Psikolog Abraham Maslow yıllar önce insanın ihtiyaçlarını şöyle sıraladı: Önce karnını doyurursun, sonra güvenlik ararsın, sonra sevgi, saygı, itibar... En sonunda da “kendini gerçekleştirme” gelir.
Ama biz bugün en basit ihtiyaçları bile eşit paylaşamaz hale geldik. Bir tarafta tabağındaki ekmeği sayan, çocuğuna süt alamayan milyonlar; öte tarafta sofradaki yemekleri beğenmeyip lüks restoranlarda tonlarca israf eden bir azınlık...
Eskiden zenginle fakir arasında fark vardı ama o fark bir “ark” idi. Atlanır geçilirdi. Bugünse o fark bir uçurum değil, koca bir okyanus halini aldı. Zengin villasında her yıl arabasını değiştirirken, fakirin başını sokacak evi bile yok.
Ve en acısı: Eskiden zenginin zekâtıyla fakir ayakta kalırdı. Bugün zengin parasını gösteriş için harcıyor, fakirse kapısını çalacak hayırsever bulamıyor.
Çözüm Var mı? Var!
Bu gidişat kader değil. Bu düzen değişebilir. Yeter ki gerçekçi ve kararlı adımlar atalım:
Ekonomide Adalet
Vergi sistemi yeniden düzenlenmeli. Çok kazanan çok, az kazanan az ödemeli. Bugünkü gibi maaşlı çalışanın vergisiyle devlet dönerken, büyük servet sahiplerinin “açık kapılar” bulması adaletsizliktir. Servet vergisi ciddi bir seçenek olarak tartışılmalı. Bu, cezalandırma değil; toplumsal denge için gerekli bir adalet terazisidir.
Sosyal Devletin Gücü
Sosyal yardımlar göstermelik olmamalı, gerçekten ihtiyaç sahibine ulaşmalı. Fakir evine ekmek götüremiyorsa, devlet ve belediyeler bu sofrayı kurmak zorunda. Sağlık ve eğitim gibi temel haklar, paranın gücüne teslim edilmemeli. Çocuğun geleceği, babasının cüzdanına değil, kendi yeteneğine bağlı olmalı.
Üretim ve İstihdam
Yardım etmek kadar önemli bir şey daha var: İş ve üretim. İnsan dilenerek değil, üreterek onuruyla yaşamalı. Tarım ve sanayi yeniden ayağa kaldırılmalı. Gençlerimiz “asgari ücretin altında” köle gibi çalıştırılmamalı.
Toplumsal Dayanışma
“Komşusu açken tok yatan bizden değildir” diyen bir kültürden geliyoruz. Ama biz bu kültürü unuttuk. Zekât, sadaka, yardımlaşma sadece dini bir görev değil, toplumsal barışın sigortasıdır. Zengin bir el uzatmadıkça, fakir de kin tutmaya başlayacaktır.
Tüketim Çılgınlığına Fren
“Daha çok harca, daha çok göster” diyen kapitalist düzenin kölesi olduk. Ama tüketim yarışında fakirin göz hakkını hiçe sayıyoruz. Gösterişe akan her kuruş, toplumun vicdanından eksiliyor.
Hülasa;
Bir toplumda zenginle fakir arasındaki mesafe bu kadar açılırsa, huzur da yok olur. Çünkü bu bir gemi yolculuğudur. Geminin bir tarafı delindiğinde, “benim tarafım sağlam” diye sevinen kimse kurtulamaz.
Ya dengeyi yeniden kuracağız ya da hep birlikte batacağız.
Unutmayalım:
At ölür meydan kalır, yiğit ölür şan kalır.
Ama biz böyle gidersek; ne meydan kalacak, ne de yiğit!
Hamdullah IŞIK / malabub@yaani.com