Bir zamanlar köyler, sabahın ilk ışığıyla birlikte uyanan sessiz bir mucizeydi. Horoz sesine karışan rüzgar, tarlaların üstünde dolaşırken sanki her şey yolundaydı. Traktör sesi güne başlangıçtı, toprakla uğraşmak ise bir yaşam biçimi. İnsan, alın teriyle kazandığını sofraya koymanın huzuruyla yaşardı.
Bugün o köylere dönüp bakınca içini garip bir sessizlik kaplıyor.
Çünkü umut, valizini toplayıp çoktan şehre göç etti.
Artık köy yollarında yalnızca yaşlıların baston sesleri duyuluyor. Bir zamanlar ekine koşan gençlerin ayak izleri yok. Çocuk sesleri yok. Yazın dolup taşan evler kışın bile kapalı. Gençlerin çoğu iş bulma hayaliyle, kimisi çocuklarına daha iyi bir gelecek umuduyla şehirlerin gürültüsüne karıştı. Arkalarında yarım kalan ekinler, sulanmayan bağlar, kapısına kilit vurulmuş odalar kaldı.
Tarımın bel kemiği olan genç nüfus köyü terk edince bereket de çekiliyor.
Mazot pahalı, gübre ateş pahası, su ise ya gelmiyor ya da çok geç geliyor.
"Toprak artık bizi geçindirmiyor" diyenlerin sesi çoğaldıkça, köyün kapıları birer birer kapanıyor. Şehirlerde kalabalık artarken, üretim azalıyor.
Şehre varan umutlar ise betonun arasında başka bir sessizliğe saklanıyor.
Kimi inşaatta çalışıyor, kimi apartman görevlisi, kimi de bir fabrikanın köşesinde memleket hasretiyle yaşıyor. Şehrin hayatı kolay değil, ama köydeki belirsizlik daha zor. Bu yüzden göç edenlerin hepsinin kalbinde aynı cümle saklı duruyor:
“Keşke köyde kalabilseydik.”
Aslında mesele sadece geçim değil; bir kültür, bir yaşam biçimi de yavaş yavaş kayboluyor.
Köyde komşuluk vardı, imece vardı, toprağın kokusu vardı. Bir çay koydu mu komşu, kapısı herkese açıktı. Şimdi çocuklar toprakla değil telefon ekranıyla büyüyor. Toplumun kökleri şehirde tutunmaya uğraşırken, kırsaldaki kökler kuruyor.
Ama yine de çözüm mümkün.
Köyleri terk etmek yerine yaşanabilir kılmak gerek. Tarıma gerçek anlamda destek verilmeli; sulama, yol, elektrik gibi temel sorunlar kalıcı şekilde çözülmeli. Gençlere üretmenin değeri anlatılmalı. Köyde kalmak bir çaresizlik değil, bir onur, bir emek ve geleceğe bırakılan bir mirastır.
Çünkü bu ülkenin geleceği, şehirde yükselen betonlarda değil;
köyde yeşeren tohumlardadır.
