Devlet, vatandaşa güven vermek için vardır. Hukuk devleti olmanın özü de budur. Ancak bugün Diyarbakır’da yaşananlar bu ilkeyle ne kadar bağdaşıyor, ciddi biçimde sorgulanmalıdır.
Diyarbakır Tapu ve Kadastro Müdürlüğü’nde yapılan hisseli satışlar, bizzat tapu tarafından yürütülen işlemlerle gerçekleşmiştir. Vatandaşa “sorun yok” denilmiş, harç mesajı gönderilmiş, bedel alınmış ve tapu devri yapılmıştır. Vatandaş da doğal olarak devletin kurumuna güvenmiştir. Parasını ödemiş, tapusunu almıştır. Üstelik bazı taşınmazlar birkaç el değiştirmiş, aradan aylar hatta bir yıl geçmiştir.
Ne var ki bugün aynı Tapu ve Kadastro Müdürlüğü, bu satışların “tapu dışı satın alma” kapsamında olduğunu ileri sürerek vatandaşın tapusunu elinden almak için tapu iptal davaları açmaktadır.
Burada durup sormak gerekir:
Bu nasıl bir hukuk anlayışıdır?
Bu nasıl bir vicdandır?
Vatandaş tapuya gitmiştir.
İşlemi tapu memuru yapmıştır.
Harç mesajı resmî sistemden gelmiştir.
Tapu senedi devlet tarafından verilmiştir.
Şimdi sorulması gereken soru şudur: Vatandaşın suçu nedir? Devletin kendi memurunun yaptığı işlemi denetlemek mi? “Acaba bu işlem ileride iptal edilir mi?” diye şüphe duymak mı?
Eğer vatandaş her tapu işleminden sonra böyle düşünmek zorundaysa, bu ülkede hiçbir tapu senedinin, hiçbir resmî belgenin hukuki değeri kalmamış demektir.
Türk Medeni Kanunu’nun 1007. maddesi son derece açıktır. Tapu sicilinin tutulmasından doğan bütün zararlardan Devlet sorumludur. Devlet, zararın doğmasında kusuru bulunan görevlilere rücu eder.
Bu hüküm açık bir güvence içerir. Hata varsa bunun bedelini vatandaş değil, devlet öder. Devlet de kusurlu memuruna döner. Vatandaşın tapusunu iptal ederek bedeli ona yükleyemez.
Asıl vahim olan şudur:
İşlemi yapan tapudur.
“Sorun yok” diyen tapudur.
Harç alan tapudur.
Tapu senedini veren tapudur.
Sonra çıkıp “bu işlem hukuka aykırı” diyerek dava açan yine tapudur.
Bu durum hukuk devletiyle değil, kurumsal çelişkiyle açıklanabilir.
Eğer ortada bir usulsüzlük varsa bu; tapu sisteminin denetimsizliğidir, idarenin kendi iç işleyişindeki kusurdur. Bunun bedeli vatandaşa ödetilemez.
Aradan zaman geçtikten sonra, tapular el değiştirmişken, insanlar hayatlarını bu tapulara göre planlamışken, kredi çekmişken, yatırım yapmışken açılan bu davalar yalnızca mülkiyet hakkını değil, devlete olan güveni de yok etmektedir.
Bugün Diyarbakır’da yaşanan şudur: Vatandaş, kendi devletine karşı korunmasız bırakılmaktadır.
Tapu senedi bu ülkede en güçlü mülkiyet belgesidir. Eğer tapu senedi bile güvensiz hâle gelmişse, eğer devlet kendi verdiği belgeyi inkâr ediyorsa, eğer bunun bedelini vatandaşa ödetmeye kalkıyorsa, burada artık sadece hukuki değil, ağır bir vicdani sorun da vardır.
Buradan yetkililere açıkça sorulmalıdır:
Diyarbakır Tapu ve Kadastro Müdürlüğü’nde neler oluyor?
Ve neden her zamanki gibi bedeli yine vatandaş ödüyor?
Bu sorular cevapsız kaldıkça, sadece tapular değil, adalet duygusu da iptal olmaya devam edecektir.