Bu yazıyı kaleme almamın nedeni tek bir olay değil.
Sur Belediyesi’nde yaşandığı iddia edilen hukuksuzluk, sadece acı ama gerçek bir örnek. Asıl mesele, bu örneğin arkasında duran çok daha büyük bir fotoğraf.
Bugün Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi’nin önünde insanlar oturuyor.
Ne slogan atıyorlar,
ne taşkınlık yapıyorlar,
ne de siyasi gösteri peşindeler.
Tek bir şey istiyorlar:
Hak.
SAHİPSİZLERİN MEYDANI
Bu insanlar kayyum atandığı için değil,
“sahipsiz” bırakıldıkları için işlerinden atıldılar.
Ve bugün, çözüm sürecinden, barıştan, birlikten söz eden herkesin ilk bakması gereken yer tam da burasıdır.
Çözüm süreci lafta olmaz.
Çözüm süreci bildirilerle, afişlerle, ideolojik sloganlarla hiç olmaz.
Çözüm süreci;
emekçinin kapı önüne konulmadığı,
mahkeme kararlarının yok sayılmadığı,
insanların açlıkla terbiye edilmediği bir yerden başlar.
AYNI ŞEHİR, AYNI ACILAR
Bir tarafta, yıllarca DEM Parti İl Başkanlığı önünde oturan Diyarbakır anneleri vardı.
Evlatları için beklediler.
Sessizce, sabırla, onurla.
Bugün ise aynı şehirde, bu kez Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi’nin önünde emekçiler oturuyor.
Onlar da evlatları için, evleri için, ekmekleri için bekliyor.
Bu tabloyu görmezden gelen herkes şunu bilmelidir:
Bu sessizlik bir gün çok daha ağır konuşur.
HUKUKSUZLUK BARIŞIN DÜŞMANIDIR
Bir bölgede birlik ve beraberlik inşa etmek istiyorsanız,
önce adalet duygusunu ayakta tutmak zorundasınız.
Hukukun şeklen uygulanıp fiilen yok sayıldığı yerde,
barış söylemi samimi olmaz.
Mahkeme kararıyla işe dönmesi gereken bir işçi,
24 saat sonra yeniden kapı önüne konuluyorsa;
orada sorun belediye binasında değil,
zihniyettedir.
DEVLETİN GÖLGESİNE SIĞINAN İDEOLOJİ
Görünen o ki, bazıları devletin gölgesine girerek,
hukuku araçsallaştırarak,
ideolojik eylemlerine devam etme konforunu yaşıyor.
Ne emek umurunda,
ne hukuk,
ne de bu kentin gerçek yaraları.
Olan yine Diyarbakır’a oluyor.
Olan yine bu toprakların insanına oluyor.
NEŞTER ŞART
Artık açık konuşmak gerekiyor.
Eğer bir neşter vurulacaksa,
bu neşter belediyelere değil,
art niyetlilere vurulmalıdır.
Kayyum meselesi bir yönetim meselesi değil,
bir niyet meselesidir.
Hukuku yok sayan,
emeği değersizleştiren,
adaleti ideolojiye feda eden anlayışa ne diyebilirim?
Çözüm sürecine buradan başlamak gerekir.
Çünkü önce kendi insanının yarasını sarmayanlar,
hiç kimseye barış anlatamaz.