Günümüz dünyasında en çok gündeme gelen ve tartışılan değerlerin başında insan hakları gelmektedir.
Tarihin hiçbir döneminde bugün olduğu kadar hak ve özgürlükler bu denli tartışılmamıştır.
İnsan haklarının korunmadığı ve güvence altına alınmadığı bir yerde kargaşa ve terör kaçınılmazdır.
İnsan hakları Bir milletin medenî olma ölçütü
salt sanayileşmesi veya teknolojik gelişimini tamamlaması olmayıp insan haklarına gösterdiği değerlerle de ilişkilidir.
Bugün insan haklardan söz etmek mümkün mü?
Gazze’yi hatırlayın, dini, mezhebi, ideolojik, politik çatışmalara bakın, Afrika’yı hatırlayın.
Yaşama hakkı, özgürlük ve kişi güvenliği herkesin hakkı olarak korunuyor mu, gerçekten?
İnsan haklarını savunanlar Siyonist İsrail terör devleti ve işbirlikçileri işlediği vahşeti görmezden gelmektedir .
İsrail hapishaneleri, Ebu Gureyb, Guantanamo, Gulag takımadaları, Belene kampları neyin nesi idi? “Kanun önünde herkes eşit”miş, değil.
Kaldı ki, kanun da hukuka uygun değil. Hukuka uygun olmayan kanun suç aletidir.
Düne kadar BMGK'nın “Gazze’de acil insanî ateşkes” talebini ABD veto ediyordu. Şimdi ateşkes var İsrail Gazze’yi bombalamaya devam ediyor ABD ve işbirlikçileri destek veriyor. İnsan hakları nerde kaldı ?
1948 yılında kabul edilen Birleşmiş Milletler İnsan Hakları
Evrensel Beyannamesinin (?) maddeleri, insan haklarının günümüzün bir buluşu, yeni bir icadı gibi sunulması doğru değildir.
İnsan hakları, bütün ilâhî dinlerin ilgi alanında olan hususlardır.
İnsan ve toplum hayatıyla ilişkili olan insan haklarının, ilâhi dinlerin ve bu dinlerin tebliğcisi konumunda olan peygamberlerin ilgi alanında olmadığını düşünmek de mümkün değildir.
Yeryüzünde insan hakları alanındaki mücadele yeni başlamış olmayıp insanlık tarihi kadar eskidir.
Hz.
Peygamber, insan haklarının ikâmesi için mücadele vermiş ve insan hakları ihlallerine müdahale etmiştir.
O’nun hayatını, uygulamalarını ve hadislerini tetkik ettiğimizde bu gerçeği açıkça müşahede etmek mümkündür.
Özellikle insan hakları açısından Vedâ Hutbesi ve Medine Vesikası başlı başına incelenmeye ve tahlil edilmeye değer niteliktedir.
Kişinin doğuştan var olan haklarına kimsenin dokunmaması ve bu açıdan kişinin rahatsız edilmemesi gerekir.
İnsana gösterilecek saygı burada başlar.
Aynı zamanda insan haklarının korunması vicdanlara bırakılan bir husus olmayıp, dinî bir zorunluluk ve yükümlülüktür.
İnsan hakları, devlet ve siyasi otorite tarafından bireye verilmiş bir lütuf olmayıp, bireyin yaşam için vazgeçemeyeceği doğal hakkıdır.
İslam’da Hakikat bir bütündür, İnsan Hakkı, Kadın Hakkı, Çocuk Hakkı, İşçi Hakkı, Kaynananın hakkı, “Hakkı’nın hakkı” diye parçalanmaz.
Hakikat ve Hak nerede tecelli ederse, Müslümanlar orada Hak ve Haklı, Hakikatten yana tarafta bir duruş sergileyeceklerdir.
Zalim Müslüman, babası, mazlum, inkârcı düşmanı da olsa.
Bir kavme olan düşmanlığı bile onu adaletten, Hak mücadelesinden vazgeçmeyecektir.
İlahî emir bu yöndedir.
