Türkiye, bugün tarihinin en ağır ekonomik fırtınalarından birinin tam ortasında. Markette etiketler saat başı değişiyor, pazarda insanlar yarım fileyle eve dönüyor. Böyle dönemlerde hep aynı fısıltı dolaşır sokaklarda:
“Acaba çözüm süreci yeniden gelir mi?”
Bu ülkenin siyasi hafızasında özel bir çekmece vardır; ne zaman kriz büyüse o çekmece açılır, içinden “çözüm süreci” dosyası çıkarılır. Tozu silinir, umut sözleri söylenir. Fakat o dosya hiçbir zaman sonuna kadar okunmaz.
Bugün yeniden çözüm tartışmaları siyasetin dilinde dolaşmaya başladı. Fakat bir farkla: Siyaset için barış çoğu zaman oy hesabıdır; halk içinse yaşamın ta kendisi.
— Siyasetçinin hesabı: “Bu süreç bana seçim kazandırır mı?”
— Halkın hesabı: “Çocuğum askerden sağ döner mi?”
İşte bu yüzden her seferinde masa kuruldu ama halkın değil, siyasetin masası oldu.
Geçen gün bir markette yaşlı bir amca genç birine sormuş:
— “Oğlum, çözüm süreci yeniden başlasa fiyatlar düşer mi?”
Genç gülerek cevaplamış:
— “Amca, keşke barışla beraber peynir de ucuzlasa.”
Basit bir espri gibi görünse de çok şey anlatıyor. Halkın gündeminde hem barış var hem ekmek. Çünkü ikisi de hayati
2015’ten sonra sertleşen siyaset dili hala değişmedi. “Barış” diyen hainlikle suçlanıyor, “çözüm” kelimesi bile tehlikeli sayılıyor. Böyle bir ortamda çözümden söz etmek kolay değil. Ama asıl mesele, toplumun derin kutuplaşması. İnsanlar birbirine güvenmezse, barış masasındaki çay bile soğur.
Bir kahvede gençler arasında geçen şu konuşma aslında hepimizin temennisini özetliyor:
— “Ağabey, çözüm süreci yeniden gelecekmiş.”
— “İyi de, bu sefer masanın vidalarını sağlam taksınlar, yine devrilmesin.”
Kahkahalar yükselmiş ama altında derin bir dilek var: Bu kez barış kalıcı olsun.
Türkiye’de barış süreci adeta bir bakkal defteri gibi; açılıyor, kapanıyor, sonra üzerine “bir dahaki sefere” yazılıyor. Ama halk artık veresiye değil, peşin barış istiyor.
Ekonomik kriz bir şekilde geçer, döviz bir gün düşer, fiyatlar dengelenir. Ama barış gelmezse hiçbir şey kalıcı olmaz. Çünkü ekmek olmadan karın doymuyor; ama barış olmadan da yürek doymuyor.
Bugün Türkiye’nin en büyük ihtiyacı, halkın sesini gerçekten duymak. Ve halk ne diyor?
“Bize kavga değil, huzur lazım.”