Diyarbakır’ın Çınar ilçesinde, Aşağıkonak köyünün kıyısında yükselen Zerzevan Kalesi, bugün yıkık dökük görüntüsüne rağmen binlerce yılın tanığı olarak hala dimdik ayakta. Taş duvarlarının sessizliği, bu coğrafyanın gördüğü savaşları, inançları, göçleri ve gündelik hayatın seslerini hala fısıldıyor. Bir bakıma, rüzgarın bile sessizleştiği yerde tarih konuşuyor.
Roma İmparatorluğu’nun doğu sınır garnizonu olarak inşa edilen bu kale, sadece askerlerin nöbet tuttuğu bir karakol değildi. Asurların ilk izlerinden Perslerin ticaret yollarına, Roma’nın ihtişamından Bizans’ın onarımlarına ve İslam’ın gelişine kadar kesintisiz bir tarih burada üst üste birikmiş durumda. Bu nedenle Zerzevan, askeri bir yapının ötesinde, kültürlerin birbirine dokunduğu bir kavşak niteliği taşıyor.
Bir zamanlar bu surların içinde çizmelerin sert adımları, atların kişnemesi ve komutanların emirleri yankılanıyordu. Ancak savaş hazırlıklarının yanında hayat da akıyordu. Kadınlar sarnıçlardan su çekiyor, çocuklar taş avluda koşuyor, tüccarlar mallarını sergiliyordu. Bugün yapılan kazılarda ortaya çıkan ev kalıntıları, depolar, su kanalları ve yeraltı geçitleri, o insanların sessizce bıraktığı detaylı birer tanıklık aslında.
Zerzevan’ı dünya sahnesine taşıyan en önemli yapılardan biri ise hiç şüphesiz Mithras Tapınağı. Kaya içine oyulmuş bu kutsal mekanda, Roma’nın en gizemli dinlerinden birinin ritüelleri gerçekleştiriliyordu. Güneş tanrısı Mithras’a adanan bu inanç, yalnızca seçilmiş bir cemaatin kabul edildiği, karanlık mekanlarda yapılan törenleriyle bilinir. Tapınağın taş nişleri, sütun izleri ve kapı eşiğindeki semboller, yüzyıllar önce burada yaşanan esrarengiz ayinlerin hala nefes alan izleri gibi duruyor.
Kazılar ilerledikçe yalnızca komutanların değil, sıradan insanların da hikayeleri gün yüzüne çıkıyor. Sikkeler, mühürler, seramik parçaları… Hepsi birer hayat kırıntısı. Bu yüzden Zerzevan, tarihin sadece güçlüleri değil, sıradan insanları da sahneye çıkardığı bir yer. Bir anlamda tarihin demokratikleştiği bir alan.
Bugün Zerzevan Kalesi, UNESCO Dünya Mirası Geçici Listesi’nde. Bu hem bir gurur hem de büyük bir sorumluluk. Çünkü rüzgar, yağmur ve zaman; insanın verdiği zarardan daha yavaş olsa da aynı ölçüde yıkıcı. Kilise yapısı büyük oranda yıkılmış, bazı surlar ayakta kalmak için adeta direniyor. Eğer bugün koruma ve bilinçli turizm konusunda doğru adımlar atılmazsa, gelecek nesillere sadece birkaç fotoğraf ve birkaç satırlık tarih bilgisi kalacak.
Zerzevan’a çıkan biri, burçların tepesinde Mezopotamya’nın uçsuz bucaksız manzarasına baktığında şu hakikati hisseder: Bu topraklarda sınır diye bir şey yoktur; sınırları hep insanlar çizmiştir. Roma için doğunun son noktası olan bu kale, gerçekte bir son değil, kültürlerin, dinlerin ve yaşam biçimlerinin buluştuğu bir başlangıçtı.
Bugün Zerzevan Kalesi bize hem geçmişi hatırlatıyor hem de geleceğe dair bir uyarı veriyor. Tarih sadece kazmakla değil, korumakla yaşar. Eğer biz sahip çıkmazsak bu taşların dili susar; çocuklarımız bu topraklardan yükselen binlerce yıllık hikayeyi sadece kitapların soğuk satırlarında aramak zoru
