Bugun...



İnanç Açısından Gençliğin Önemi ve Gençliği Tehdit Eden Unsurlar

Bu haftaki Cuma Sohbetinin konuğu Diyarbakır İl Müftü Yardımcısı Mehmet Sani Akın ile ‘İnanç açısından Gençliğin Önemi ve Gençliği Tehdit Eden Unsurlar’ hakkında bir söyleşi gerçekleştirdik.

facebook-paylas
Tarih: 26-11-2021 00:25

İnanç Açısından Gençliğin Önemi ve Gençliği Tehdit Eden Unsurlar

Dünya var olduğundan beri, dünyada yaşayan insanlar, insan toplulukları ve kavimler, yaratan yaşatan üstün bir  varlığa inanma ihtiyacı hissettiklerini ifade eden Akın, “İnsanoğlu fıtratı gereği üstün bir varlığa inanma  ihtiyacı hisseder. Bu durum, bazı materyalist filozofların iddia ettiği üzere insanın zayıflığından veya kişinin hayatında yaşadığı kimi olaylar karşısındaki çaresizliğinden değil, aksine insanın yaratılırken yaratıcı tarafından kalbinde kodlanmış birtakım hakikat kodlarından kaynaklıdır” dedi.

Diyarbakır İl Müftü Yardımcısı Mehmet Sani Akın ile yapılan söyleşinin detayı şöyle;

“Dolayısıyla Allah inancı her insanda doğası gereği vardır. Bu inanç sonradan kazanılmış olmayıp yaratılıştan gelen fıtri bir duygudur. Hz. Peygamber’in şu buyruğu da  Allah inancının insanda yaratılıştan var olduğunu göstermektedir. Efendimiz (s.a.s) şöyle buyurmuşlardır:

“Dünyaya gelen her insan fıtrat üzere doğar; sonra anne ve babası onu yahudi, hıristiyan, veya mecûsî  yapar.” (Buhârî, “Cenâʾiz”, 79, 92; Müslim, “Ḳader”, 22-25).

Hiçbir üstün güce hiçbir yaratıcıya inanmadığını iddia edenler bile zor veya korkunç bir durumla karşı karşıya kaldığında, fıtratlarında var olan o inanç ortaya çıkar ve üstün bir kuvvetten imdat isteme yoluna giderler. Zira dil inkar etse bile kalbin kabulü fıtridir. Her şeyi hikmetle yaratan bir yaratıcının olduğuna dair varlık adedince deliller vardır. Kainatta var olan  muazzam düzen ve denge de üstün  kuvvete sahip bir yaratıcının varlığını gösteren sayısız delillerden biridir. Yüce Rabbimiz şöyle buyurmaktadır:

“Gökleri, yeri ve bu ikisi içinde yaydığı canlıları yaratması, O'nun varlığının delillerindendir. O, dilediği zaman, onları bir araya getirmeye de gücü yetendir.” (Şûra,29)

Tüm mahlukatın yegane sahibi Yüce Rabbimiz, yeryüzü halifesi kıldığı  insanoğlunu akıl ve irade sahibi kılmış, onu iyiyi kötüden ayırt etme  kabiliyetine sahip değerli bir varlık olarak yaratmıştır. En güzel şekilde yarattığı insanı dünyada sahipsiz ve başıboş bırakmamış, kendisine peygamberler göndererek indirdiği vahiyle ona doğru yolu göstermiştir. Bununla beraber ona  irade ve seçme hürriyeti de vermiştir. Artık Allah’ın gösterdiği doğru yola girip şükrediyor olmak veya şeytan ve nefse uyarak Allah’ın verdiği imkân ve kabiliyetleri kötü yolda kullanıp nankör olmak insanın kendi elindedir. Rabbimizin, “Şüphesiz biz ona doğru yolu gösterdik; artık o isterse şükreden olur, isterse nankör.” (İnsan,3) buyruğu, bu hakikati bizlere haber vermektedir.

İnsan hayatı çeşitli evrelerden oluşmaktadır. Bunlardan en önemlisi hiç şüphesiz insan hayatında özel bir dönem olan gençlik evresidir. Gençlik, çocukluktan yetişkinliğe geçiş dönemi olup kimliğin, kişiliğin ve ahlaki olgunlaşmanın olduğu yetişme dönemidir. Bu açıdan kişinin geleceği, onun gençlik dönemi üzerine bina edilir. Gençliği iyi ve sağlam temeller üzere olursa geleceği de öyle olur. Yine gençler toplumda önemli bir insan kaynağıdır. Toplumları, devletleri, fikirleri ayakta tutan, ömrünü ve geleceğini etkileyen bir kaynaktır gençlik. Bir toplumun yarını ve geleceğidir gençlik. Bu açıdan gençlerimizle iletişim kurmak, onlara değer vererek imanlı ve şuurlu olarak  yetiştirip geleceğe hazırlamak başta ebeveyn ve aile olmak üzere hem toplumun hem de devletlerin temel görevi olmalıdır.

Peygamber Efendimizin  hayatına baktığımızda, ashabın içerisinde büyük bir genç kitle olduğunu görüyoruz. Onun davetini kabul edip inanan ilk müminlerin çoğunluğu gençlerden oluşmaktaydı. Ali b. Ebi Talip 10 yaşında iken  İbn Ömer 13, Zeyd b. Harise 15,  Abdullah b. Mesut  ve Zübeyr b. Avvam 16, Talha b. Ubeydullah, Abdurrahman b. Avf, Erkam b. Ebi’l-Erkam ve Sad b. Ebi Vakkas 17 yaşında, Musab b. Umeyr 18-20 yaşlarında, Cafer b. Ebi Talip 22 yaşında, Ebu Bekr’in kızları Aişe ve Esma da genç yaşlarda iman etmiş ilk Müslümanlardandır. Bütün bu gençler ve daha niceleri gencecik yaşlarında Efendimizin terbiyesinde yetişmiş olup tevhid mücadelesinde her biri önemli roller üstlenmişlerdir. Efendimiz onlara hep sahip çıkmış, onlar da en zor zamanda bile Efendimizi terketmemiş, O’nu yalnız bırakmamışlardır. Bu sağlam bağın kurulmasında Hz. Peygamber’in gençlere ilgisi ve aralarındaki sağlıklı iletişiminin etkisi büyüktür. Ayrıca ortak bir amaç olan tevhid mücadelesi de onları sağlam bir zeminde birleştirmişti. 

Onların gönüllerini birleştiren hiç şüphesiz Allah (c.c) ve Rasulüne imandı. Çünkü kişi ancak bu iman ile gerçek huzura kavuşabilmektedir. Ancak bu  inanç sayesinde kararsızlıklardan, huzursuzluktan ve bunalımdan  kurtulabilmektedir. Kişi ruhsal anlamda da ancak bu inançla olgunlaşabilmektedir. Yalnız Allah’a kul olarak hayatın gerçek gayesini anlayıp hayatta huzur bulabilmektedir. Cenab-ı Mevlamız:

“Bilesiniz ki gönüller ancak Allah’ı zikrederek huzura kavuşur.” (Ra’d.28) buyurarak huzur için inancın önemini belirtmiştir.

 Samimi, doğru ve sağlam bir inanç, Yüce Rabbimizin bizlere bahşettiği en büyük ikramıdır.  Çünkü din gerçek anlamıyla inanca dayanır. İnanmanın en önemli şartı ise  bilmektir, insanın bilmediği ve öğrenmediği bir şeye inanması oldukça zordur. İnanmak, inanarak yaşamak ve inancını ilimle yoğurmak, mutlulukların en güzelidir.  Allah’a inanan insan, zihnindeki temel problemleri çözmüş, yaratılışın ve hayatın sırrını kavramış oluyor. 

Günümüz gençliğinin dini değerlerden uzaklaşması ve inanç zayıflığının sebeplerine gelince bunları birkaç başlık altında değerlendirmek mümkündür:

DÜNYEVİLEŞME

Dünyevileşme, Allah'ı tanımamak, O’na karşı istiğna ve tekebbürde bulunmak, O’nu unutup nimetlerini ve âyetlerini görmezlikten gelmek ve nankörlük halidir. Dünyevileşmeyi, dünya hayatındaki geçici istek ve hevesler uğruna, ebedi ve kalıcı olan ahiret hayatının gözden çıkarılması şeklinde de tarif edilebiliriz.

Kişinin dünya ve ahiret dengesini kurması yerine tüm çaba ve hayallerini dünya eksenli planlaması, tüm yatırım ve hesaplarını dünya lehine uygulaması, kendi çıkar ve mefaatini merkeze alması,  kişiyi derin ve samimi bir iman ve dindarlıktan uzaklaştırarak sadece yüzeysel ve şekilsel bir dindarlığa doğru itmektedir.

BİLİM VE DİNİN UYUŞMAZLIĞI ZANNI

Gençliğinin dini değerlerden uzaklaşmasının nedenlerinden biri, dinin bilimle uyuşmadığı zannıdır. Bilim ve dinin karşıtlığı algısının temelinde ise dinin dogmatik; bilimin ise gelişime ve yeniliğe açık olduğu düşüncesi yatmaktadır. Oysaki Kur’ân, bilgiye erişmeyi, aklı kullanmayı ve düşünmeyi pek çok âyette emreder. Aklı kullanmamanın cehenneme gitmeye bir sebep olduğunu haber verir. Kur’an’ın haber verdiği üzere dünyadayken aklını gereği gibi kullanmadığından dolayı cehenneme girenler pişmanlıklarını şöyle dillendirirler:

“Şayet kulak vermiş veya aklımızı kullanmış olsaydık, şimdi şu alevli cehennemin mahkûmları arasında olmazdık!” (el-Mülk 67/10).

Araştırma amacıyla seyahat etmek ve gördüklerini incelemek birçok ilmin olmazsa olmazlarındandır. Zira seyahat etmek ve kaainatta gördüklerini hikmetle incelemek sayesinde insan çeşitli ilimlere vakıf olur. Yüce Rabbimiz Kur’an’da, yeryüzünde dolaşmayı ve yaratılışın nasıl olduğuna bakıp tefekkür etmeyi emreder: “(Resulüm!) De ki: “Yeryüzünde gezip dolaşın ve Allah’ın ilk yaratılışı nasıl başlatıp devam ettirdiğini görün. Allah, daha sonra ikinci hayatı da işte böyle gerçekleştirecektir; Allah her şeye kādirdir.” (el-Ankebût 29/20).

 Yine Kur’ân Kerim’deki birçok âyet, dikkatlerimizi kainata ve onun yaratılışına çekmektedir. Bu açıdan din ile bilim arasında bir uyuşmazlığın söz konusu olmadığını rahatlıkla söylemek mümkündür. İslam ile bilimin uyuşmadığı algısının temelde üç muhtemel nedeni vardır: Bunlardan birincisi, İslam karşıtı kimi zararlı düşüncelerin kasıtlı verdiği bir izlenimden kaynaklıdır. İkincisi dinin yanlış anlaşılması, eksik öğrenilmesi veya hatalı yorumlanmasından kaynaklıdır. Üçüncü ise bilim diye nitelendirilen hatalı bazı araştırmalar veya kesin delillerle ispatlanmadığı halde ispatlı bilimsel veriler olarak sunulan bazı bilgilerden kaynaklıdır. Oysa kişi İslam dinini tam ve doğru olarak öğrendiğinde, İslam’ın geçerli ilmi verilerle kanıtlanmış bilimsel verilerle asla çelişmediğini görür.

TEKNOLOJİNİN ZARARLI FİKİRLERİN YAYILMASINA VE BİLGİ KİRLİLİĞİNE ALET EDİLMESİ

Hızla gelişen teknoloji çağında her türlü haber ve bilgiye anında ulaşılabilmekte, farklı  inanç, fikir ve  ideolojilerden anında  haberdar olabilmektedir. Diğer taraftan teknoloji sayesinde kontrolsüz ve denetimsiz bir bilgi yığını da oluşabilmektedir.

Teknoloji sayesinde yabancı kültürleri tanıyan, farklı düşünce ve ideolojilerle tanışan  gençler, tarihî ve kültürel mirasımızın getirdiği değerlerle yabancı kültür arasındaki tezatı görmekte, bu durum kendi öz değerlerini hala tam olarak anlamamış bazı gençlerin dünyasına tüm olumsuzluğuyla yansımaktadır. Bu gençler, medyanın da olumsuz etkisiyle âilede, okulda, toplum hayatında ve düşünce dünyasında büyük bir çelişki yasamaktadırlar. Yabancı kültürün etkisiyle berrak zihinleri kararan bu gençler, kendi öz değerleriyle çatışma içine girmektedirler. Neticede gençlik, bu çelişki ve belirsizlik ortamında, inanabileceği bir değerler sisteminden yoksun kalmakta, her yönü ile dejenerasyona uğramakta, mânevî bunalıma ve fikir anarşisine sürüklenebilmektedir.

 Oysa manevi değerlerin yıpranması, inanç sistemimizin zaafa uğraması ve ruhların manevî destekten mahrum olması bizleri buhrana sürükleyeceği apaçık bir gerçektir. İnanç sistemimizden gelen bu manevi desteğin önemini Cenâb-ı Allah, “Kim Allah’a güvenirse Allah ona yeter.” (Talak, 3) buyurarak belirtmiştir. Genç, Allah’ın her an kendisiyle, hatta kendisine şah damarından daha yakın olduğunun şuurunda olmalıdır. Peygamber Efendimiz; Cenâb-ı Hakk’ın kıyamet gününde arşının gölgesinde bulundurmakla şereflendireceği yedi sınıf insandan birinin de; “Rabbine kulluk ederek temiz bir hayat içinde serpilip büyüyen genç olduğunu” (Buhârî, Zekât, 16) ifade eden müjdesini de unutmamalıdır. 

Gençlerimiz, öncelikle dinini ve İslamla yoğrulmuş kadim kültürünü iyice öğrenmelidir. Bununla beraber ileri iletişim teknolojisi ürünü TV, radyo ve diğer medya aracılığı ile edindiği bilgi, fikir, hayat görüşü ve değer yargılarını bir incelemeye tabi tutmalı, ölçüp tartmadan körü körüne kabul etmemelidir. Aksi takdirde sağlam bir inanç ve  kültürel kimliğini oluşturamamış genç, bunlardan olumsuz bir şekilde etkilenmekten kendini koruyamayacaktır. Aynı şekilde maddî ve mânevî değerler ve idealden yoksun kalmış bir gencin dengeli ve inançlı bir kişiliğe sahip olması düşünülemez. Muhtemelen böyle bir gencin ilk durağı stres, ilk sığınağı alkol ve son durağı da cinayet veya intihar olacaktır.

İnsanın, özellikle gencin karşılaştığı maddî-mânevî sıkıntıları gidermede, zorlukları yenip huzura ermede, dayanacakları ve yararlanacakları en büyük ve emin güç imandır, iman, sadece dünya sıkıntılarını gidermekle kalmaz, insan için asıl gaye olan ebedî mutluluğu temin eder. Maddî varlığımız olan bedenimizin gıdaya ihtiyacı olduğu gibi, mânevî varlığımız olan ruhumuzun da gıdaya ihtiyacı vardır. Ruhun en önemli gıdası, Allah inancı, Peygamber sevgisi ve onlardan gelen ilâhî emirlerdir. İnsan, inancı sayesinde güç kazanır ve huzura kavuşur. İnanan genç mutlu ve huzurludur. İnançsız genç ise kendini boşlukta hisseder ve mutluluktan uzaktır. Onun nazarında adalet, ahlâk ve fazilet duyguları ile bütün kanun ve nizamlar yok hükmündedir. Ahlâkî değerlerden, inanç ve idealden mahrum gençlerin millî ve mânevî ideallerinin yerini maddî ve bedenî hazlar alır. Maddî hazlar ise maneviyattan yoksun olması durumunda gence ızdırap ve mutsuzluk verir. Stres de, gönül âleminin maddî zevkler tarafından işgali sonucu oluşur. İnançsızlık, önce ahlâk fikrini yıkar. Sonra hak ve hukuk düşüncelerini yok eder. Böyle bir toplumda her türlü çirkinlikler ve kötülükler yaygın ve meşru hale gelir. Ahlâk ve hukuk kuralları çiğnenir. Bu durum ise toplumun çöküntü ve anarşiye sürüklenmesi, yok olması demektir.

Gençlerimize herşeyden önce kendi inanç ve kültür değerlerimizin şekillendirdiği tutarlı bir kimlik kazandırmalıyız. Onlara Yüce Rabbimizi  ve en mükemmel insan, en güzel örnek şahsiyet olan Efendimiz Muhammed Mustafa'yı en iyi şekilde tanıtıp sevdirmeliyiz. Gençlerimize, sarsılmaz bir inanç vererek kararmış gönüllerini mânevî değerlerin ışığı ile aydınlatmalıyız. Daha sonra da ümitsizlikten kurtarıp, kendine güveni ve sabrı öğreterek çalışma azmi ile birlikte başarının sırlarını göstermeliyiz. Rabbimiz gençlerimizi her türlü kötü huy ve davranıştan her türlü maddi ve manevi  hastalıktan muhafaza eylesin. Rabbimiz geleceğimizi imanlı bilinçli ve şuurlu bir gençlikle aydınlatsın.

 




Bu haber 544 defa okunmuştur.


Etiketler :

FACEBOOK YORUM
Yorum

İLGİNİZİ ÇEKEBİLECEK DİĞER Diyarbakır Haberleri

Bizi Takip Edin :
Facebook Twitter Google Youtube RSS
HAVA DURUMU
YAZARLAR
ÇOK OKUNAN HABERLER
  • BUGÜN
  • BU HAFTA
  • BU AY
SON YORUMLANANLAR
  • HABERLER
  • VİDEOLAR
HABER ARŞİVİ
NAMAZ VAKİTLERİ
HABER ARA
YUKARI YUKARI