İmam–Cemaat İlişkilerinde “Hak Konuşma” Çatlağı
İddia şu: “Hak konuşuyorum.”
Gerçek şu: Hak konuşanla başı hoş olmayan bir imam profili…
Bu soru sadece bir cami duvarının içini değil, toplumun tamamını ilgilendiriyor:
Hak konuştuğunu iddia eden imam, hak konuşan cemaati neden istemez?
Belki de cevabı aramak için önce şu gerçeği kabul etmek gerekiyor:
Hakikat, herkes için aynı ölçüde rahatlatıcı değildir.
Bazıları için hakikat; ışık, adalet ve duruluğun adresiyken…
Bazıları için koltuk, makam, etki alanı ve “cami içi iktidar” açısından tehdit demektir.
⸻
Hakikatin Ayak Sesleri Rahatsız Eder
İmam minberden “adalet” diye bağırır…
Ama saflarda biri çıkar, aynı adaleti imamın tutumlarına uyarlayınca imamın huzuru kaçar.
Çünkü hakikati anlatmak kolaydır; hakikatin merkezine kendini koymak zordur.
Cemaat içinden birisi çıkar ve sorar:
“Hocam, söylediğinizle yaptığınız örtüşüyor mu?”
İşte o anda imamın hakikati değil, konforu konuşmaya başlar.
Konfor bozulmasın diye hakikati konuşan cemaat “uygunsuz” ilan edilir.
⸻
Hakikat Mevzusu Cesaret İster – Herkesin Göze Alacağı Bir Bedel Değil
Hakikatin bedeli vardır:
Yalnızlık…
Dışlanma…
İtildiğin kapılar…
Menfaat çevrelerinin seni etrafından uzaklaştırması…
Bazı imamlar bu bedeli ödememek için “hakikat”i sadece minberden, kimseye dokunmayacak şekilde anlatır.
Ama cemaatten biri çıkar ve meseleyi somutlaştırır:
“Hocam, hutbede adaletten bahsettiniz. Peki filanca olayda neden adalet işletilmedi?”
İşte o anda imam kendini iki seçenek arasında bulur:
Ya hakikate sadık kalacak…
Ya da düzenini koruyacak…
Birçoğu ikincisini seçer.
⸻
Hakikat Konuşanı Dışlamak Bir Yöntemdir
Bugün camilerde sessiz bir gerçeklik dolaşıyor:
Eleştiren cemaat makbul değildir.
Sorgulayan cemaat tehlikeli bulunur.
Hakikati hatırlatan cemaat dışlanır.
Bazı imamlar, kendi otoritesini korumak için cemaatten sadece tek tip insan ister:
Soran değil, duyan…
Düşünen değil, itaat eden…
Muhakeme eden değil, susan…
Böyle bir ortamda hakikatin söz hakkı yoktur.
⸻
Oysa Cami Hakikatin Evi Olmalıydı
Cami, suskunluğun değil;
hakikatin konuşulduğu yerdir.
İmam, makamın değil;
adaletin sesi olmalıdır.
Cemaat ise korkarak değil;
soru sorarak, eleştirerek ve uyararak safta yer almalıdır.
Ama hakikati eline alıp “bana dokunma” diyen imamlar,
cemaatten aynı hakikati bekleyince rahatsız olurlar.
Çünkü hakikat, kendi menfaatlerine dokunduğunda “fazla gerçek” olur.
⸻
Şeyh Edebali’nin Hatırlattığı: “Nereye Gittiğini Unutma!”
Şeyh Edebali’nin o bilge nasihatini hatırlayalım:
“Nereden geldiğini unutma ki nereye gideceğini unutmayasın.”
Cemaat, imamına nereden geldiğini hatırlatmakla mükelleftir.
İmam ise cemaatine nereye gideceğini söylemekle sorumludur.
Bu denge bozulduğunda, cami ruhunu kaybeder; imam yolunu şaşırır, cemaat istikametini yitirir.
Ve şimdi söz, hem imama hem cemaate:
Nereye gittiğini unutma!
Unutursan, konuştuğun hakikat değil; susturduğun gerçekler olur.
⸻
Son Söz: Hakikat Susturulmaz, Sadece Geciktirilir
Hakikati konuşan cemaati saf dışı etmek, hakikati yok etmez.
Sadece erteler.
Hakikat bir gün mutlaka konuşur:
Ya cemaatin dilinden…
Ya çocukların gözünden…
Ya toplumun vicdanından…
Ve o gün geldiğinde hiçbir imam, hiçbir makam, hiçbir düzen bu sesin önünde duramaz.
Hakikati susturan değil, hakikati büyüten imam ve cemaat ilişkisi kurulması dileğiyle…
