Bu yazıyı yazarken ne bir kurumun metnini kaleme alıyorum ne de bir resmi tablo çiziyorum. Diyarbakır’da olup biteni, sahada gördüğüm, hissettiğim ve not ettiğim haliyle yazıyorum. Bugün iyi giden şeyleri anlatmak, yarın her şeyin aynı şekilde devam edeceği anlamına gelmez. Ama gördüğümü yazmamak da bana göre doğru değildir. Çünkü ben, bu şehrin aynası olmaya çalışan bir gazeteciyim.
Şehirde Fark Edilen Bir Kıpırdanma Var
Uzun zamandır Diyarbakır’ı bu kadar “hareketli ama sakin” görmemiştim. Gürültülü açıklamalar yok, büyük laflar yok; ama bir şeyler yerli yerine oturuyor hissi var. Sokakta, üniversite kampüsünde, kamu binalarında, iş dünyasında aynı cümleyi farklı ağızlardan duyuyorum: “Bir şeyler değişiyor.”
Bu değişim iddialı değil, aceleci değil. Belki de bu yüzden gerçekçi.
Dicle Üniversitesi Şehirle Yeniden Tanışıyor
Dicle Üniversitesi’ne her gidişimde aynı duyguyu yaşıyorum: Üniversite artık kendi içine kapalı bir yapı gibi durmuyor. Rektör Prof. Dr. Kamuran Eronat döneminde üniversitenin şehirle arasındaki duvarların inceldiğini görüyorum.
Uluslararası öğrencilerin daha görünür olması, farklı kültürlerin kampüs içinde rahatça kendini ifade edebilmesi bana Diyarbakır’ın özünü hatırlatıyor. Çünkü bu şehir, tarih boyunca kültürlerin çarpıştığı değil, buluştuğu bir yerdi. Üniversitenin bu ruhu yeniden canlandırması, beni umutlandırıyor.
Sağlıkta Sessiz Ama Sağlam Bir Yol
Sağlık alanında olup bitenler belki manşet olmuyor ama sahada karşılığı var. İl Sağlık Müdürü Uzm. Dr. Emre Asiltürk’ün yürüttüğü erken teşhis ve tarama çalışmalarını yakından izliyorum. İnsanlarla konuştuğumda, özellikle ücretsiz taramalara dair farkındalığın arttığını görüyorum.
Bu işler alkışla değil, süreklilikle değer kazanır. Şu an için doğru bir yolda olunduğunu söyleyebilirim. Yarın ne olur, onu da yine yazarız.
Kurumlarda Yerel Bilginin Etkisi
RTÜK Diyarbakır Bölge Müdürü Ömer Buğday’ın bölgeyi bilen bir isim olması, benim için önemli bir detay. Çünkü Diyarbakır’da bazı şeyler kitaplardan değil, yaşayarak öğrenilir.
Medya gibi hassas bir alanda yerel gerçekliği bilen bir yöneticinin varlığı, şehirle kurum arasındaki mesafeyi azaltıyor. Bununda sahada hissedileceğine inanıyorum.
Ekonomide Özgüven Geri Geliyor
Diyarbakır iş dünyasında da uzun zamandır görmediğim bir özgüven var. DTSO Başkanı Mehmet Kaya ve OSB Başkanı Mustafa Fidan öncülüğünde yürütülen çalışmaları takip ediyorum. Özellikle uluslararası açılımlar, Diyarbakır’ın artık yalnızca kendi içine bakan bir şehir olmadığını gösteriyor.
Bu bana şunu düşündürüyor: Kendine güvenen şehir, yatırımcıyı da cesaretlendirir.
Ama Bir Şey Eksik: Sahiplenme
Tüm bunları yazarken içimde bir burukluk da var. Çünkü bu kadar emek, bu kadar doğru adım atılırken, şehirde ciddi bir sessizlik hâkim. Destek vermesi gereken birçok paydaşın kenarda durduğunu görüyorum.
Şunu açıkça söyleyeyim:
Diyarbakır’da doğru işler yapanlar yalnız bırakılmamalı. Eğer bu şehir gerçekten ayağa kalkacaksa, bu yük birkaç kişinin omzuna bırakılamaz. Destek vermeyenler, katkı sunmayanlar bu sürecin doğal olarak dışında kalmalıdır.
Ben bugün Diyarbakır’ı umutlu görüyorum. Ama bu umut, pamuk ipliğine bağlıdır. Sahiplenilirse büyür, yalnız bırakılırsa söner.
Ben gördüğümü yazmaya devam edeceğim.
İyi olanı da, bozulanı da.
Çünkü bu şehir, suskunluğu değil;
dürüst tanıklığı hak ediyor.
