Bugun...



GÜNCEL’DEN YILIN DEV RÖPORTAJI: CELAL GÜZELSES

Güneydoğu Güncel Gazetesi olarak Diyarbekir halkının sevdiği, türküleri ile hüzünlendiği, eğlendiği büyük usta Celal...

facebook-paylas
Tarih: 11-03-2019 06:18

GÜNCEL’DEN YILIN DEV RÖPORTAJI: CELAL GÜZELSES

Güneydoğu Güncel Gazetesi olarak Diyarbekir halkının sevdiği, türküleri ile hüzünlendiği, eğlendiği büyük usta Celal Güzelses’in hayatına, yaşamına, ailesine, bestelerine, şarkılarına ve anılarına dair bir röportaj hazırladık.   RÖPORTAJ: YAĞMUR ENSARİ 120 yıl önce dünyaya geldi ve 113 yıl önce yani 7 yaşında iken yetim kaldı. Manevi babası Şeyh Zeki Efendinin kanatları altında Rufai Tekkesi Mevlithanı olarak vazife aldı. 3 Padişah, 2 Reisi Cumhur gördü. Çok sayıda savaşa, kuşatmaya, ayaklanmaya şahit oldu. Açlık ve yokluk içinde olan bir Anadolu Tarihine tanıklık etti… Evet. Söz ettiğimiz kişi Merhum Diyarbekirli Celal Güzelses olarak bilinen Mehmet Celalettin’in ta kendisi… Diyarbekirin yetiştirdiği büyük bir değer olan besteci, müzisyen Celal Güzelses, yaşadığı sürece ve vefatından sonrada Diyarbekir halkının sevgisine nail oldu. Biz de Güneydoğu Güncel Gazetesi olarak Diyarbekir halkının sevdiği, türküleri ile hüzünlendiği, eğlendiği büyük usta Celal Güzelses’in hayatına, yaşamına, ailesine, bestelerine, şarkılarına ve anılarına dair bir röportaj hazırladık. Merhum Celal Güzelses’i, oğlu Erdem Güzelses ve torunu, aynı adı taşıyan Celal Güzelses’ten dinledik. Hiç duyulmamış anılarıyla, görülmemiş resimleriyle, Diyarbekirin büyük değerlerlerinden biri olan Şark Bülbülü lakaplı Celal Güzelses üzerine yaptığımız yılın röportajını, siz değerli okurlarımızla buluşturuyoruz…. -ÖNCELİKLE BİZE CELAL GÜZELSES’İN BİYOGRAFİSİNDEN SÖZ EDER MİSİNİZ? ERDEM GÜZELSES: Babam Merhum Celal Güzelses, 1899 yılında Diyarbakır’ın Reisoğlu Mahallesinde dünyaya geliyor. Asıl ismi Mehmet Celalettin ama Celal Güzelses olarak bilinir. 1899- 1959 yılları arasında yaşadı.  Daha henüz 7 yaşında iken babası (dedem) Derviş Halil Efendi’yi kaybetti. Ve o andan itibaren hayat hikayesi başladı diyebiliriz. -ERKEN YAŞTA BABASINI KAYBETMİŞ. O DÖNEME DAİR BİLDİKLERİNİZ VAR MI? ERDEM GÜZELSES: Dedem vefat edince babam, Annesi Latife Hanım ve kız kardeşi Adalet Hanım ile tek başlarına kalırlar. Ailesini geçindirmek için çalışmaya başlar.  Bir yandan derslerine çalışır bir yandan Rufai Tekkesine devam edip Kuran dersleri almaya devam eder. 9 yaşında Hafız Kuran oluyor. Babam Merhum Celal Güzelses, Kuran ve Cüz okuyarak annesine ve kız kardeşine bakıyor. O küçük yaşta evin tüm sorumluluğu onun omuzlarına biniyor. Bir yandan okulunu okuyup bir yandan eve ekmek getirmeye çalışan küçük bir adam görevi görüyor. O dönem oldukça zor yıllar geçirmiş. Öyle ki o dönemlerini anlatmayı pek sevmezdi. Geldi yaşandı, geçti derdi. Babam 9 yaşında Hafız Kuran olduktan sonra 13 yaşında Ulu cami Müezzini oluyor. Daha sonra ise Şeyh Zeki Efendinin gözde müritleri arasında yerini almış. -ŞEYH ZEKİ EFENDİNİN MÜRİDİ OLMAK İÇİN BAZI MERHALELERDEN GEÇMEK GEREKLİYMİŞ MERHUM CELAL BEY O SINAVLARI NASIL GEÇMİŞ? ERDEM GÜZELSES: Babam zaten babası Rufai Tekkesi mensubu olduğu için sürekli gidip gelirmiş. Rufai Tekkesinde Şeyh Zeki Efendinin Müridi olmak kolay değilmiş. Oldukça zor sınavlara tabii olunurmuş. Babam ve beraberindekiler bu sınava tabii olurlar sadece babam geçer. Sağ ve sol tarafında iki kavanoz varmış. Birinde akrep diğerinde ise tuz varmış. Babam canlı akrebi alıp tuza batırıp Bismillah diyerek yemiş. Böylelikle Şeyh Zeki Efendinin gözde Müritleri arasında yer almış. -1917 YILINDA ATATÜRK İLE TANIŞMASINA DAİR BİLGİNİZ VAR MI? ERDEM GÜZELSES: Babam ve arkadaşları Seman köşkü yani şimdiki ismi ile Gazi köşkünün alt kısımlarında bulunan dutluklarda şarkı, türkü söyleyip eğlenirlerken Atatürk’te seman köşkünde imiş. Seslerini işitmiş ve tanışmak istemiş. Geldiklerinde şarkı söyleyen kim diye sormuş. Babamda da bendim demiş ve orada Atatürk’ün karşısında da şarkılar, türküler söylemişler. Atatürk çok etkilenmiş ve öyle küçük bir tanışma yaşamışlar. Devamı yıllar sonra gelmiş. -DEVAMI NASIL OLMUŞ. CELAL BEY ŞARK BÜLBÜLÜ ÜNVANINI NASIL ALDI? ERDEM GÜZELSES: Babam annem ile evlendikten sonra da müzik ve sanat hayatını hiç ara vermemiş. İl Özel İdare’de evrak memurluğu görevini yapıyormuş. O dönem plak firmaları ile görüşmeleri devam ederken Feyzi Pirinççioğlu, babamı Dolmabahçe sarayına götürüyor.  Ve Atatürk ile tanıştırıyor. Atatürk, babama seman köşkündeki Celalettin sen misin der ve öyle onu hatırlar. Babam orda türküler söyler. Atatürk babamın Ulu Camide Müezzinlik yaptığını öğrenince de çok etkilenir. Ve kendisine plak yapılmasını ister. Plak çıkmadan önce plakta yazacak bir isim düşünürler ve plak üzerine Şark Bülbülü Celal yazılır. Babam rahmet edinceye kadar Şark Bülbülü diye anıldı. Herkes onu öyle bildi, biliyor. -BABANIZIN KAÇ ESERİ VAR DERSEK NET BİR RAKAM SÖYLEYE BİLİR MİSİNİZ? ERDEM GÜZELSES: Babamda yaklaşık 46 kadar türkü derlenmiştir. Abdonun mezarı, ağlama yar, Nare esvap yıkıyor, Mardin kapı şen olur, Bülbülün kanadı sarı… 66 tanede plak doldurmuştu. Ayrıca Diyarbakır halk türküleri isimli notaları ile beraber yayınlanan birde kitabı bulunuyor. -PLAK DOLDURDUKTAN SONRA BABANIZIN ŞÖHRETİ ARTTI MI? ERDEM GÜZELSES: Diyarbakır halkı zaten babamı çok seviyordu. Küçük yaşlarda yaşadığı sıkıntılardan sonra halk her zaman onun destekçisi olmuştu. Babam plak doldurduktan sonra ünü Türkiye ve ülke dışına yayılmıştı. Suriye ve Irak’ta plakları birer altına satılıyordu. O sebepten civar illerden bu sesten istifade etmek için sürekli davet alırdı. Babamda kırmayı giderdi.1943 yılında kurmuş olduğu halk musiki cemiyeti ile beraber giderlerdi. -HALK MUSİKİ CEMİYETİNDEN BİRAZ SÖZ EDER MİSİNİZ? ERDEM GÜZELSES: 1943 yılında kurdukları Halk Musiki Cemiyeti ile Diyarbakırlılar çok bütünleşmiştiler. Diyarbakır halk evinin akasya ağaçlıklı büyük bir bahçesi vardı. Her Pazar veya cumartesi akşamları insanlar gelir dinlerlerdi. İnsanlar bahçeye sığmayıp evden kürsü getirip caddede oturuyorlardı.  Cemiyet çok muhteşem bir cemiyetti. Düşünsenize o zaman Diyarbakır’da Tiyatro bölümü açılmıştı.  Edip Değer, Şeref Değer falanda dahildi çok geniş bir kadroya sahipti. Mesela Türkiye birinciliği alan Kömürcü Ziya vardı. Oyunlar milli hislerin yoğunluğu ile devam ediyordu. -CEMİYETTEKİ DİNLETİLER, EĞLENCELER NASIL OLURDU? ERDEM GÜZELSES: Çok eğlenceli oluyordu. Biz çocuklar olarak bile çok eğleniyorduk. Tıka basa dolardı, boş yer kalmazdı. Önce Türk sanat müziği ve fasıl geçilirdi. Mesela rast peşrevi yapılırdı sonra rast makamında şarkılar okunurdu. Ardından halk türküleri, gazeller okunurdu. Çok güzel zamanlardı. -CELAL GÜZELSES’İN ARKADAŞLARINDAN KİMLERİ HATIRLIYORSUNUZ? ERDEM GÜZELSES: Babamın hatırladığım kadarı ile Edip Gülmeriç diye arkadaşı vardı. Muhteşem bir klarnet ustası idi. Notist bir insandı, söyleneni hemen notaya dökerdi. Benimde ilk nota hocam kendisi idi. Selahattin Mazlumoğlu’da babama yıllarca eşlik etti. Berber Hasan diye bir arkadaşı daha vardı. Diyarbakır hoyratlarına ve sese çok hakimdi. Babam, müziğin hangi türden olursa olsun insanların zevkini okşayacağını biliyordu. Din ve dil ayrımı yapmazdı. Diyarbakır’a ait makamları çok iyi biliyordu. -BİRAZDA EVDEKİ CELAL GÜZELSES’E DEĞİNELİM. EVDE NASIL BİRİ İDİ? ERDEM GÜZELSES: Size bunu bir anım ile anlatmak istiyorum. 5 yaşında iken kaybolmuştum çavuşlar beni bulup eve getirmişlerdi. Ben o an babamı tanıdım. Nasıl iyi bir baba olduğunu o an anladım. Aile ortamımız çok güzeldi ablama “anam anam “diye sarılırdı, severdi, ilgilenirdi. Abimi, sanat okulunda okutuyordu. Sanata ayrı bir önem veriyordu. Herkesin memur olması istemiyordu. Zanaatkar yetişmesinden yanaydı. Sanatın ve köylünün kalkınmasını çok istiyordu. Kararlarımıza pek karışmazdı. Bir evladın sahip olacağı muhteşem bir baba oldu. Tabi ben kaybolup bulunduktan sonra popoma vurduğu 2 tokat var. Onları da asla unutmam. -KAÇ KARDEŞTİNİZ? ERDEM GÜZELSES: Benden büyük Haluk abim, Nermin ablam, Rahmetli Ahmet abim, ben, kardeşim Nevin ve ismini hatırlayamadığım başka bir kardeşim vardı. Ahmet abim ve benden küçük ismini anımsayamadığım kardeşim vefat ettiler. Ahmet abimin vefatından sonra babam çok etkilenmişti. Ve hayatı boyunca babam, her zaman o acıyı içinde hissetti. -ABİNİZ VEFAT EDİNCE BABANIZ NASIL BİR SÜREÇ GEÇİRDİ? O DURUM SİZE NASIL YANSIDI? ERDEM GÜZELSES: O dönem rahmetli babam, evlat acısı yaşadı. Benden büyük olan Ahmet ağabeyimi kaybettik. Babam ondan çok ümitli idi. Abimin sesi çok güzeldi. Babam her zaman senden iyi bir sanatçı olacak diye kendisi ile ilgilenirdi. O zaman salgın hastalıktan kaybettik. Babam, o acıyı ölünceye kadar taşıdı. Beni elimden tutar Ahmet ağabeyimin mezarına götürürdü. Babam ile aramızdaki sevgi, saygı, muhabbet bambaşka idi. Abimi kaybettikten sonra bende 8-10 yaşlarına gelince götürebileceği her yere beni de götürüyordu.  Arkadaş gibi olmuştuk. Bana karşı olan sevgisini ve muhabbetini asla unutmuyorum. Ölen ağabeyime olan sevgisini de bana veriyordu. Ablam ve abim büyük oldukları için tüm odak noktası bendim. -BABANIZIN AİLECEK VEYA ARKADAŞLARI İLE VAKİT GEÇİRDİĞİ MEKANLAR VARMIYDI? ERDEM GÜZELSES: Yaz ayları Bağlara giderdik.  Babam plak şirketinden aldığı para ile bağ almıştı. Dörtyol denilen bir yer vardı. Orda Hamravat denilen Karacadağ suyunun aktığı bir yer vardı. O suyu kullanırdık.  Nuri Onur Bey’in bağları, Süleyman hocanın bağları ile müşterek bağlarımız vardı. Zaman zaman arkadaşları gelir sohbet eder, müzik yaparlardı. O zamanlarda rahmetli Ahmet abime babam, türkü okuturdu.  Ama abimin ölümünden sonra annem, ben bağa Ahmet ’siz gitmek istemiyorum deyince bağı sattılar. Orada bazen görüşür, sohbet ederlerdi. -CELAL GÜZELSES NASIL BİRİ İDİ? ERDEM GÜZELSES: Babam çok naif ve anlayışlı, doğa hayranı bir adamdı.  Halka ve hakka inanmış, doğaya büyük sevgisi olan biriydi. Çok güzel bir sesi vardı ve 7 yaşından beri sesini kullanmıştı.  Babam, halkı çok seven biri idi. Yetim kaldığı süreden sonra Diyarbakır halkının onu sahiplenmesinden dolayı babamdaki Diyarbakır sevgisi bambaşka idi. Memleketini, insanını, kültürünü çok severdi. Tekke müziğini öğrenmişti. Muazzam zikir edilmeye sebep sunan ilahileri icra ediyordu. Hem dini hem de la dini (din dışı) türlerini biliyordu. Diyarbakır’a ait türkü, şarkı ve manileri kendi besteleri ile beraber çoğaltarak plak doldurup halkın arzına sundu. Bunları ölümsüzleştirdi. Babam çocuklarını okutan, emek veren, halkını seven, kıymet veren, kıymet gören bir adamdı. Cenabı hakkın vermiş olduğu sesi her alanda çok güzel kullana bilen biri idi. -BABANIZIN ÇOK ÜZÜLDÜĞÜ DÖNEMLER VEYA OLAYLAR OLDU MU? ERDEM GÜZELSES: Kendisinin yetiştirmiş olduğu arkadaşlarının bazıları bir dönem kurdukları cemiyetten kopup, Yıldız spor kulübünde müzik yapmaya başlamışlardı. O durum kendisine biraz ters gelmişti.  Söylemiyordu ama ben anlıyordum. Babam sürekli neden yaptılar diye çok düşünüyordu. Hatta babam hasta olduğu dönem cemiyetten ayrılan arkadaşları, onun hastalığını duyarak ziyarete gelmişlerdi. Mesela Celal Sevimli, Selahaddin Mazlumoğlu gelmişlerdi. Selahaddin Mazlumoğlu, bizim bir özür borcumuz var gibisinden konuşmuştu. Babam da benim kimseye kırgınlığım yok, biz memlekete hizmet ediyoruz demişti.  Kırgınlığı o zaman dinmişti. Ve abim Ahmet’in vefatı onu çok üzdü. Öyle ki sürekli gider papatya toplar onun mezarına bırakırdık. Tüm yaşamı boyunca babam, abimi hiç unutmadı. -BABANIZIN VEFAT ETTİĞİ DÖNEM NASIL GEÇTİ? NASIL BİR SÜREÇTİ? ERDEM GÜZELSES: 1959 Senesi kötü bir senedi oldu. Çok kötü 2 ay geçirdim. Çok sevdiğim bir insanı kaybetmek üzere olduğumu biliyordum. Annem haber göndermişti gelin babanız hasta demişti.  Eve geldim o hafta evde kaldım. Eve girdiğimde babam sedirde uzanmış, battaniyesini almıştı üzerine. Elini öptüm, otur dedi. Sedirin köşesine ilişip oturdum. Bir telgraf geldiğini söyledi ve annemden istedi. Okudum telgrafı, konser için bir davet olduğu yazıyordu. Telgrafın sonunda da bizi öksüz bırakma diye bir cümle yazılmıştı. Telgrafı okudum ama babamın bayağı hasta olduğunu gördüğüm için herhalde gidemezsin baba dedim. Güldü ve “sen bunun manasını anlayamadın. Orada bizi öksüz bırakma yazmışlar. Ne olursa olsun her yıl gider orada konser veririm, o konser parası ile onlar geçinirler” dedi. Hüsnü İpekçi ile beraber hasta hasta gittiler.  Babam çok narin bir insandı, sürekli kendini koruyan bir insandı. Ve Ankara dönüşü çok hastalanarak Diyarbakır’a geldi. O dönem çok hasta idi. Diyarbakır ve çevre illerden gelen insanlar sürekli evimize geliyorlardı. Yer yoktu, örtme altı dediğimiz yerlerde insanlar bekliyorlardı. Dönemin doktorları sürekli gelip babamı kontrol ediyorlardı. Herhangi bir şeyi yok üşütmüş diyorlardı ama aradan 20 gün geçtikten sonra menenjit olduğunu tespit ettiler. Onu duyduğumda çok sarsıldım ve çok üzüldüm. Sonrasında annem bizi toplayıp “babanız benimle helalleşti. Sizi bana emanet etti. Her hastalandığında Rufai Hazretleri rüyasına girer, oğlum Celal kalk dermiş ama bu kez yat demiş” Diye anlattı. Annem öyle anlatınca bizde kabullenmeye başladık. Çok enteresan bir cenaze merasimi oldu. Evden sonra Ulu Camiye gittik. Muazzam bir kalabalık vardı. Sanki dağ, taş insan olmuşta oraya gelmiş gibi idi. Babam Şeyh Zeki tarikatından olduğu için arkadaşına vasiyette bulunmuş ve merasimle cenaze töreni yapıldı. Valilikten özel izin almışlar ve cenazeyi Ulu Camiden mezarlığa kadar ilahiler eşliğinde götürdüler. İlahiler, gazeller eşliğinde oldukça kalabalık bir cemaat ile gömüldü. Kendi vasiyeti üzerine Şeyh Zeki Efendi’nin yanına gömüldü. -BABANIZA DAİR KEŞKE DEDİĞİNİZ VEYA PİŞMANLIK DUYDUĞUNUZ BİR DURUM VAR MI? ERDEM GÜZELSES: Gençken bazen neden bizim paramız yok, evimiz, arabamız yok diye söylenirdim. Kendisine laflarla dokunmak istiyordum. Yemek yerken falanca kişinin oğlunu taksi ile gezerken gördüm falan diye anlatıyordum. Oda beni yanına çağırıp,” oğlum, size mal olarak hiçbir şey bırakamayacağım. Ama bir ismim, soy ismim var o size yetecektir. Sen bunun manasını şimdi anlamazsın. Baba parası ile taksiye binmek kolaydır, önemli değildir. Önemli olan kendi emeğin ile alıp binmektir” dedi. O zaman tam anlayamamıştım ne demek istediğini. Ama sonra anladım. Çok şanslıyım ki böyle bir babanın evladı olarak doğmuşum diyorum. -BABANIZLA İLGİLİ UNUTAMADIĞINIZ ANINIZ VAR MI? ERDEM GÜZELSES: Babam Merhum Celal Güzelses ile geçen her an öyle kıymetliydi ki tarifi imkânsız. Muhteşem bir adamdı. Birçok anım var ve anlatmak istiyorum. Babam il özel idarede çalışıyordu. Dağkapı Dört yoldan Mardin kapısına giderken sol tarafta olan bir bina idi.  Babamın yanına gider onunla sohbet ederdim.  Bana” bir şiir yazdım oku onu” dedi.  Bende okudum. Sonra “ezberle Bitlis’e gideceğiz orada okuyacaksın” dedi. Daha sonra Bitlis’e gittik.  Vali ve Paşanın da bulunduğu çok büyük bir kitle bizi bekliyordu. Babam beni sahneye çıkardı ve şiiri okuttu. Hala aklımda hiç unutmam. Şöyle idi; Diyarbakır’dan geldik Size neşe getirdik Yurdun güzel parçası Sen sağol Bitlis Diye bir şiir okumuştum.  Okuduktan sonra babamın yüzündeki o mutluluğu anlatamam. Bir başka anımda şöyle idi: Ben futbol oynardım. Babam, futbol oynamama hep karşı çıkardı. Sakatlanırsın falan der istemezdi. Ona rağmen ben oynardım.  Babam bir gün köy enstitüsüne gideceğiz dedi. Gittik ve gördüğüm manzara çok ilginçti. Benim yaşlarımdaki çocuklar kızlı erkekli oturmuş çalışıyorlardı. Kimisi pirinç ayıklıyor kimisi duvar örüyordu.  Bütün işlerini kendileri yapıyorlardı. Sonra orada onlarla maçlar yaptık. Babam, sırf gidip zorlukları görüp, ders çıkarmamız için bizi götürmüştü diye bilirim. Babam bizimle, derslerimizle de çok ilgilenirdi öyle ki; Eskiden Diyarbakır’da okullarda derslere tek bir hoca girerdi. Müzik dersi ve matematik dersi bile aynı kişi tarafından veriliyordu. Babamda o dönem Halk Evi Kütüphane şefi olan Edip Bey ile notalarına ayırdıktan sonra bana evde İstiklal Marşı ve Onuncu Yıl Marşını öğretirdi.  Bizde okulda bunu söyleyip, arkadaşlarımıza öğretiyorduk. Babam ölümüne 15 gün kala Alaattin Yavaşça Bey’in bir plağı var onu al gel dedi. Onu aldım, babam onu ve kendi okuduğu mevlidi dinlerdi. Son dönemleri hep onları dinlemekle geçti. -VE SON BİR SORU. TORUNU OLARAK SİZE SORMAK İSTİYORUM. DEDENİZİN İSMİNİ TAŞIYORSUNUZ. BU NASIL BİR DUYGU? CELAL GÜZELSES: Annemin babası Diyarbakır Sümerbank şarap fabrikasının sivil savunma amiri görevini yapıyormuş. Annemin ismi Nesrin idi. Annem 15 yaşına geldiğinde babamın teyzesi olan Lamia Benek, annemi babam için beğenir.  Annemle babam 1963 senesinde o şekilde evlenirler.  Sonra ben dünyaya gelirim. Annem, Koray veya Konuray ismini ister. Doğumumdan 3 saat sonra telefon çalar. Adil dayımızın kızı Firkat Hanım babama bir rüya gördüğünü ve rüyada dedemin bir erkek bebek getirerek Celal getirdim size dediğini söyler.  Ve babam Nevin, Nermin ve Haluk isimli kardeşlerinden icazet aldıktan sonra adımı Celal koydu. Tüm aile bana Celal baba diye seslenirdi. Babaannem Hacı Nevriye Güzelses ise Celal beg diye çağırırdı.



Bu haber 2721 defa okunmuştur.


Etiketler :

FACEBOOK YORUM
Yorum

İLGİNİZİ ÇEKEBİLECEK DİĞER Diyarbakır Haberleri

Bizi Takip Edin :
Facebook Twitter Google Youtube RSS
HAVA DURUMU
YAZARLAR
ÇOK OKUNAN HABERLER
  • BUGÜN
  • BU HAFTA
  • BU AY
SON YORUMLANANLAR
  • HABERLER
  • VİDEOLAR
HABER ARŞİVİ
NAMAZ VAKİTLERİ
HABER ARA
YUKARI YUKARI