMLANANLAR
  • HABERLER
  • VİDEOLAR
HABER ARŞİVİ
GAZETEMİZ

HABER ARA
Bizi Takip Edin :
Facebook Twitter Google Youtube RSS
YUKARI