Bugun...



“ŞEHİT ÖLÜMSÜZLEŞENDİR”

  “Cuma Sohbetleri” köşemizin bu haftaki konuğu Diyarbakır İl Müftü Yardımcısı Nihat Koç. Şehitliği ve şehitliğin...

facebook-paylas
Tarih: 17-07-2020 03:12

“ŞEHİT ÖLÜMSÜZLEŞENDİR”

  “Cuma Sohbetleri” köşemizin bu haftaki konuğu Diyarbakır İl Müftü Yardımcısı Nihat Koç. Şehitliği ve şehitliğin önemini anlatan Koç, “Şehit, “şahit olan, hazır bulunan” demektir. Ölüp yok olan, kaybolup giden (gaip) değil berhayat olan, tabiri caizse ölümsüzleşendir” dedi. Yağmur ENSARİ DİYARBAKIR - Sıkça duyduğumuz “Şehit” kelimesinin anlamı İslam Dininin şehitlere ve şehitliğe nasıl yaklaştığını konuştuğumuz Diyarbakır İl Müftü Yardımcısı Nihat Koç, şu ifadeleri kullandı: “Allah yolunda çekinmeden canını veren kimse, Hz. Peygamber de hem bu dünyada hem de ahirette şahitlik etmektedir. Çünkü Allah yolunda cihat edenler, iki güzellikten birine erişmekten başka bir arzu beslemezler. Yani ya zaferi yaşayan gazilerden ya da şehitlerden biri olmayı dilerler.” -ŞEHİTLİK NEDİR? Bir gün Bedevinin biri Hz. Peygambere geldi. Kelime-i şehadet getirerek Müslüman oldu. Sonra yurdunu terk edip Medine’ye yerleşti ve çobanlık yaparak geçimini kazanmaya başladı. Resulullah (sav), ashabından birini bu kişiyle ilgilenmesi için görevlendirdi. O günlerde bir savaş olmuştu ve Hz. Peygamber düşmandan alınan ganimetleri taksim ediyordu. O kimseye de hissesine düşeni gönderdi. Ashab kendisine hissesine düşen ganimeti verince onlara bunun ne olduğunu sordu. Onlar da, “Peygamberin (sav) sana ayırdığı hissedir” dediler. O, hissesine düşen ganimeti Peygambere (sav) getirdi ve bunun ne olduğunu ona da sordu. O esnada orada bulunan sahbiler de Efendimizle bu kişi arasında geçen konuşmayı dinliyorlardı. Rusulullah (sav), “Bunu senin için ayırdım” buyurdu. Adam, “Ben sana ganimet elde etmek için değil- eliyle boğazını göstererek- şuramdan ok ile vurulup ölmek ve cennete girmek için uydum” dedi. Resulullah (sav), “Eğer gerçekten doğru söylüyorsan ve Allah’a verdiğin sözü tutarsan Allah’ta sana istediğini verecektir” buyurdu.  Bu kişi, yapılan bir savaşta tamda işaret ettiği yerden okla vurularak şehit oldu. Sahabiler onu bu halde Resulullah’a (sav) getirdiler. Allah Resulü, “Bu, o adam mı?” diye sordu. “Evet” dediler. Resulullah (sav), “O, Allah’a verdiği sözü tutmuş, Allah’ta ona dilediğini vermiş” buyurdu. Sonra onu kendi cübbesi ile kefenledi ve önüne koyarak namazını kıldı. Ardından ona şöyle dua etti: “Allah’ım! Bu kulun senin yolunda hicret ederek şehit oldu. Ben de buna şahidim.” -ALLAH YOLUNDA ŞEHİT OLANA ÖLDÜ DEMEK DOĞRU MUDUR? KOÇ: Şehit, “şahit olan, hazır bulunan” demektir. Ölüp yok olan, kaybolup giden (gaip) değil berhayat olan, tabiri caizse ölümsüzleşendir. Bunun içindir ki şehit diridir, ölmez, ona “ölü” denmez. Yeri ve zamanı geldiğinde canından daha mukaddes olan dini, milli ve manevi değerler uğruna dünyadan ve dünyadaki her şeyden vazgeçip canını ortaya koyan kimsedir. Hz. Ömer’in veciz tarifiyle, “Şehit, kendisini Allah’a adayan kimsedir.” Allah yolunda çekinmeden canını veren kimse, Hz. Peygamber de hem bu dünyada hem de ahirette şahitlik etmektedir. Çünkü Allah yolunda cihat edenler, iki güzellikten birine erişmekten başka bir arzu beslemezler. Yani ya zaferi yaşayan gazilerden ya da şehitlerden biri olmayı dilerler. -ŞEHİTLERİN MERTEBELERİ NELERDİR? KOÇ: Şehitlerin farklı dereceleri vardır ve bu dereceler, onların niyetleri ve amelleri istikametinde farklılık arz etmektedir. Bu konuda Hz. Peygamber dört çeşit şehitten söz eder. Birincisi, düşmanla karşılaşıp öldürülünceye kadar Allah sadık kalan, imanı sağlam mümin kişidir. Bu kişiye kıyamet günü insanlar başlarını kaldırıp bakacaklardır.  Peygamber Efendimiz bunu anlatırken başını o kadar yukarı kaldırmıştır ki sarığı düşmüştür. İkincisi, düşmanla karşı karşıya gelip serseri bir okun isabet etmesiyle şehit düşen kişi olup, canını verirken sanki bir ağacın dikeni batmış gibi hafif bir acı hissedecektir. Bu da imanı sağlam mümin kişidir. Üçüncüsü, hayata salih ameller ile birlikte kötülükte işleyen, düşmanlar karşılaşıncaya ve öldürülünceye kadar Allah sadık kalan mümin kişidir.  Dördüncüsü ise kendine yazık eden (günahkar), buna rağmen düşmanla karşılaşıp Allah’a verdiği sözde durarak şehit oluncaya kadar savaşan mümin kişidir. -ŞEHİTLİĞİN ALLAH NEZDİNDE FAZİLETİ VE MÜKAFATI NEDİR? KOÇ: Şehidin ve şehitliğin Allah nezdindeki fazileti ve mükafatı, ilk Müslüman neslin gönlünde öylesine yer etmiş ki baba ile oğul, ağabey ile kardeş savaşa katılıp şehadet şerbetini içme konusunda birbirleriyle yarışır hale gelmişlerdir. Şehit ve gazi olma şerefine ulaşarak ebedi hayatlarını kazanacaklarına olan inançları onların gözünde ölümü öylesine küçültmüş ki ölümle alay ediyorlardı. Medine’ye göç eden Müslümanlara aman vermeyen ve onları her bakımdan zorda bırakmak için çaba gösterenlerin başında yer alan Ebu Sufyan’ın idaresindeki kervan Bedir’e doğru ilerliyordu. Peygamber Efendimiz kervanı gözetlemesi için bir gözcü göndermişti. Ashabından onlarla karşılaşmak üzere hazırlık yapmalarını istemiş ve ardından yola revan olmuşlardı. Müşriklerden önce Bedir’e vardıklarında Resulullah, “Ben başınızda olmadıkça sakın hiç kimse bir işe kalkışmasın!” buyurdu. Derken müşrikler kendilerine yaklaşmaya başladı. Onları fark eden Hz. Peygamber, “Haydi kalkın! Genişliği göklerle yer kadar olan cennete!” buyurdu. Umeyr B.  Humam El-Ensari, “Ya Resulullah! Genişliği gök ve yer kadara olan cennet mi?” dedi. Allah Resulü, “Evet!” cevabını verdi. Bunun üzerine Umeyr, “Vay be!” diyerek hayretini gizleyemedi. Allah Resulü, “Seni ‘Vay be!’ demeye sevk eden nedir” diye sordu. Umeyr, “Hayır, vallahi ya Resulullah! Cennet ehlinden olmayı ümit etmekten başka bir derdim yok” dedi. Allah Resulü, “Muhakkak ki sen cennet ehlindensin” buyurdular.  Bunun üzerine Umeyr ok kılıfından birkaç hurma çıkararak yemeye başladı. sonra “Bu hurmalarımı yiyinceye kadar beklemek gerçekten uzunca bir süre hayatta kalmak demektir!” diyerek elindeki hurmaları attı ve şehit oluncaya kadar müşriklerle çarpıştı. -ŞEHİT YAKINLARINA PEYGAMBERİMİZ NASIL YAKLAŞIRDI? KOÇ: Yine Enes Bin Malik’in anlattığına göre, dayısı Haram Bin Milhan, Bi’r-i Maune Savaşı’nda yaralandığı zaman bedeninden akan kanı eliyle yüzüne ve başına sürmüş ve “Kabe’nin Rabbine yemin ederim ki ben kazandım!” demişti. Ashabına çok düşkün ve onlara karşı oldukça vefakar olan Allah Resulü, şehadete koşan bu şehidin yakınlarına apayrı bir ilgi göstermiştir. Hz. Peygamber kendi eşleri dışında, Medine’de kendisine hizmet eden Enes’in annesi Ümmü Suleym, Peygamber Efendimizin süt teyzesi oluyordu. Allah Resulüne onu ziyareti sorulunca, “Ben ona karşı şefkat besliyorum, çünkü kardeşi benimle birlikte iken öldürüldü” buyurdu.  



Bu haber 129 defa okunmuştur.


Etiketler :

FACEBOOK YORUM
Yorum

İLGİNİZİ ÇEKEBİLECEK DİĞER Diyarbakır Haberleri

Bizi Takip Edin :
Facebook Twitter Google Youtube RSS
HAVA DURUMU
YAZARLAR
ÇOK OKUNAN HABERLER
  • BUGÜN
  • BU HAFTA
  • BU AY
SON YORUMLANANLAR
  • HABERLER
  • VİDEOLAR
HABER ARŞİVİ
NAMAZ VAKİTLERİ
HABER ARA
YUKARI YUKARI