Diyarbakır’da hafta sonu oynanan Pendikspor maçında yaşanan protokol skandalı hâlâ hafızalardaki tazeliğini koruyor.
Tribünlerdeki arbede, kimin nerede oturacağı kavgası, siyasi güç gösterileri ve en önemlisi de gazeteciye yapılan saldırı…
Görünen tablo basit bir tribün gerginliği gibi sunulmaya çalışılsa da perde arkasında çok daha vahim bir durum var.
Öncelikle altını kalın çizgilerle çizelim: Protokol tribünleri ne parası olanın, ne siyasete yaslananların, ne de güç gösterisi yapmak isteyenlerin yeri değildir.
O koltuklar; devletin resmi protokol listesine göre belirlenir.
Spor İl Müdürlüğü’nün elinde net bir liste vardır.
Kim nerede oturacak, hangi misafirin yeri neresidir, bellidir.
Oraya kafasına esenin, arkasına aldığı bir grubun zoruyla girmesi kabul edilemez.
Peki Pendik maçında ne oldu?
Orada yaşanan kavga, yalnızca bir “yer kapma” meselesi değildir.
Birileri bu meseleyi bilinçli olarak büyüttü.
Kavganın fitilini kim ateşledi, hangi STK başkanı olayın neresindeydi, kimler gazeteciyi hedef gösterdi, sorular hâlâ cevapsız.
Daha vahimi, görevini yapmak için orada bulunan bir gazeteciye 25 kişilik bir grubun saldırmasıdır.
Soruyoruz:
– Bu gazeteciye saldırı talimatını kim verdi?
– O 25 kişilik grup içeriye nasıl sokuldu?
– Bu çetelerin arkasında kimler var?
– Gazetecinin sakatlanması pahasına saldırıya uğraması kimin umurunda oldu?
Cevap: Hiç kimsenin!..
Evet, taraflar kendi aralarında barıştı, el sıkıştı. Ama ekmeğinin peşinde olan, haber yapmak için orada bulunan gazeteci yalnız bırakıldı.
Kimse çıkıp “Neden saldırdınız?”, “Durumu nedir?” diye sormadı.
O gazetecinin can güvenliği, itibarı, emeği kimin umurunda?
Basit bir soru:
Ya o gün gazeteci arkadaşımız ciddi şekilde yaralansaydı?
Ya Allah korusun canına kast edilmiş olsaydı?
Kim verecekti, bunun hesabını?
Yine üstü mü örtülecekti?
Bu olaydan çıkarılacak en önemli ders şudur: Protokol, protokol gibi yönetilmelidir.
Spor İl Müdürlüğü’nün listesi dışında kimse o tribünlere adım atmamalıdır.
Çünkü orası ne şov yeri, ne güç gösterisi, ne de çeteleşmenin sahnesidir.
Gazeteciler ise tehdit altında değil, görevlerinin başında olmalıdır.
Gazeteciye saldırı, yalnızca bir kişiye değil, toplumun haber alma hakkına yapılmış bir saldırıdır.
Bu gerçeği görmek istemeyenler, aslında demokrasinin en önemli damarını tıkamaktadır.
Perşembe günü oynanacak maçta her şey daha net ortaya çıkacak.
Protokolde kimler oturacak, kimler dışarıda kalacak göreceğiz.
Umarım Pendikspor maçında yaşanan utanç verici tablo bir daha tekrar etmez.
Ama şu unutmasın:
Biz gazeteciler ne çetelere boyun eğeriz, ne de protokoldeki güç oyunlarına.
Bizim tek derdimiz, halkın haber alma hakkıdır.