Dicle Üniversitesi, Diyarbakır’ın en önemli kurumlarından biri… İsminde ilim, bilim, eğitim ve araştırma var.
Gel görün ki, bugün bu kurumun adı bilimle değil; yolsuzluk, ihmal, yandaşlık ve liyakatsizlikle anılıyor.
“Dicle Üniversitesi Diyarbakır’da Olduğu İçin Geri Kalıyor”
Düşünelim…
Dicle Üniversitesi Diyarbakır dışında herhangi bir şehirde kurulmuş olsaydı, bugün Türkiye’nin en önde gelen üniversiteleri arasında olurdu.
Potansiyeli, kapasitesi ve köklü geçmişiyle ülkenin ortalamasını çoktan aşmış olurdu.
Diyarbakır’da olduğu için her gelen yönetim bir öncekini aratıyor.
Akademik başarılar, araştırma projeleri ve topluma hizmet yerine konuşulan tek şey; ihaleler, kayırmacılıklar ve yönetim krizleri.
Önceki Rektör ile Bugünkü Tablo
Bir önceki rektör döneminde en azından petrol arama girişimleri vardı.
Bilimsel olmasa da üretime dönük bir hayal, bir girişim vardı.
Peki, bugünkü rektörün bir yılda yaptığı ne?
Her üç ayda bir yapılan yemek ihaleleri… Evet, yanlış duymadınız. Dicle Üniversitesi’nde artık konuşulan şey, kime ne ihale verildiği, doğrudan teminlerin kimlere aktarıldığı.
Bilim mi? Araştırma mı? Yeni projeler mi? Onların adı bile geçmiyor.
Hastanede “Bıçak Parası” Sorusu
Üniversite yönetiminin beceriksizliği sadece eğitimle sınırlı değil.
Dicle Üniversitesi Hastanesi’nde ise tablo daha da vahim.
Hastane kapısında sorulan acı bir soru var: “Bıçak parası almayan doktor kaldı mı?”
Çünkü sistemi yönetenler, en tepeye getirilen isimler bu düzenin parçası olmuş.
Bir hasta, ameliyat için hakkı olan hizmeti almakta zorlanıyor, yakınları çile çekiyor.
Sezgin Tanrıkulu’nun Uyarısı
Geçtiğimiz günlerde CHP Diyarbakır Milletvekili Sezgin Tanrıkulu, hastanede yaşanan sorunları gündeme taşıdı.
Temizlikten tutun da hasta yakınlarının yaşadığı ızdıraplara kadar birçok başlığı dile getirdi. Ama değişen bir şey oldu mu? Hayır.
Hastalara ilgi hâlâ yetersiz, yakınlar hâlâ perişan.
Soğuyan Havalar, Çaresiz Hasta Yakınları
Şimdi sonbahardayız. Havalar soğumaya başladı.
Peki, Dicle Üniversitesi Hastanesi’nin önünde sabahlayan hasta yakınlarının hali ne olacak?
Barınacak bir kapalı alan yok. İnsanlar yağmurda, soğukta bekliyor. Kimi çocuğu için, kimi annesi, babası için buraya geliyor.
Karşılarında sadece beton bir bina ve duyarsız bir yönetim buluyorlar.
Helikopter Pisti Kahveye Dönüştü
Üniversitenin vizyonsuzluğu bununla da sınırlı değil. Hastane için yapılan helikopter pisti var ya…
Helikopter pisti mi? cafe mi?
Acil hasta geldiğinde helikopter kardoloji hastenesinin orasına iniyor, oradan tıp fakületesi Hasta haneye taşınıyor. Bu nasıl bir sistem? Çocuk onkolojisinde rampa bile yok! Bir hasta, tekerlekli sandalye ya da sedye ile yukarıya nasıl çıkarılacak? Bu sorunun cevabı yok. Hastalar, hasta yakınları ve sağlık çalışanları mağdur edilmeye devam ediyor.
Pis Koku Diyarbakır’ı Sarıyor
Dicle Üniversitesi’nin çevresinde oluşan pis kokular artık Dicle Nehri’ni bile aşmış durumda. O koku şehrin dört bir yanına yayılıyor.
Üniversite yönetimi kör, sağır ve dilsiz gibi davranıyor. Ne duyan var, ne gören, ne de koklayan.
Yönetim Nerede?
Bir üniversite yönetimi, bilimsel araştırmalarıyla gündeme gelmeli. Bir üniversite yönetimi, sağlık hizmetinde vatandaşın derdine derman olmalı.
Dicle Üniversitesi’nde yönetim sanki bambaşka işlerle uğraşıyor.
Hastane sahipsiz, üniversite vizyonsuz, şehir umutsuz.
Sonuç
Aslında Dicle Üniversitesi hakkında yazılacak çok şey var. Sayfalar yetmez.
Bugün sadece birkaç başlıkla tabloyu gözler önüne serdim.
Bugün bu üniversite bilimle değil, çürümüşlükle anılıyor.
Diyarbakır’ın gözbebeği olması gereken kurum, şimdi herkesin yüzünü çevirdiği bir ayıp haline geldi.
Ve en acısı şu: Buna ses çıkarması gerekenler bile sessiz