Bugun...



GAYDA MEDRESESİ VE ÂLİMLERİ-1

Bu tekke medresesi Seyyid Sibğatullah Arvasî tarafından kurulmuştur. Ondan sonra bu medrese ve tekkeyi çocukları Şeyh Bahaeddîn (ö. 1870) ve Şeyh Celaleddîn (ö. 1878) ile diğerleri devam ettirse de bu tekkenin devamını sağlayan kişi, onun halefi olan ve Norşin Tekkesi’nin de kurucu olan Şeyh Abdurrahman Taxî kabul edilmektedir.

facebook-paylas
Tarih: 27-03-2024 00:01

GAYDA MEDRESESİ VE ÂLİMLERİ-1

 

 

Seyyid Sibğatullah, önce Bitlis’in Hizan ilçesine bağlı Kulat (Gökay) köyünde uzun bir süre irşad faaliyetinde bulunsa da, daha çok Gayda köyünde kurduğu Gayda Tekkesi ile meşhur olmuştur.

Seyyid Taha, vefat etmeden bir ay önce, Seyyid Sibğatullah’a bir elçi göndererek irşada başlamasını emretse de o kendisini bu işe layık görmediği için Seyyid Taha’nın vefatından birkaç sene sonra ancak irşada başlamıştır. Hilafet aldığı zaman Seyyid Taha ona, “bineğin girmediği sarp kayaların olduğu bir köy bulmalısın” talimatında bulunur. O da bu özelliklere uyan, imamlık görevi yapacak bir köy arayışına girer. En sonunda o dönemlerde bu özelliklere uygun bir köy olan Hizan’a bağlı Kulat (Gökay) köyüne gelir. Köyde irşad vazifesine başlayınca köylüler kendisine tabi olup müridleri olurlar. Kulat köyünde uzun bir süre kaldıktan sonra Hizan’nın Gayda köyüne geçer ve burada inşa ettiği tekke ve medrese vasıtasıyla yürüttüğü ilim irşad hizmetleri Bitlis ve çevresine yayılır ve müridleri arasında “Gavs-i Hizani” olarak şöhret bulur.

Hizan’dan Bitlis ve çevresine yayılan Gayda Kolu, Osmanlı yönetimi tarafından desteklenmiş, bazı vergilerden muaf tutulmuş ve taamiye adında mali yardımlarla da destekte bulunulmuştur. Arşiv belgelerinde bu kola ait Hizan’daki Gayda köyünde, Van’ın Karçıkân (Tatvan’a bağlı Çavuşlar köyü) kazasında Çemihâni (Tatvan’a bağlı Yorgalar mezrası) mevkiinde ve Bitlis’te Seyyidâbâd (Seydava) köyünde inşa edilen tekkelerin desteklenmesinden şöyle bahsedilmektedir:

“Tarikat-i Nakşiyye meşâyihinden merhum Şeyh Sıbğatullah ve mahdumu Celaleddin Efendi’lerin Hizan kazası dâhilinde Gayda ve Karçıkan kazasındaki Çemhanı mevkileriyle Bitlis mülhakatında Seyyidabad nam karyede inşa ettirmiş oldukları dergâhlara ne miktar taamiye tahsis olunacağının bildirilmesi…”

Ayrıca bu tekkelere ait ağnâm (koyun keçi), rüsûm adındaki vergiden ve arazi ile emlak da öşürden muaf tutulmuş ve şöyle denilmiştir:

“..Tarikat-ı Nakşiye meşâyihinden Hizan kazası dâhilinde medfun Şeyh Sıbğatullah'ın medfun bulunduğu yer ile Van'ın Karçıkan kazası dâhilinde Çemhanı mevkiinde ve Bitlis Vilayeti'nin Seyyidabad karyesindeki dergâhlara ait ağnâmın rüsûmdan ve arazi ve emlakin dahi âşârdan muafiyeti hakkında Bitlis Vilayeti Meclis İdare mazbatası…”

GAYDA MEDRESESİ’NDE İZ BIRAKAN ÂLİMLER

Seyyid Sibğatullah Arvasî (ö. 1287/1870)

Hayatı  

Babasının adı Lütfullah, büyükbabasının adı Abdurrahman’dır. Arvas Köyü’nde doğmuştur. Arvas Medresesi’nde başladığı medrese tahsilini Mela Abdurrahman Melekendî’nin (ö. 1289/1872-73) yanında sürdürmüş ve Cizre’de bulunan Basret (İnceler) Köyü’nde tamamlamıştır. Seyyid Taha, Seyyid Sıbğatullah’a gönderdiği mektuplarda ona “Molla Sibğatullah” diye hitap etmiştir. Bu da onun medrese tahsilinin başlarında yer alan Şerhu’l-Muğni kitabına kadar okuduğu ve medrese tahsilini tamamlamadığı söylentisinin doğru olmadığını göstermektedir.

Halk arasında “Gavs-i Hîzanî” ve “Gavs-ı A’zam”  olarak meşhur olan Seyyid Sibğatullah büyük bir âlim olmasının yanında Nakşibendî Tarikatının en ünlü şeyhlerinden biridir de. Seyyid Sıbğatullah, Seyyid Taha’ya intisap etmeden önce 1245/1830-1256/1841 yılları arasında birçok şeyhten tasavvufî eğitim görmüştür. 20’li yaşlarında Van’da Şeyh Muhyiddîn’e bağlanmış ve onun vefatından sonra Botan Bölgesi’ne giderek Basret Dergâhı’nın kurucusu ve Mevlana Hlid’in halifesi Şeyh Halid Cezerî’nin yanında amel etmeye başlamıştır. Şeyhinin vefatına kadar onun yanında kalmış ve daha sonra Şeyh Halid’in halifesi ve Basret Dergâhı’nın postnişîni olan Şeyh Salih Sîbkî’ye intisap etmiş ve tarikat icazetnamesini ondan almıştır. Seyyid Siğatullah en son Şeyh Salih Sîbkî’ye tabi olduğu sırada Seyyid Taha kendisine Molla Ömer Horosî’yi göndererek “Biya be aşiyane-i hod” (Kendi yuvana dön) çağrısında bulunmuş, Seyyid Sibğatullah bunun üzerine Nehrî’ye giderek Seyyid Taha’ya intisap etmiştir. Seyyid Taha’nın yanında kırk gün süren sülûk amelini bitirdikten sonra bir ay daha onun sohbetinde bulunmuş ve daha sonra Hz. Peygamber ve büyük şeyhlerden manevî işaret aldığını ifade eden Seyyid Taha ona hilafet vermiştir. Seyyid Taha’nın vefatından sonra da yerine halife bıraktığı kardeşi Seyyid Salih Nehrî’nin yanında kalmış ve en sonunda kendisi bir mürşit olarak irşat faaliyetlerine başlamıştır.

Mensubu olduğu Nakşibendî Tarikatını yaymak için birçok köy, kasaba ve şehri dolaşan ve bir kısmında bir süre kalan Seyyid Sibğatullah, en sonunda Bitlis’in Hizan ilçesinde karar kılmış ve vefat edinceye kadar uzun bir süre burada kalmıştır. Bundan dolayı da “Gavs-ı Hîzanî” olarak meşhur olmuştur.

1256-1269/1841-1853 yılları arasında mürşidi Seyyid Taha vefat edene dek ona tabi olan Seyyid Sibğatullah, yılda iki defa talebeleriyle birlikte Nehrî’ye onu ziyaret ederdi. Seyyid Taha vefat ettikten sonra da onun yerine potsnişin olan Seyyid Salih’i ziyarete giderdi. 

Seyyid Taha vefat etmeden bir ay önce Seyyid Sibğatullah Arvasî’ye bir elçi göndererek irşada başlayabileceğini söylemişse de o kendisini bu işe layık görmediği için ancak Seyyid Taha’nın vefatından birkaç sene sonra irşada başlamıştır. Hilafeti aldığı zaman Seyyid Taha ona: “Bineğin girmediği sarp kayaların olduğu bir köy bulmalısın” talimatında bulunmuştu. O da bu özelliklere uyan, imamlık görevi yapacak bir köy arayışına girer. En sonunda o dönemlerde bu özelliklere uygun bir köy olan Hizan’a bağlı Kulat (Gökay) köyüne gelir. Köyde irşad vazifesine başlayınca köylüler mürit olarak kendisine tabi olurlar.

Kulat köyünde uzun bir müddet kaldıktan sonra Hizan’nın Gayda köyüne geçer ve burada inşa ettiği tekkedeki faaliyetleriyle irşadı Bitlis ve çevresine yayılır. Öyle ki müridleri arasında “Gavs-i Hizani” olarak şöhret bulur. Hatta halifelerinden Şeyh Abdurrahman Taxî ile Mela Halid Orekî onun gavs olduğunu ispatlamak için deliller öne sürmüşlerdir.

Hal ve hareketleriyle şeyhi Seyyid Taha’ya son derece bağlı olan Seyyid Sibğatullah, vefat edeceği günün bile şeyhinin vefat gününe denk gelmesi temennisinde bulunmuştur. Onun bu temennisi gerçekleşmiş ve şeyhinin vefat ettiği gün olan Cumartesi günü 1287/1870 yılında Gayda’da vefat etmiş ve buraya defnedilmiştir.

Eserleri: “Minah”, “İşarat” ve “Payîzok”

Seyyid Sibğatullah Tasavvuf ve tarikat sahalarında kâmil bir mürşit ve çok yönlü bir âlim olduğu gibi, hem Kürt Edebiyatına hem de Arap, Fars ve Türk Edebiyatlarına hâkim bir şahsiyet olarak da bilinmektedir. Geride bıraktığı bazı eserleri şunlardır:

Minah: Çoğul bir kelime olan “minah”ın tekili “minha” olup “vergi”, “bağış” ve “mânevî ihsan” anlamına gelmektedir. Seyyid Sibğatullah’ın bu eseri 311 “minha”dan oluşuyor. Tasavvuf ve tarikat adabıyla ilgili bu eser Arapça olup onun halifesi olan büyük âlim Molla Halid Şîrvanî/Orekî tarafından derlenmiş ve izaha muhtaç bazı yerlerine Molla Diyaeddîn Taşkesanî tarafından haşiyeler yazılmıştır.

Seyyid Sibğatullah bu eserde, şeyhi ve mürşidi Seyyid Taha’ya 50’den fazla yerde atıfta bulunmaktadır. Bundan dolayı Nakşibendî/Halidî tarikatının tasavvuf ve tarikat anlayışını genelde; Nehrî kolununkini de özelde anlamak açısından bu eser büyük önem arz etmektedir.

Tasavvuf ile ilgili birçok konuya değinilen 311 tane “minha”da Seyyid Taha Nehrî ile birlikte içlerinde şu zatların da bulunduğu 58 tasavvuf mürşidine daha atıfta bulunulmuştur:

Şah-ı Nakşibend,

Abdurrahman Camî,

Hafız Şîrazî,

Melayê Cizîrî,

İmam-ı Rabbânî,

Taha Harîrî                                         (Seyyid Tâhâ'nın halifesi),

Seyyid Salih Nehrî                           (Seyyid Taha'nın kardeşi ve halifesi),

Abdullah Heratî                               (Mevlana Halid'in halifesi),

Mevlana Süleyman Biradostî     (Seyyid Taha'nın halifesi).

Arapça yazılmış bu eserin en eski nüshası Oxîn Medresesi Kütüphanesi’ndedir. Bu nüsha, 1361/1941 yılında Muhammed Nurullah adında bir zat tarafından Şeyh Alaeddin Oxînî için istinsah edilmiştir. Eser ilk defa Yahya Pakiş tarafından tercüme edilip 1982 yılında İstanbul’da Er-Tu Matbaası’nda basılmıştır. Pakiş, eserin girişinde Seyyid Sibğatullah ve tarikat hakkında bazı bilgiler vermiştir. Son tercüme ise Siraceddin Önlüer ve Hüseyin Okur tarafından yapılmış ve 2012 yılında Semerkand Yayınları arasında çıkmıştır.

Payîzok: Kürt Halk Edebiyatının folklorik nazım şekillerinden biri olan “Payîzok”lar Seyyid Sibğatullah tarafından başarıyla temsil edilmiş, ancak bunlar ciddi manada bir araya getirilip üzerinde durulmamıştır.

Halifeleri

Oğlu Şeyh Bahaeddîn                                   (ö. 1870),

Şeyh Abdurrahman Taxî                              (ö. 1886),

Büyük âlim Molla Halid Orekî                     (ö. 1877-78),

Molla Abdurrahman Botî (el-Meczub),

Sofi Mustafa Kulatî,

Ali Can Gulpikî

Seyyid Sibğatullah en çok tanınan üç halifesi hakkında şunları söyler: “Mela Abdurrahman Meczûb saf müşâhede sahibidir; Mela Halid ikinci Halid’dir (Birincisi Mevlana Halid’dir). Abdurrahman Taxî ise sohbet pîridir”.

Şeyh Molla Halid Orekî/Şirvânî (ö. 1877-78)

Şirvan’a bağlı Orek (Gözlüce) köyünden olan Orekî, fıkıhtaki yetkinliğinden dolayı dönemin İmam-ı Şafii’si, Arap dilindeki derinliğinden dolayı da zamanın Sibeveyh’i olarak şöhret bulmuştur. Toplumun çokça saygı duyduğu bir âlim olan Orekî, Seyyid Sibğatullah’ın namını duyunca onu imtihan etmek için yola çıkar. Meclisine vardığında önceden hazırladığı on yedi soruyu daha sormadan Seyyid Sibgatullah’ın cevaplamaya başladığını görünce bu kerametten çok etkilenir ve ona intisap eder. Seyyid Sibğatullah’ın yanında sülukunu tamamlayınca ondan hilafet alır. Şeyhi vefat ettikten sonra irşad için Şirvan’a giden Orekî, bölgede bir birçok kişiye ilmi icazet vermiştir. Ayrıca şeyhinin sözlerini derleyerek bu derlemesine “Minah” adını vermiştir.

1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşında şehid olan Orekî’nin bilinen tek halifesi Seyyid Sibgatullah Arvâsî’nin oğlu Şeyh Celaleddîn’dir.

Şeyh Halid, tanınmış bir âlim olmasına rağmen şeyhine olan aşırı muhabbetinden dolayı ona karşı edeb ve saygıda toplumun garipsediği bazı davranışlarda bulunurdu. Örneğin Seyyid Sibğatullah atına bineceği sırada Molla Halid eğilir, şeyhi onun sırtına binerek atına binerdi. Molla Halil Siirdî’nin ailesi, bölgede ilmiyle şöhret bulmuş Hâlid-i Orekî’yi çok sayar ve onu üstün tutar. Fakat Molla Hâlid’in Seyyid Sibğatullah  önünde eğilmesini ve Arvâsî’nin onun sırtına basıp ata binmesini işittiklerinde, bu hareketi “ilmin şerefini düşürmek” olarak yorumlayıp artık ona eskisi gibi saygı göstermez olmuşlardı. Bu bağlamda Orekî bir defasında bu aileye ait medreseye geldiğinde onlarla görüşmüş ve Molla Abdülkahhar’a dua etmiştir. Bu esnada Molla Abdülkahhar, “Allah bu dönemdeki âlimlerden ilmi alsın! Çünkü bunlar ilme saygıyı bırakmadılar” diye çıkışınca Molla Halid biraz düşündükten sonra kendisine şöyle der:

“İnsanlar bana âlim derler fakat benim ilmimden bir ümidim yoktur. Ben sadece Gavs’a (Seyyid Sıbgatullah Arvasî) yaptığım hizmetlerden ümitliyim. Benim bu hizmeti yaptığım esnada aldığım zevki Allah sana da tattırsın.” der. Şeyh Abdülkahhar bu sözlerden çok etkilenir ve tarikata girmeye karar verir.

++++++++++++++++++++++++++++++++++++

kaynak Prof Dr  Kadri Yılıdırım




Bu haber 765 defa okunmuştur.


Etiketler :

FACEBOOK YORUM
Yorum

İLGİNİZİ ÇEKEBİLECEK DİĞER Eğitim Haberleri

Bizi Takip Edin :
Facebook Twitter Google Youtube RSS
HAVA DURUMU
YAZARLAR
ÇOK OKUNAN HABERLER
  • BUGÜN
  • BU HAFTA
  • BU AY
SON YORUMLANANLAR
  • HABERLER
  • VİDEOLAR
HABER ARŞİVİ
NAMAZ VAKİTLERİ
HABER ARA
YUKARI YUKARI