Televizyon bir zamanlar evlerin en güvenilir misafiriydi. Ailece başına toplanılır, haberler takip edilir, diziler üzerine sohbetler edilirdi. Bugün ise aynı ekran, birçok hanede huzursuzluğun kaynağına dönüşmüş durumda. Gündüz kuşağında mahremi reytinge çeviren programlar, akşam kuşağında şiddeti normalleştiren diziler, gece geç saatlerde cinselliği ucuz mizaha indirgeyen yapımlar… Tüm bunlar toplumun değerlerini sessizce aşındırıyor.
Artık stüdyolar birer mahkeme salonu gibi. Aile içi ihanetler, gizli ilişkiler ve kavga görüntüleri üzerinden bir reyting yarışı yürütülüyor. İnsanların en mahrem sırları milyonların gözü önünde adeta tüketiliyor. Dizilerde dakikalarca süren şiddet sahneleri olağanmış gibi sunuluyor; alkol, kumar ve sadakatsizlik kimi yapımlarda yaşamın eğlenceli bir parçasıymış gibi gösteriliyor. Çocukların ve gençlerin rol model olarak gördüğü ekran yüzleri, farkında olmadan yanlış davranışları normalleştiriyor. Bir süre sonra “her yerde böyle” düşüncesi yerleşiyor ve kötülük sıradanlaşıyor.
RTÜK zaman zaman cezalar kesiyor, bazı yapımların yayın saatlerini değiştiriyor. Ancak mesele yalnızca yaptırımla çözülecek kadar basit değil. Toplumu koruyacak kalıcı bir bilinç oluşturmak gerekiyor. Çünkü bugün televizyonla başlayan içerik akışı, sosyal medya ve dijital platformlar aracılığıyla ceplerimize kadar girmiş durumda. Ekranın etkisi artık zaman ve mekanla sınırlı değil; evin en kuytu köşesine kadar iniyor.
Peki çözüm nerede? Öncelikle medya kuruluşları etik sorumluluğunu hatırlamak zorunda. Reyting uğruna mahremiyeti teşhir etmek, şiddeti parlatmak, sadakatsizliği “renkli hikaye” gibi sunmak toplumu yıpratıyor. Reklam verenler de aynı ölçüde sorumlu; çünkü bir markanın bu tür içeriklere destek vermesi, ahlaki çöküşe ortak olmak anlamına geliyor. Aileler ve eğitim kurumları da bu bilinç sürecinin ayrılmaz parçası. Çocuklara ekranın ne olduğunu, gerçeğin nerede bitip kurgunun nerede başladığını anlatmak artık şart. Medya okuryazarlığı, geleceğimiz için temel bir beceri haline geldi.
Unutmayalım: Ekran yalnızca bir eğlence aracı değil; aynı zamanda bir öğretmen. İyiyi de kötüyü de model olarak sunuyor. Eğer toplumsal değerlerimizi korumak, çocuklarımıza daha güvenli bir gelecek bırakmak istiyorsak, izlediğimiz her içerikte sorgulayıcı olmalı, yönlendirmeli ve gerektiğinde tepki göstermeliyiz. Çünkü televizyon bize her gün bir ülke tasviri sunuyor; biz ise hangi ülke olacağımıza ekran karşısındaki duruşumuzla karar veriyoruz.
