Bugun...



ARVAS MEDRESELERİ VE ÂLİMLERİ -1

Bugünkü resmi Türçe adı Doğanyayla olan Arvas, Van’ın Müküs ilçesine bağlı bir köydür. Arvas Medresesi, Arvas köyünde 740/1399 yılında bir mescit ve Kadirî Tarikatına ait bir tekke ile birlikte kurulmuştur. Bunların kurulmasını gerçekleştiren zat, buraya ilk yerleşen ve Arvasîler Ailesinin atası olan Molla Muhammed Kutup’tur. Bu zatın babası olan Seyyid Hacı Kasım, Abdulkadir Geylanî’nin torunlarından Şeyh Abdurrezzak’ın birinci halifesi olup, Kadirî Tarikatını bölgede yaymıştır. Bu tarikat Seyyid Sibğatullah Arvasî ve Seyyid Fehîm Arvasî’nin (ö. 1313/1895) Mevlana Halid’den Nakşibendî/Halidî Tarikatının hilafetini almalarına kadar devam etmiştir.

facebook-paylas
Tarih: 25-03-2024 00:01

ARVAS MEDRESELERİ VE ÂLİMLERİ -1

 

 

Arvas Tekkesi, Seyyid Fehîm tarafından Halidî Tekkesi olarak yeniden düzenlenmiştir. Uzun bir süre Kadirî tarikatını yürüten Arvas Ailesi’ne ait bu medrese/tekkenin ilk postnişinî olan Seyyid Fehîm Arvasî aynı zamanda Nakşibendî/Halidî geleneğini Van’da yayan en etkili şahsiyet olarak kabul edilmektedir. 

Kurulduğu tarihten itibaren yörenin en önemli ve aktif ilim ve irşat merkezlerinden biri olan ve yüzlerce talebeye ev sahipliği yapan bu medresenin bir özelliği de tekke ile iç içe girmesidir. Normal sıra kitapları ve ilimlerin okutulduğu bu medresede tasavvuf alanında da diğer bazı kitaplarla birlikte “Melayê Cizîrî Divan”, İmam Rabbanî’nin “Mektûbat”ı ve Sadî-yi Şîrazî’nin “Gulistan”ı okutulmuştur. Bu medrese özellikle Seyyid Fehîm Arvasî zamanında yörenin en büyük ilim ve irşad merkezlerinden biri haline gelmiştir.

ARVAS MEDRESESİ’NDE İZ BIRAKAN ÂLİMLER

Kurulduğu tarihten günümüze kadar eğitim ve irşad hizmetlerinin birlikte yürütüldüğü, dolayısıyla medrese-tekke birlikteliğinin kesintisiz sürdürüldüğü Arvas Medresesi’nde talebe veya müderris olarak birçok âlimim izine rastlamak mümkündür. Aşağıda bu âlimler tanıtmak istiyoruz.

Molla Muhammed Kutup Arvasî

Hayatı

Arvas Medresesi’nin kurucusu olan Molla Muhammed Ktup, Hakkâri Beyliğinin parlak bir süreç yaşadığı İbrahim Bey döneminde bölgeye göç etmiş olan Seyyid Kasım’ın oğludur. İbrahim Bey onu kızı Fatma ile evlendirerek akrabalık bağını kurmuşlardır. İbrahim Bey, bu damadının arzusu üzerine birlikte Hakkârî’den ayrılarak ilim öğretmek ve irşad ile meşgul olacak münasip bir yer aramaya çıkarlar. Gezdikleri yerler arasında, Müküs (Bahçesaray) ilçesinin güney- batısında bulunan, daha sonra Arvâs Dağı adı verilen dağın vadisini beğendiler. Molla Muhammed Kutup, Hakkâri Beyi İbrahim Bey ile birlikte Arvas köyünün ve külliyesinin temelini atarlar. Bir ev, bir dergâh ve bir de medrese yaparlar. İkisi de sırtında taş taşıyıp, halen mevcut olan iki katlı camiyi inşa ederler. İbrahim Bey, oradan ayrılmadan Arvas ve çevresini eğitim için vakfetmiş ve daha sonra Hakkâri’ye dönmüştür.

Molla Muhammed Kutup, burada vakit geçirmeden eğitime başlar. Camiden başka, gerekli kitaplar için bir de kütüphane yaptırır. Daha sonra meşhur olacak olan Arvas Kütüphanesi böylece kurulmuş olur. Molla Muhammed’in kurduğu Arvas Kütüphanesi’nde üç bin kadar el yazması kitap bulunuyordu. Bu kütüphanedeki kitapların bir kısmı, yazarın orijinal yazmalarıydı. Hemen her türlü ilim ve fenne ait büyük bir hazine olan bu kütüphane, ne yazık ki, Birinci Dünya Savaşı’nda vuku bulan Ermeni olaylarında yakılmıştır.

Eseri: “Tıba Melayê Arvasî” (Melayê Arvasî’nin Tıp Kitabı)

Halk hekimliğiyle ilgili bu eser, tarafımızdan analiz edilerek ve Türkçeye de çevrilerek Mardin Artuklu Üniversitesi Yaiayan Diller Enstitüsü Yayınları arasında çıkmıştır. Bilindiği kadarıyla yazarımızdan ve onun bu kitabından bahseden ilk araştırmacı, Sultan II. Abdülhamid’in Mutki kaymakamı Yusuf Ziyaeddîn Paşa’dır. Yusuf Ziyaeddîn bu sultanın talimatıyla yazdığı ve ona hediye ettiği “êl-Hediyyetu’l-Hamîdiyye fî’l-Luğati’l-Kurdiyye” (Kürt Dilinde Abdülhamid’e Hediye) adlı eserinde bazı Kürt âlimlerinin isimlerini ve eserlerini kaydederken yazarımızın ve onun thalk hekimliğiyle ilgili bu eserinin adını da vermiştir.

Daha sonra yazarımızın adını, Arvas köyünden oluşunu, tıpa ilişkin küçük ama değerli bir kitap yazdığını, bu kitabın halk arasında “Tiba Melayê Erwasî” olarak bilindiğini Celadet Alî Bedirhan’dan öğreniyoruz. Celadet Bedirhan, “Hawar” dergisinin 33. sayısında “Klasiklerimiz” başlığı altında “Herekol Azîzan” takma adıyla şöyle der:

“Melayê Arvasî küçük fakat değerli bir kitap yazmıştır. Kitabı hastalıklar ve ilaçlar hakkındadır. Hoca bu kitabında hastalıklardan bahseder, her hastalığın ilacını ve ilaçların yapılışını da söyler. Ben bizzat bu kitabı görmedim, bana anlatıldığı şekilde tanıtıyorum. Yine ravilerin bana aktardıklarına göre Melayê Arvasî, Bedirhan Bey’in babası Abdal Han zamanında yaşamıştır. Buna göre Melayê Arvasî bundan 150 yıl kadar önce yaşamıştır. Onun kitabına “Tiba Melayê Erwasî” (Mela-yi Arvasî’nin Tıp Kitabı) derler”. 

Bu kitabı 2000 yılında yazıya geçiren kişi Mela Zeynelabidîn Amedî’dir. Amedî kitabın yazarını kendine ait Arapça bir cümleyle eş-Şeyh Muhammed el-Qutub, ceddu’l-Erwasiyyîn” (Arvasîlerin atası Şeyh Muhammed Kutub) şeklinde tanıtmaktadır. Bu sözlerden anlaşılıyor ki, Melayê Arvasî’nin asıl adı Şeyh Muhammed’dir; aynı zamanda “Kutup”luk derecesine ermiş bir tasavvuf büyüğüdür.

İstanbul Kürt Enstitüsü 2000 yılında “Dermanên Bijîşkiya Gelêrî” (Halk Hekimliği İlaçları) adıyla yayımladığı ve M. Reşîd Irgat’ın latinize ettiği bir bölümün yazarı olarak Hekîm Calînos’u, devamında yayımladığı başka bir bölümün yazarı olarak da Mela Mehemed Qûtup’u göstermiştir.

Kitabın bir elyazması nüshasını Mela Zeynelabidîn Amedî’den alan Kürt yazar ve araştırmacı Tahsîn İbrahim Doskî, 2004 yılında Hewlêr (Erbil)’de bastırdığı “Li Dor Edebê Kurmancî” adlı çalışmanın 23-39 sayfaları arasında Güney alfabesiyle bu kitabı da kaydetmiş ve yazarımızın Arvasî ailesinden Arvas köyüne yerleşen ilk kişi olduğunu ifade etmiştir.     

Yazar, kitabında çok sayıda hastalığın adı ve onların ilaçları üzerinde durmuş; bu ilaçların yapılış ve kullanılışlarına açıklık getirmiştir. Örneğin “egzema”nın ilacı olarak “hardal tohumu” hakkında şöyle der: “Eğer hardal tohumunu öğütüp biraz sirkeyle karıştırsalar ve egzemalı yere sürseler, iyileşir”.

Yazar, kitabında bazı hastalıkların belirtileri üzerinde de durur. Örneğin basurun belirtileri hakkında şöyle der:

Basurun belirtileri şunlardır:

Karından sesler gelmesi,

Rengin sararması,

Vücudun şişmesi,

Yeme güçlüğü.                

Günümüz ilaç kullanma talimatnamelerinde ilaçların yan etkilerine dikkat çekildiği gibi, yazarımız da bu yöntemi takip etmiştir. Örneğin şöyle diyor:

-Çok sarımsak yemek insanın midesini güçlendirir,  el ve ayak titremelerini keser. Fakat kanı kurutur ve baş ağrısı yapar.

Yazar bazı ilaçların kullanılmasını tavsiye ederken hastaların dikkatini uzak durmaları gereken bazı yiyecek ve içeceklere de çeker. Örneğin şöyle der:

Gezgin romatizmanın ilacı: Büyük baş hayvanların iliklerini romatizmalı yerlere üç kez çiğ çiğ sürün. Fakat bu süreçte ekşi şeylerden ve soğandan sakının”.

Yanlış anlaşılmamaları için yazar bazı şeylerin isimlerine açıklık getirmektedir. Örneğin “kuşdili”ni yaraya sürülecek bir ilaç olarak takdim ederken, bunun kuşun ağzındaki dil olmadığına, bir ot çeşidi olduğuna şöyle dikkat çekmektedir:

Yaraların ilaçları: Kuşdili, ki bir ottur, ufalıncaya kadar yıkayıp öğütün ve onun kadar yumurtayla karıştırıp pişirin; bir keten parçanın üzerine sürüp yaranın üstüne koyun; bunu bir gün bir gece tutun; o yaranın eti kendini yenileyecek ve çabuk iyileşecek.  

Melayê Arvasî sadece insan tıbbı üzerinde durmamış; aynı zamanda hayvanlarla ilgili bazı baytarlık konuları üzerinde de durmuştur ki bu hayvanların başında at gelmektedir. Zira hem savaş hem de yük açısından Kürtlerin hayatında atın özel bir yeri vardır. Örneğin atın kelliği ve ilacı hakkında şöyle der:

“Eğer at kel olursa bir deste ısırgan otu veya bu otun kökünü sabunla iyice yıkayp atın bedeninden hastalıklı olan kısma kızarıncaya kadar sürün. Eğer bir defada iyileşmezse birkaç kez tekrarlayın iyleşecek”.

Yazar, Kürtçenin Kurmancî lehçesini anlaşılır bir sadelikte kullanmış ve o gün Kürtler arasında yaygın olan hastalık ve ilaç terminolojisine yer vermiştir. Kullandığı terminoloji içerisinde dikkat çeken kavramlar bulunmaktadır. Bunlardan biri, “gezgin romatizma” olarak çevirdiğimiz “bayê çerxan”dır.

Başka bir örnek, nefes darlğı için çörekotu taneleri ile birlikte önerdiği “börek” isminin Kürtçesini “parak” olarak kaydetmesidir. Bu konuda şöyle der: Nefes darlığı çeken kişi çörekotu taneleri ile “parak”ı birlikte dövüp yerse derhal iyileşir.

Yazar Kürtçe isimleri söylerken yer yer bunların Türkçelerinin ne olduğunu da belirtmektedir. Örneğin Kürtçedeki “kirfes” in Türkçede “kerevîz” olduğuna şöyle der:  “Eğer bir kimse karın ağrısı çekse ve ishal olup kan gelirse, Türkçede adı “kereviz” olan “kirfes”ten bir demet kadarını suda kaynatıp karnının üstüne koyun”.

Aynı şekilde Kürtçede adı “bizû” olan bitkinin Türkçedeki adının “parnive”   olduğunu söyler ve şöyle der: “Eğer bir kimsenin bir organı yaralanmaktan veya yanmaktan dolayı kısalırsa, Türkçe “parnive” dedikleri ve yaprakları kırmızı olan “bizû”nun kökünü iyice dövün ve kıvamını buluncaya kadar suda kaynatın, sonra kısalmış organın üzerine koyup bağlayın. Bir süre sonra açın, organ uzamış olacaktır”.

Seyyid Abdurrahîm (ö. 1200/1786)

Arvas Medresesi’nde yetişen bu âlimin şöhreti etrafa yayılınca İshak Paşa’nın daveti üzerine Bayezîd’e (Doğubeyazit) gitmiştir. Edindiği ilim ve irşad birikimiyle bölgedeki Şiî akımına karşı mücadele etmiş, “Mesnevî” okutmuş ve Sünnî inancı yaymaya çalışmıştır.

Arvasîler Ailesinin Doğubeyazit’teki ilk temsilcisi olan Seyyid İbrahîm 1200/1786 yılında vefat ettikten sonra Doğubeyazit Beyliği ve Osmanlılarla ilişkilerde yerine oğlu İbrahim (ö. 1248/1832) geçmiştir. Mezarı Doğubeyazit’te Ahmedê Xanî Camii’nin girişindedir. Kabir taşı üzerinde adı ve vefat tarihi yazılıdır.

Seyyid Abdurrahman (18. Yüzyıl)

18. yüzyılın ikinci yarısında yaşayan ve doğum tarihi kesin olarak bilinmeyen Seyyid Abdurrahman, Arvas Medresesi’nde yetişmiş ve Kadirî Tarikatı ile Çiştî Tarikatında icazet almıştır. Arvas Medresesi’ne bağlı olarak Hoşab’da ilim ve irşad hizmetlerinde bulunan Seyyid Abdullah, hem Hakkâri beyleriyle hem de Osmanlı padişahı II. Mahmud ile mektuplaşarak ilişkilerini canlı tutmuştur.

Seyyid Abdullah’ın yanında okuyan önemli şahsiyetlerden biri de, bölgedeki icazetnamelerin büyük çoğunluğunda adı geçen meşhur Siirtli Molla Halil’dir. Molla Halil bu hocasından Mantık ilmiyle ilgili bazı dersleri okumuştur.    

Seyyid Sibğatullah Arvasî/Gavs-ı Hizanî (ö.1287/1870) 

Seyyid Taha Nehrî’nin büyük halifelerinden biri olan Seyyid Sibğatullah Arvasî, ilk eğitimini Arvas Medresesi’nde almıştır. Değişik yörelerde tsavvufî eğitim alan ve riyazet yapan Seyyid Sibğatullah, en sonunda Seyyid Taha’nın bir müridi vasıtasıyla kendisine gönderdiği “biya be aşiyane-yi hod” (kendi yuvana gel) çağrısına olumlu cevap vererek Nehrî’ye gitmiş ve Seyyid Taha uygun bir süre sonra kendisine hilafet vermiştir.

Yanında, Seyda-yi Taxî ve Molla Halid Orekî gibi büyük âlimlerin yetiştiği Seyyid Sibğatullah’a ait tasavvufî sohbet ve sözler “Minah” adıyla Molla Halid Orekî tarafından derlenmiştir.

++++++++++++++++++++++++++++++++++++

kaynak Prof Dr  Kadri Yılıdırım

 

 




Bu haber 815 defa okunmuştur.


Etiketler :

FACEBOOK YORUM
Yorum

İLGİNİZİ ÇEKEBİLECEK DİĞER Eğitim Haberleri

Bizi Takip Edin :
Facebook Twitter Google Youtube RSS
HAVA DURUMU
YAZARLAR
ÇOK OKUNAN HABERLER
  • BUGÜN
  • BU HAFTA
  • BU AY
SON YORUMLANANLAR
  • HABERLER
  • VİDEOLAR
HABER ARŞİVİ
NAMAZ VAKİTLERİ
HABER ARA
YUKARI YUKARI