Diyarbakır’da sabahın ilk ışıklarıyla birlikte aynı manzara beliriyor: Uzun araç kuyrukları, sabırsız korna sesleri, dakikalarca ilerlemeyen trafik ve her gün aynı çileyi yaşayan yüz binlerce insan… Mesai giriş ve çıkış saatlerinde yaşanan bu trafik yoğunluğu artık sıradan bir aksaklık değil, hayatı felç eden kronik bir sorun hâline gelmiş durumda.
Her sabah okula yetişmeye çalışan öğrenciler, geç kalma korkusuyla işine gitmeye çalışan çalışanlar, randevusuna yetişemeyen hastalar ve dakikalarca yolda vakit kaybeden esnaf… Yani bu yoğunluğun yükünü sadece bir kesim değil, tüm şehir taşıyor. Diyarbakır’ın büyüyen nüfusu, artan araç sayısı ve yetersiz ulaşım planlaması birleşince ortaya çetin bir tablo çıkıyor.
Fakat asıl mesele şu: Bu sorun yeni değil. Yıllardır dillendiriliyor, konuşuluyor, dilekçeler yazılıyor, uyarılar yapılıyor. Buna rağmen çözüm adına sahada somut bir adım görememek artık vatandaşın sabrını tüketiyor. Büyükşehir ölçeğinde bir şehrin, mesai saatlerindeki trafik akışını düzenleyememesi kabul edilebilir bir durum değildir.
Yetkililerin yine bir rapor hazırlayıp rafa kaldırılacak önerilerle değil, uygulanabilir ve kalıcı çözümlerle sahaya inmesi gerekiyor. Alternatif yol güzergâhlarının artırılmasından toplu taşımanın güçlendirilmesine, akıllı kavşak sistemlerinden mesai saatlerinin kademelendirilmesine kadar onlarca çözüm masada duruyor. Yeter ki irade gösterilsin, yeter ki bu şehrin insanının vaktine ve emeğine değer verilsin.
Trafik sadece bir ulaşım sorunu değildir; yaşam kalitesidir, ekonomidir, zamandır. Diyarbakır’ın her sabah ve akşam aynı kabusu yaşaması kader değildir. Bu şehir, geleceğini kilitleyen bu soruna daha fazla mahkûm edilmemeli.
Artık söz icraatın… Diyarbakır’ın yolları kilitliyken kulağımız da yetkililerdedir. Çünkü bu şehir, trafiğe değil; çözüme, düzene ve planlamaya layıktır.
