Bugun...


Ramazan Aktaş

facebook-paylas
Kaybolan Yüzyıl: Kürt Sorununun Bedeli 6
Tarih: 09-10-2025 00:01:00 Güncelleme: 09-10-2025 00:01:00



2000’ler, Türkiye’nin yönünü yeniden çizdiği yıllardı. Hem içeride hem dışarıda bir yenilenme havası esiyordu. Avrupa Birliği hedefi konuşuluyor, demokratikleşme adımları atılıyor, geçmişin ağır sessizliği yavaş yavaş yerini bir hareketliliğe bırakıyordu. Bu değişim, yıllardır görmezden gelinen Kürt meselesi için de yeni bir umut doğurdu.
Yeni dönemin yöneticileri, ülkeyi geleceğe taşımak için reformlara önem veriyordu. Cesaret isteyen adımlar atıldı. Kürtçe üzerindeki bazı yasaklar kaldırıldı, kursların açılmasına izin verildi, devlet televizyonunda ilk defa Kürtçe yayın yapıldı. O güne kadar kimsenin hayal bile edemediği bazı tabular kırıldı. Küçük ama anlamlı adımlardı bunlar. Çünkü ilk defa devlet diliyle, halkın dili yan yana durabiliyordu.
Bir köy kahvesinde anlatılan bir anı, o dönemin ruhunu hala  taşır. 2004 yılında devlet televizyonunda ilk defa Kürtçe bir türkü çalmış. Kahvede herkes susmuş, gözler ekrana çevrilmiş. Yaşlı bir amca sessizce demiş: “Demek ki bizim türküler Ankara’ya kadar yol bulmuş.” O an, bir türküden daha fazlasıydı; yılların özlemi, sessizliğin içinden çıkan bir ses gibiydi.
Elbette her şey toz pembe değildi. Reformlar zamanla yavaşladı, Avrupa ile ilişkiler soğudukça cesaret yerini temkine bıraktı. Devlet dili değişti ama zihniyetin dönüşmesi zaman aldı. Yine de inkarın yerini kabul almıştı; bu bile başlı başına bir ilerlemeydi.
Ekonomide hareketlilik vardı, şehirler yenileniyor, yollar yapılıyordu. Halkın yaşamı kolaylaşmaya başlamıştı. Ancak bu gelişmelerin her bölgeye aynı ölçüde yansımadığı açıktı. Doğu ve Güneydoğu hala  biraz geriden geliyordu. Fakat buna rağmen insanlar artık geleceğ  daha umutla bakıyordu. Çünkü barışın yolu yavaş da olsa döşeniyordu.
Bir genç o yıllarda açılan Kürtçe kursundan çıkıp arkadaşına şöyle demişti: “Dilimi öğrenmek için kursa gidiyorum, sanki yabancıymışım gibi.” O cümle, bir yandan buruk bir gerçekliği anlatıyordu ama öte yandan da bir dönemin değişim cesaretini gösteriyordu. Çünkü artık insanlar kendi dilleriyle konuşabiliyor, kendi hikayelerini anlatabiliyordu.
2000’lerin ortalarına doğru “açılım” tartışmaları başladı. Kimi umutlandı, kimi temkinli yaklaştı. Süreç tam anlamıyla olgunlaşmadı ama en azından konuşulabildi. Halk arasında bu durum gülümseten bir sözle özetlendi: “Demek ki çözüm süreci de yarım porsiyonmuş.” Mizah, yine gerçeğin en zarif tercümanıydı.
O yıllar, eksikleriyle beraber yine de bir dönüm noktasıydı. Çünkü geçmişin suskunluğundan bugünün cesaretine uzanan bir köprü kuruldu. İnsanlar, ilk defa “değişim mümkün” diyebildi. Eksik olsa da samimi bir çabaydı bu; en azından bir niyet, bir yön, bir umut vardı.
Bugün geriye dönüp bakıldığında 2000’ler, umutla hatırlanan yıllar olarak kalıyor. Her şey tamamlanmadı belki ama bir kapı aralandı. O kapıdan giren rüzgâr hâlâ esiyor.
Ve halkın dilinde şu cümle yankılanıyor:
“Bir umut doğdu, eksik kaldı belki… ama hâlâ yaşıyor. Ve bu topraklarda yeniden yeşereceği günler yakın.”



Bu yazı 430 defa okunmuştur.

FACEBOOK YORUM
Yorum

YAZARIN DİĞER YAZILARI

YAZARLAR
ÇOK OKUNAN HABERLER
  • BUGÜN
  • BU HAFTA
  • BU AY
SON YORUMLANANLAR
  • HABERLER
  • VİDEOLAR
HABER ARŞİVİ
GAZETEMİZ

HABER ARA
Bizi Takip Edin :
Facebook Twitter Google Youtube RSS
YUKARI