Bugun...


Ramazan Aktaş

facebook-paylas
Kaybolan Yüzyıl: Sessizliğin Bedeli 1
Tarih: 24-09-2025 00:03:00 Güncelleme: 24-09-2025 00:03:00



Cumhuriyet’in ilanıyla beraber yeni bir hikâye yazılmaya başlandı. Dil, tarih, kültür, hatta kıyafetler bile yeniden şekillendirildi. Ama bu hikâyenin satır aralarında büyük bir boşluk vardı: Kürtler.
Yeni devlet, Batı’ya dönük bir modernleşme hamlesiyle yola çıktı. Fakat bu yol haritasında Doğu’nun köyleri, dağları ve dilleri yok sayıldı. Resmî ideoloji, “tek millet, tek dil, tek bayrak” derken milyonlarca insanın dili, kültürü ve kimliği görmezden gelindi.
Sorun çözülmek bir yana, adını bile koymak yasaktı. “Kürt yoktur” denildi. Ama dağın başındaki çoban kimdi? Köyde Kürtçe ninni söyleyen anne kimdi? Yok sayılan, aslında gözümüzün önünde yaşayan insanlardı.
Bir yaşlı amcanın anlattıkları hâlâ kulaklarda:
— Evladım, biz 40 yıl köyümüzde radyo dinledik, hiç Kürtçe türkü duymadık. Ben de hep düşündüm, bizim türkülerimizi radyoya kim küstürdü?
Kimse küsmedi aslında. Devlet yasakladı. Ama amcanın gözünde bu, koskoca bir küslük gibi görünüyordu. Çünkü bir halkın sesini kısmak, en çok da gönlünü kırmak demektir.
Cumhuriyet’in ilk yıllarındaki bu inkâr politikası, Türkiye’ye çok şey kaybettirdi. Ekonomik kayıp, Doğu ve Güneydoğu’ya yatırımın yapılmamasıyla başladı. Yollar, fabrikalar, okullar hep gecikti. Açığı kapatmak için harcanan para, sonra kat kat büyüdü. Sosyolojik kayıp, devlet ile vatandaş arasındaki güven bağının zedelenmesi oldu. İnsanlar devleti “kendi devleti” gibi değil, uzak bir otorite gibi gördü. Kültürel kayıp ise Türkiye’nin kendi mozaiğini eksiltmesiydi. Kürtçe şarkılar, dengbêj geleneği, folklor… Hepsi bu toprakların zenginliği olabilecekken yıllarca “tehdit” sayıldı.
Ve en önemlisi, bu sorun sadece Kürtlerin değil, bütün Türkiye’nin sorunu haline geldi. Çünkü yara küçücükken pansuman edilseydi, bugün büyük bir ameliyat gerekmezdi.
Bir öğretmenin 70’lerde yaşadığı anı çok şey anlatıyor:
— Köye ilk gittiğimde çocuklara “Adın ne?” diye sordum. Çocuk kendi adını bile Türkçe söyleyemedi. Ben Türkçe’den başka dil bilmediğim için onu anlayamadım. Sonunda çocuk ağladı.
O gözyaşı, yılların özetiydi. İletişim kopukluğu sadece sınıfta değil, bütün ülkede vardı.
Siyasetçilerimizin çözüm anlayışı hep aynı oldu: “Sorun mu var? Süpür halının altına.” Ama yıllar geçtikçe halı öyle kabardı ki, artık kapının eşiğinden geçilmiyor. Ev sahibi misafire neredeyse, “Aman ayağını takma, halının altında bir iki mesele var” diyecek hale geldi.
Cumhuriyet’in ilk döneminde çözüm üretilemediği için Türkiye, yüz yıl boyunca hem ekonomik, hem sosyal, hem de kültürel anlamda büyük kayıplar yaşadı. Bugün hâlâ aynı sorunu konuşuyorsak, nedeni o sessizliktir.
Sorunun adı yasaktı, ama bedeli hepimizi vurdu. İşte bu yüzden kaybolan yüzyılın ilk bölümünü “sessizlik dönemi” olarak anmak gerekiyor.



Bu yazı 692 defa okunmuştur.

FACEBOOK YORUM
Yorum

YAZARIN DİĞER YAZILARI

YAZARLAR
ÇOK OKUNAN HABERLER
  • BUGÜN
  • BU HAFTA
  • BU AY
SON YORUMLANANLAR
  • HABERLER
  • VİDEOLAR
HABER ARŞİVİ
GAZETEMİZ

HABER ARA
Bizi Takip Edin :
Facebook Twitter Google Youtube RSS
YUKARI