Her ses, her renk nereye kayboldu?
Bir zamanlar barışın, kültürün ve kardeşliğin şehriydi Diyarbakır. Türkülerin, dillerin, inançların iç içe yaşadığı o eski Diyarbakır’dan bugün geriye ne kaldı? Ne yazık ki, geçmişin o zengin kültür mirasından, hoşgörü ortamından eser kalmadı.
Geçtiğimiz hafta sonu Güneydoğu Gazeteciler Cemiyeti, 39. yılın başarılı gazeteciler ödül törenini düzenledi.
Öncelikle ödül alan tüm meslektaşlarımı içtenlikle kutluyor, başarılarının devamını diliyorum. Ancak, bu güzel gecede dikkat çeken bir eksiklik vardı. Cemiyet, her zaman her görüşten gazeteciyi, her rengi kucaklamalıydı. Fakat törende bu renklerin çoğu yoktu.
Evet, salonda iktidar partisinin eski bakanı, mevcut milletvekili ve il başkanlığı temsil edildi.
Ama farklı siyasi görüşlerden isimler, örneğin HÜDAPAR’dan kimse yoktu.
Onların da bu kentin bir parçası olduğunu unutmamak gerekir.
DEM Parti ise tam kadro katılım gösterdi. O hâlde nerede kaldı o çok sözü edilen “her kesimi temsil eden birlik” anlayışı?
Burada bir parantez açmak isteriz: AK Parti Diyarbakır İl Başkanı’na da bir eleştirimiz olacak.
Cami minberinden siyaset sahnesine çıkan bir isim olarak, geçmişinden gelen o vakar, o temsiliyet bilinci korunmalıydı. Peki o gece, “eylence eşliğinde” yapılan etkinlikte içki konusuna değindi mi, yoksa sessizce eşlik mi etti?
Yine soruyorum: AK Parti İl Başkanı neden İttihadul Ulema’nın düzenlediği “Alimler Buluşması”na katılım göstermedi?
Davet mi gelmedi, yoksa bilinçli bir tercih miydi bu?
Her halükârda, geçmişinde “alimlerin izinden gelen” bir siyasetçi olarak, bu tür manevi organizasyonlara davet gelse de gelmese de katılım göstermeliydi.
Bir başka dikkat çekici nokta: Diyarbakır Valisi geceye neden katılmadı?
Bu kadar önemli bir etkinlikte devletin en üst temsilcisinin bulunmaması da sorgulanmalı.
Güneydoğu Gazeteciler Cemiyeti barıştan, kardeşlikten ve toplumsal hoşgörüden söz ediyor. Peki o zaman neden farklı düşünen, farklı ses çıkaran insanlar davet edilmedi?
Barışı gerçekten istiyorsak, sadece bize benzeyenlerle değil, bizden farklı olanlarla da aynı masada oturmayı öğrenmeliyiz.
Diyarbakır’ın barışını, kültürünü ve kardeşliğini yeniden inşa etmek istiyorsak; önce bu şehirde “her görüşe, her renge yer var” diyebilmeliyiz.
Yoksa barış sadece lafta kalır, tıpkı geçmişin Diyarbakır’ı gibi…