Selahattin Eyyubi Devlet Hastanesi'nde görev yaptığı süre boyunca kapısı herkese açık olan, dinlemesini bilen, sorun çözmeye gayret eden, makamı değil milleti önceleyen bir başhekim görmüştük: Op. Dr. Ethem Bahri Anlı. Hekimlik sadece hastalıkla değil, insanla ilgilenmeyi de gerektirir. O da işte tam bunu yapıyordu. Bir hekimin aynı zamanda iyi bir bürokrat, iyi bir idareci, hatta iyi bir insan olabileceğini gösterdi.
Hastanenin kapısından giren kimse geri çevrilmedi, mesai saatleriyle sınırlı kalmayan bir mesuliyet duygusuyla çalıştı. Personelin sorunlarını dinledi, hasta yakınlarının öfkesine siper oldu, sağlık sisteminin bürokratik labirentlerinde kaybolan insanlara rehberlik etti. Böyle bir isim, ödüllendirilmeyi, daha büyük sorumluluklarla onurlandırılmayı hak ederdi.
Ama ne yazık ki olan tam tersi oldu.
Ethem Bahri Anlı, takdir edilmesi gerekirken adeta bir “tenzil-i rütbe” ile Eğil Devlet Hastanesi’ne başhekim olarak tayin edildi. Bu karar, liyakati değil ilişkileri önceleyen bir sistemin sessiz çığlığı gibi yankılandı kulaklarımızda. Halkın gönlünde terfi etmiş bir insanın resmi olarak geri plana atılması hangi akla, hangi vicdana sığar?
Soruyoruz: Kapısını halka açan mı cezalandırılıyor? Makamı arpalık değil, hizmet yeri gören mi sistem dışına itiliyor? Herkesin uzak durduğu şikayetlerle yüzleşen, her daim ulaşılabilir olan bir kamu görevlisi neden geri çekiliyor?
Bu tayin sadece bir kişinin değil, aslında bir anlayışın yer değiştirmesidir. Kaybeden sadece Op. Dr. Ethem Bahri Anlı değil, halktır. Selahattin Eyyubi Devlet Hastanesi’nde oluşan güven duygusu, insani bağlar ve samimiyet iklimi zarar görmüştür.
Bizler; işini iyi yapan, halkla iç içe olan, görevini vicdanıyla birleştiren kamu görevlilerinin sahiplenildiği, desteklendiği bir sistem istiyoruz. Takdirin suskun, tenzilin alkışlandığı bir düzen ancak liyakatin itibarını yerle bir eder.
Unutulmamalıdır: Hak edenin geri plana itildiği her karar, kamu vicdanında bir yaradır. Ve bu yaralar, bürokratik itibar kaybının en büyük sebepleridir.