Bugun...


İhsan Yaşar

facebook-paylas
SARIKAMIŞ -7-
Tarih: 11-10-2020 18:44:00 Güncelleme: 11-10-2020 18:44:00


Merhaba değerli dostlar.

Bitmeyen acımız… Dinmeyen yaramız Sarıkamış faciasına kaldığımız yerden devam edeceğiz.

“…10. Kolordu efradından Dr. Mehmet Derviş Kuntman savaşın sonlarına doğru (8 Ocak 1915) Çıtak köyünde bütün subay ve askerlerin “SARAY GİBİ AHIRDA! ” sabahladıklarını anlatmaktadır. Dr. Kuntman’ın bu ironik anlatımı aslında kalacak başka bir yer olmadığından, çaresizlikten köylerdeki ahırlarda kalındığını göstermekteydi:  “ (…) Bardız’dan hareketle Aşağıhamas’a geldik. Burası sakin bir köydü. (…) Akşama doğru Çıtak’a geldik. Soğuk o kadar şiddetli idi ki -30’dan yukarı değildi. Burası çıplak bir yayla olup Allahuekber yüksekliğinde vardı. Köyde barınacak bir yer yoktu. Dışarıda açıkta kalmamız da mümkün değildi. Bütün subay ve askerler bir ahıra ve hayvanların yanına yerleşerek canımızı kurtardık. Eğer burayı bulmasaydık, hepimiz yok olurduk. Şimdi burada emniyetle yatmamız için bir tertibat almamız gerekiyordu. Bir baskına uğradığımız takdirde, hiçbirimiz kurtulamazdık. Bunun için Yüzbaşı Ali Rıza Bey’in altı yedi askerle dışarıda kalmasına karar verildi. Yüzbaşı kendisine konik bir çadır kurdurdu. Askerleri gerekli yerlere yerleştirdi. SABAHLEYİN KALKTIĞIMIZ ZAMAN ÖYLE FECİ BİR MANZARA İLE KARŞILAŞTIK Kİ YÜZBAŞI ÇADIRDA YALNIZ KALMIŞ VE DONMAMAK İÇİN SABAHA KADAR ATEŞ YAKMYA MECBUR OLMUŞ, ASKERLERDE AÇIKTA DURMANIN İMKÂNSIZ OLDUĞUNU ANLADIKLARINDAN VE EĞİTİM İCABI ÇADIRA GİREMEDİKLERİNDEN, BAŞLARINI ÇADIRIN ETEKLERİNE SOKUP UZAKTAN GÖZLERİYLE OLSUN ISINMAK İSTEMİŞLERSE DE MAALESEF HEPSİ DE O DURUMDA KASKATI OLMUŞLARDI. Bu çok yürekler acısı bir hal idi. Biz ahırın pis kokulu sıcaklığında, bitlerin ısırmasından uyuyamadığımız bir sırada o zavallı nöbetçiler de ebedi uykuya dalmışlardı. OYSA ORTADA NE HARP KALMIŞTI, NE DÜŞMAN. ASIL DÜŞMAN DOĞAYDI. -30 derecelik soğuktu. Buna tedbir lazımdı. Çok şükür o da bulunmuştu. Burada, saray gibi bir ahırda kalıyorduk.” (Özata, 2009: 93-94).

Alptekin Müderrisoğlu, “Sarıkamış Dramı” isimli eserinde cephede yaşananları detaylı bir şekilde ele almaktadır.29. Tümen efradının yaşadıkları bütün zorlukları gözler önüne sermektedir. Erimiş karda ıslanan çarıklar, havanın soğumasıyla birlikte birden dona çekmiş ve savaşçıların ayaklarında buzdan birer mengeneye dönüşmüştü:

“ (…) 29. Tümen ağır aksak yürüyüşünü sürdürüyordu. Zaman ilerleyip kısa kış gününün akşamı yaklaşınca güneş görünürlerden uzaklaşmış yerini ayaza bırakmıştı. Erimiş karda sırılsıklam olan çarıklar birden dona çekmiş savaşçıların ayaklarında kaskatı kesilmiş ve buzdan mengenelere dönüşmüştü. Sıfırın altına inen ısı daha aşağılara hızla inmeye başlayınca yürüyüş kolundaki sesler şakalaşmaklar kesilmiş ayaklar altında ezilen karların hışırtılarından başka ses duyulmaz olmuştu. Isınacak bir ateş başı bir iki kaşık sıcak yemek bulmaktan nasıl umutlarını kesmişlerse konuşma isteklerini de öylece yitirmişlerdi savaşçılar. Buzlaşan çarıkların parmak uçlarında başlattığı karıncalanmaların dona çevirmemesi için kimi savaşçı yürüyüş biçimini değiştirmişti. Ayak parmaklarını oynatabilmek ve canlılıklarını korumak amacıyla zıplar gibi adım atıyorlar. Ayaklarını hızla yere vuruyorlardı. Ama yine de yorgunluktan adım atamaz duruma gelerek hareketlerinin yavaşlamasına engel olamayanlar ayaklarındaki donmayı önleyemeyenler oluyordu. Parmaklar da başlayan donma hızla ayak bileklerine ulaşıyordu. Bilekler bükülmez olunca birkaç küt adımdan sonra yere yıkılmak kaçınılmaz oluyordu. Isı sıfırın altından daha aşağılara doğru yuvarlandıkça yere yıkılanların sayısı da artıyordu. Yürüyüşlerini sürdürenler yıkılıp kalanların kısa sürede donarak öleceklerini düşünüyorlar, korkuya kapılarak can havli ile zıplamalarını artırıyorlardı.”  (Müderrisoğlu, 2006: 281-282) Hümmet Kanal. 1. Dünya savaşında, Osmanlı imparatorluğunun savaştığı bütün cephelerde savaşın plan ve programını yapan aslında ALMAN GENARALLERDİ. Dolaysıyla bu coğrafyanın gerek kültürüne ve gerekse coğrafik yapısına hâkim olmadıkları gibi, Almanlar Generallerin önceliği, İngiliz, Fransız ve Rusları bu cephelerde oyalayarak diğer cephelerde savaşan Almanların yükünü hafifletmekti. Dolaysıyla, Osmanlı ordusu askerleri adeta Alman silahının ucuna takılmış birer sungu görevi gördü.       Bütün imkânsızlıklara rağmen, birebir göğüs göğüsse yapılan çatışmalarda askerlerimiz; vatan, din, iman ve şehadet şuuru ile savaştığı için çok büyük kayıplar verilmiş ve çok büyük acılar yaşanmıştır…  Çanakkale’de, Sarıkamış’ta, Arabistan ‘da, Libya da, Bakü’de, Galiçya’da, Balkanlar başta olmak üzere tam on cephede savaşan ve sağ kalanların ise Fransa’dan Sibirya’ya, Myanmar’dan Arabistan ‘a kadar dağılan esir kamplarında mucizevi bir şekilde yaşamayı başaran bu isimsiz kahramanlar, memleketlerine döndüklerinde en yakınları tarafından dahi neredeyse unutulmuşlardı… On binlerce Gazi parasız, pulsuz ve madalyasız bir halde, kimi sakat kimi hasta kaderlerine terk edildiler… Şehit olanlar ise zaten kayıt altına dahi alınmayıp yok sayıldılar…1914-1918 arasında dünyanın dört bucağındaki esir kamplarına dağılan 202 bin Osmanlı askeriyle kimse ilgilenmedi. Kimi kaldığı kamplarda insanlık dışı muamelelere maruz kalarak kıyıma uğradı, kimi intihar etti, kimi de döndü ve Milli Mücadele savaşına katıldı / alındı… Onlar bu toprakların kayıp kuşağıydı.  İşte Myanmar’dan Malta’ya, Sibirya’dan Mısır’a, Bakü ‘den Balanlar’ a kadar yayılan ve yok sayılan bu kahramanların ve onların çocuklarının yaşanmış öykülerini ileriki günlerde yazacağız inşallah… Devam edecek. Selam ve dua ile.. İhsan Yaşar.

 



Bu yazı 157 defa okunmuştur.

FACEBOOK YORUM
Yorum

YAZARIN DİĞER YAZILARI

Bizi Takip Edin :
Facebook Twitter Google Youtube RSS
HAVA DURUMU
YAZARLAR
ÇOK OKUNAN HABERLER
  • BUGÜN
  • BU HAFTA
  • BU AY
SON YORUMLANANLAR
  • HABERLER
  • VİDEOLAR
HABER ARŞİVİ
NAMAZ VAKİTLERİ
HABER ARA
YUKARI