İnsanların geçim sıkıntısı yaşaması beraberinde bir çok sıkıntıyı da getirir. Bunları sıralayacak olursak:
Stres, gerginlik, geçimsizlik, bunalım geçirmek, huzursuzluk, moral bozukluğu, üzüntü, saldırganlık, tahammülsüzlük, antipati...
İnsanın ekonomik sıkıntılar içinde olması durumunda bu hastalıkların peş peşe sıralanması kaçınılmaz olur. Yukarıda saydıklarımızın bir tekinin bile çekilmezliği insana yeter de artar bile. Toplumu oluşturan bireyler bu hastalıklarla baş başa kalınca pimi çekilmiş bomba gibi olurlar ve artık kimse kavga ya da saldırganlıklarına engel olamaz! Toplumsal yaşamın temeli de sarsılmış olur! Böylesi bir ortamda insanın mutlu, sağlıklı ve huzurlu olması için melek olması gerekir. Bu da mümkün olmadığına göre toplumda huzur ve güven de kalmaz!
Çare nedir diye sormak için sabırsızlandığınızı görüyor gibiyim. Elbette hastalığa tanı koyan doktor ilacını da peşinden söylemek zorundadır. Söylemezse tanısı işe yaramaz! İlaçları sıralayalım:
Bireylerin yaptıkları çalışmanın karşılığını vereceksiniz! Çalıştırdığınız kişiye insanî ve gerçekçi, işe yarar bir ücret ödemezseniz o kişi kan damarlarını besleyen gıdalarını alamaz ve hastalıklarla baş başa kalıp çalışamaz duruma gelir! Ailenin diğer bireyleri de perişan olur. Ülke, iş gücü bulamayınca üretimde ve diğer hizmetler alanında sıkıntıya girer!
Asgari ücretin anlamı bir aile için geçim yapabilecek minimum ücret demektir; yani bu rakamdan daha az olamaz! Bugünlerde tespit edilmeye çalışılan asgari ücret komisyonunda hangi kriterlerin ölçü alınacağı önemlidir. Gerçek fiyat kriterlerine göre değil de hayali kriterlere göre tespit yapılırsa bir işe yaramaz ve tedavi edici ilaç olma özelliğini kaybeder. Günümüzde eşya ve hizmet fiyatlarını tek tek saymaya gerek yok; çünkü bunlar bilinmektedir! Asgari ücret tespit edilirken insaf ölçülerine göre hareket edilmesi gerekir. Komisyonun yapısını da değiştirmek gerekir. Sadece çalışanları ve iş verenleri temsil eden üyelerden oluşması yeterlidir. Devlet sadece organize etmeli, oylamaya katılmamalıdır. Çünkü ücreti ödeyen devlet değil, işverendir; işçiden para kazanan işverendir, devlet değil; emek harcayan ise işçidir. Bu nedenle bu tespit işçiyi ve iş vereni etkiler; devletin hakem görevini üstlenmesi yeterlidir.
Asgari ücret kavramı da işveren tarafından yanlış anlaşılıyor. Çünkü bu ücretin üstü verilmez denmiyor; altında verilemez deniyor. Ancak işveren asgari ücretin fazlası yasakmış gibi davranıyor. Oysa insanın vicdanı ve merhametinin gereği geçim sıkıntısı içinde can çekişen insana acımak gerekir! Emeğinin karşılığını vermek gerekir ki işyerimizde huzur, güven, kaliteli ve verimli bir üretim olsun! İşçiye yeterli ücretle işveren kayba uğramaz; huzursuz ve memnun olmayan işçiyle işverenin üretim kuruluşu kayba uğrar ve üretimde düşüş görülür.
İşçiyi geçim sıkıntısından kurtaracak bir ücretin verilmesi işverenin de ülkenin de yararınadır. Kazanalım ama hep beraber kazanalım! “Biri yer, biri bakar; kıyamet ondan kopar!” sözünün muhatabı olmayalım. “Rabb’ena hep bana!” diyenler gibi olmayalım ki toplumca mutlu ve huzurlu olabilelim!
