Bugun...



Türkiye'de darbeler -2-

DP'lilerin siyasi haklarının iade edilmesi

facebook-paylas
Güncelleme: 21-07-2023 10:32:19 Tarih: 17-07-2023 00:01

Türkiye'de darbeler -2-

Süleyman Demirel hükümeti tarafından Mayıs 1969'da Anayasa değişikliğiyle "DP'lilerin siyasi haklarının iade edilmesi"ne yönelik TBMM'ye verilen teklif, dönemin siyasi tartışmalarını daha da alevlendirdi. Genel Başkanlığını İsmet İnönü'nün yaptığı CHP'nin de olumlu baktığı bu teklife, TSK karşı çıktı. Ankara'daki genelkurmay karargâhında çok farklı hazırlıklar yapılıyor ve ordu, Celal Bayar ve arkadaşlarına siyasi haklarının iade edilmemesi için darbe yapmayı düşünüyordu.

ABD Dışişleri Bakanlığının belgelerine göre, 19 Mayıs 1969 akşamı Ankara'daki Merkezî İstihbarat Teşkilatındaki bir CIA görevlisinin Washington'a gönderdiği mesajda, TSK'nın müdahaleye 16 Mayıs günü karar verdiği söyleniyordu. Aynı gün Cumhurbaşkanı Sunay, Genelkurmay Başkanı ve kuvvet komutanlarıyla uzun bir görüşme yapmıştı. Bu görüşme sonrası ordunun anayasa değişikliğini istemediği saklanamaz bir gerçek hâlini almış, gazetelere de yansımıştı.

Büyük tartışmaların yaşandığı bu süreçte, "DP'lilerin siyasi haklarının iade edilmesi"ne yönelik anayasa değişikliği teklifi, komisyonda geri çekilmek zorunda kaldı. Siyasi gerginlik devam ederken 1969 genel seçimine gidildi. Süleyman Demirel'in liderliğindeki Adalet Partisi, seçimlerde büyük başarı kazanarak tek başına iktidar oldu. Demirel'in ikinci kez başbakan olduğu bu seçimde, 143 milletvekili çıkaran CHP, ana muhalefette kalmaya devam etti. Bayar ve arkadaşlarının 27 Mayıs Darbesi'yle kaybettikleri siyasi hakları 1970'lerin ortalarına kadar da iade edilmedi.

Celal Bayar

16 Mayıs 1883 doğumlu Celal Bayar, Meclis-i Mebusan üyesi, cumhuriyet döneminde iktisat vekili, Mustafa Kemal'in son başbakanı ve 1950-1960 arasında Türkiye'nin üçüncü ve asker kökenli olmayan ilk cumhurbaşkanı olarak görev yaptı.

Bayar, Eylül 1945'te milletvekilliğinden, Aralık 1945'te de CHP'den istifa etmişti. 7 Ocak 1946'da Demokrat Parti'yi (DP) kurdu ve partinin genel başkanlığına seçildi.

DP 1946 seçimlerinde CHP'ye karşı görece bir başarı elde ederek 62 milletvekili çıkardı. Bayar da İstanbul'dan milletvekili seçildi. 1946-1950 yılları arasında, ana muhalefet partisi lideri olarak eski partisi CHP'ye karşı zaman zaman sertleşen bir muhalefet yürüttü. Celal Bayar, 22 Mayıs 1950'de cumhurbaşkanı seçildi ve DP genel başkanlığından çekildi.

1954 ve 1957 seçimleri sonunda yeniden cumhurbaşkanı oldu ve 27 Mayıs 1960 Darbesi'ne kadar bu görevde kaldı.

Siyasi krizler ve işçi sendikaları

1970'te, çalışma yaşamını ve temel sendikalar mevzuatını düzenleyen 274 sayılı İş Yasası ile 275 sayılı Sendikalar Yasası'nda değişiklik yapan tasarı, Adalet Partisi ve Cumhuriyet Halk Partisinin iş birliğiyle kabul edildi. Yasa taslağı 11 Haziran 1970'te Cumhurbaşkanı Cevdet Sunay'ın onaylamasıyla yürürlüğe girdi.

Yasaya karşı 15 ve 16 Haziran'da düzenlenen gösterilerde 2 işçi, 1 polis ve 1 esnaf hayatını kaybetti. Ankara, Adana, Bursa ve İzmir'de de küçük çaplı olaylar yaşandı.

Görevi devraldıktan sonra içeride ve dışarıda pek çok sorunla karşılaşan Demirel Hükümeti, haşhaş ekimi nedeniyle de ABD'nin büyük baskısına maruz kaldı.

Hükümetin, örgüt eylemleri, sokak ve üniversite olaylarıyla karşı karşıya kaldığı bu süreçte, siyasi ve ekonomik sorunlar daha da derinleşti.

Yeni hükümetin yaptığı neredeyse her icraat kitlesel eylemlerle protesto ediliyordu. Sol örgütlerin yanı sıra DİSK ve Türk-İş'in organize ettiği eylemler kamu düzenini bozuyor, hayatı felç ediyordu.

Polisin müdahale ettiği eylemlerin büyümesi üzerine, Bakanlar Kurulunca İstanbul ve Kocaeli'de sıkıyönetim ilan edildi. Sokak olaylarına öncülük eden DİSK ve bağlı sendikaların yöneticilerinin pek çoğu, sıkıyönetim mahkemelerince tutuklandı ve yargılandı.

Sokak ve üniversite olayları

Siyasi krizler ve işçi sendikaları tarafından gerçekleştirilen eylemlerin yanı sıra hükûmetin üstesinden gelmesi gereken bir başka durum da üniversitelerdeki öğrenci olaylarıydı. Üniversitelerde karşıt görüşlü gruplar arasında çıkan ve emniyet güçlerince güçlükle bastırılan olaylarda, çok sayıda öğrenci yaralandı.

Eski ABD'nin Ankara Büyükelçisi Robert Komer'in otomobilinin ODTÜ'yü ziyareti sırasında yakılması, Ankara'da, Deniz Gezmiş ve arkadaşlarınca 4 ABD askerinin kaçırılıp sonrasında serbest bırakılması da dönemin öne çıkan olayları arasında yer aldı.

Deniz Gezmiş ve arkadaşları tarafından kaçırılan bu dört asker daha sonra serbest bırakılmışlarsa da önceki günlerde askerlerin ve onları kaçıranların bulunması için ODTÜ'ye girmek isteyen güvenlik güçleriyle öğrenciler arasında çıkan çatışma sonucu komando eri Mevlüt Meriç'in öldürülmesi TSK'da büyük tepkiye neden oldu. Genelkurmay Başkanı Orgeneral Memduh Tağmaç, "Orta Doğu Teknik Üniversitesinde, Türk askerine, Türk oldukları iddiasında bulunanların ateş etmeleri TSK bünyesinde nefret uyandırmıştır." dedi. 12 Mart Muhtırası'ndan kısa süre önce meydana gelen bu olay ülke gündemini oldukça meşgul etti.

Solcu siviller darbe için askerleri yüreklendiriyordu

12 Mart'a doğru giderken Türkiye'de karışık günler yaşıyordu. Sol yazar-çizer takımı arasında "askeri müdahale eliyle sosyalist devrim" rüyaları görenler vardı.

 

Doğan Avcıoğlu'nun liderliğini yaptığı Yön dergisi ve Devrim gazetesi etrafında toplanan isimler – biri de Hasan Cemal'di - "Milli Demokratik Devrim" adı altında ordu içerisindeki özellikle genç subayları bir darbe için teşvik ve tahrik ediyordu. Darbe kliği, lider olarak Muhsin Batur ve Faruk Gürler'i görüyordu.

9 Mart 1971 darbe teşebbüsü

TSK tarafından emir komuta zinciri içerisinde 12 Mart Muhtırası verilmemiş olsaydı TSK içinde kurulmuş olan ve içlerinde emekli Korgeneral Cemal Madanoğlu'nun da bulunduğu askerî cunta harekete geçebilirdi. Cunta içine sızmış ve önemli görevler üstlenmiş olan Mahir Kaynak vasıtası ile darbe planları önceden haber alınmış, darbeye adı karışan ve orgeneral rütbesinden daha kıdemsiz olanlar resen emekliye sevk edilmişlerdi.

12 Mart 1971 Darbesi'ne giden süreçte Doğan Avcıoğlu'nun çıkardığı Devrim gazetesi etrafında toplanan ve içlerinde 27 Mayıs Darbesi'ni yapan Millî Birlik Komitesinin gerçek lideri emekli Korgeneral Cemal Madanoğlu'nun da bulunduğu "Millî Demokratik Devrimciler", o dönemin siyasi partilerinin demokrasi anlayışının bir oyalamaca olduğunu ileri sürerek "ulusçu-devrimci yöntem" olarak ifade edilen ilkeler doğrultusunda parlamento dışı muhalefeti savunuyorlardı. Devrim gazetesinin Genel Yayın Yönetmeni Hasan Cemal, çok sonraları anılarını anlattığı 'Cumhuriyet'i Çok Sevmiştim' adlı kitabında, o zamanki maksatlarının, "ulusalcı subayları ikna ederek onlarla birlikte bir 'Millî Demokratik Devrim' darbesi yapmak" olduğunu yazdı.

9 Mart 1971 tarihinde planlanan darbe, içlerinde Mahir Kaynak ve Mehmet Eymür'ün de bulunduğu Millî İstihbarat Teşkilatı mensuplarının durumu Genelkurmay Başkanı Orgeneral Memduh Tağmaç ve 1. Ordu Komutanı Orgeneral Faik Türün'e haber vermesiyle akamete uğratıldı.

Darbe gerçekleşiyor

1971'e gelindiğinde darbenin ayak sesleri duyulmaya başlandı. Ordu, 27 Mayıs 1960'tan yaklaşık 11 yıl sonra sivil siyasete yeniden müdahale etti. 12 Mart 1971'de saat 13.00'te, Genelkurmay Başkanı Orgeneral Memduh Tağmaç, Kara Kuvvetleri Komutanı Faruk Gürler, Deniz Kuvvetleri Komutanı Celal Eyiceoğlu ve Hava Kuvvetleri Komutanı Muhsin Batur'un imzasını taşıyan muhtıra, TRT radyolarından okundu.

Cumhurbaşkanı Cevdet Sunay'a, Başbakan Demirel'e, TBMM'ye ve Cumhuriyet Senatosu'na yazılı gönderilen 3 maddelik muhtırada, Demirel istifa etmez ve yerine askerlerin onaylayacağı bir hükümet kurulmazsa, ordunun idareyi doğrudan üzerine alacağı bildirildi.

Muhtıra metni

Darbecilerin imzasını taşıyan muhtıra şöyleydi:

1. Parlamento ve Hükûmet süregelen tutum, görüş ve icraatı ile yurdumuzu anarşi, kardeş kavgası, sosyal ve ekonomik huzursuzluklar içine sokmuş, Atatürk'ün bize hedef verdiği çağdaş uygarlık seviyesine ulaşmak ümidini kamuoyunda yitirmiş ve Anayasa'nın öngördüğü reformları tahakkuk ettirememiş olup Türkiye Cumhuriyeti'nin geleceği ağır bir tehlike içine düşürülmüştür.

2. Türk milletinin ve sinesinden çıkan Silâhlı Kuvvetlerinin bu vahim ortam hakkında duyduğu üzüntü ve ümitsizliği giderecek çarelerin, partiler üstü bir anlayışla Meclislerimizce değerlendirilerek mevcut anarşik durumu giderecek ve Anayasa'nın öngördüğü reformları Atatürkçü bir görüşle ele alacak ve inkılâp kanunlarını uygulayacak kuvvetli ve inandırıcı bir Hükûmetin demokratik kurallar içinde teşkili zarurî görülmektedir.

3. Bu husus sür'atle tahakkuk ettirilemediği takdirde, Türk Silâhlı Kuvvetleri kanunların kendisine vermiş olduğu Türkiye Cumhuriyeti'ni korumak ve kollamak görevini yerine getirerek idareyi doğrudan doğruya üzerine almağa kararlıdır.

Bilgilerinize.

Orduda tasfiye

 

Başbakan Süleyman Demirel'in istifa etmek zorunda kaldığı bu süreçte Türkiye, "ara rejim" dönemine girdi. Çok sayıda işkence ve kötü muamele iddiasının ortaya atıldığı bu dönemde, temel hak ve özgürlükler de ağır yara aldı.

Muhtıra sonrasında başlayan operasyonlarda, birçok kişi gözaltına alınıp hapse atıldı.

Muhtırayı veren Genelkurmay Başkanı Orgeneral Memduh Tağmaç, orgeneral rütbesindekiler hariç 9 Mart 1971 darbe teşebbüsüne adı karışan başta Tümgeneral Celil Gürkan olmak üzere tüm subayları resen emekliye sevk etti. 1. Ordu Komutanı Orgeneral Faik Türün de bu teşebbüse adı karışanları Ziverbey Köşkü'nde Millî İstihbarat Teşkilatı vasıtasıyla sorguya çekti. Bu sorgularda, Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Faruk Gürler ve Hava Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Muhsin Batur'un da 9 Mart hareketine önce destek verdikleri fakat sonra istihbarat bilgileri Genelkurmay Başkanı Tağmaç'a ulaşınca desteklerini geri çektikleri ortaya çıktı.

Solcular darbeyi destekledi

Muhtıra metninde geçen "Atatürk'ün bize verdiği hedef" gibi ifadeler nedeniyle Doğu Perinçek, Mihri Belli gibi isimlerin olduğu Millî Demokratik Devrimciler ve Mahir Çayan'ın etkisindeki DEV-GENÇ, TÖS, DİSK ve Hikmet Kıvılcımlı gibi sol görüşlü çevreler tarafından muhtıra sosyalist görüş lehine müdahale edildiği gerekçesiyle desteklendi. TİP'in büyük çoğunluğu desteklemese de, milletvekili sıfatıyla Mehmet Ali Aybar da muhtıra sonrası kurulan I. Erim Hükûmetini destekledi.

Yeni Hükûmet

Ordu, 12 Mart 1971'de bir muhtıra verdi. Parlamento kapatılmamış, siyasal partilerin çalışması engellenmemiş ve hiçbir yönetici tutuklanmamış ve hükümet idaresine fiilen el konulmamış olmakla birlikte bu apaçık bir darbe idi. Ordu kendi iradesini seçilmiş meclislerinin iradesine dayatmış ve silahlı kuvvetlerin yürütmesi "egemenliğin kayıtsız şartsız ait" olduğu söylenen milletvekillerinin ellerinden alınmıştı.

Askerler bir teknokrat hükûmeti istiyorlardı. Eğer böyle bir tarafsız başbakan Meclis içinden çıkar da güvenoyu alırsa sorun kalmazdı. Bunun için tarafsız bir milletvekili aranmaya başlandı. CHP Kocaeli milletvekili Nihat Erim ismi üzerinde anlaşıldı. Erim CHP'den istifa etti. 26 Mart 1971'de hükûmeti kurdu. Böylece artık bağımsız başbakan olan Erim, "partilerüstü reform hükûmeti"ni kurdu. Erim, başbakan olduktan sonra CHP genel başkanı İsmet İnönü, Erim hükûmetine destek vereceğini açıkladı.

Çok uzun ömürlü olmayan yeni kabine, yerini 22 Mayıs 1972'de Ferit Melen hükümetine bıraktı.

Melen hükümeti de bir süre sonra görevi bırakınca 15 Nisan 1973-26 Ocak 1974 tarihlerinde görev yapan Mehmet Naim Talu Hükümeti ülkeyi seçime götürdü. Talu'dan sonra Başbakanlık koltuğuna 37. Hükümet'i kuran Bülent Ecevit oturdu.

12 Mart 1971 Muhtırası'nın ardından 12 Eylül 1980'e kadar geçen 9 yılda, 11 hükümet değişikliği yaşandı.

12 Mart Muhtırası ile gerçekleştirilen darbe, Türkiye Cumhuriyeti tarihinde emir-komuta zinciri içerisinde yapılmış ilk askerî müdahalesi olarak kayıtlara geçmişti. Bir sonraki askeri müdahale olan 12 Eylül darbesinde de cuntacılar bu "emir-komuta zinciri içinde darbe" kuralına titizlikle riayet edeceklerdi!

12 EYLÜL DARBESİ

Cumhuriyetin kuruluşundan itibaren halk birileri tarafından düşman görülerek inanç ve değerleri, baskı ve katliamlarla dizayn edilmeye çalışıldı. Halka, Batılı yaşam tarzını zorla dayatma, bu ülkede yapılan darbelerin ilkiydi. Devrim ve inkılap adı altında Müslüman halka darbe üstüne darbe vuruldu. Türkiye'deki darbeler Cumhuriyetin ilk yıllarından günümüze değişik isimler altında geldi.

TSK 12 Eylül 1980 günü, ülkedeki karışıklıkları ve çatışmaları gerekçe göstererek gerçekleştirdiği askeri müdahale ile yönetime el koydu.

Dönemin Genelkurmay Başkanı daha sonra yargılanması gündeme gelen ve birçok tartışmaya neden olan Kenan Evren'di. Evren, Milli Güvenlik Konseyi Başkanlığı'nın yanı sıra cumhurbaşkanlığı görevini de üstlendi.

TBMM feshedildi

12 Eylül 1980 Cuma günü saat 03.59'da Türkiye radyoları (TRT) İstiklal Marşı'nın çalınmasıyla birlikte yayına geçti. Daha sonra anons yapılmadan Harbiye Marşı çalındı. Marşın bitiminde Genelkurmay ve Milli Güvenlik Konseyi Başkanı Orgeneral Kenan Evren imzasıyla yayınlanan Milli Güvenlik Konseyi'nin bir numaralı bildirisi okunmaya başlandı. Bu bildiriyi 5 bildiri daha izledi.

Bu müdahale ile 6. Süleyman Demirel hükümeti ve TBMM feshedildi, sendika ve derneklerin faaliyetleri durduruldu, genel sıkıyönetim ilan edildi.

 




Bu haber 2083 defa okunmuştur.


Etiketler :

FACEBOOK YORUM
Yorum

İLGİNİZİ ÇEKEBİLECEK DİĞER Manşetler Haberleri

Bizi Takip Edin :
Facebook Twitter Google Youtube RSS
HAVA DURUMU
YAZARLAR
ÇOK OKUNAN HABERLER
  • BUGÜN
  • BU HAFTA
  • BU AY
SON YORUMLANANLAR
  • HABERLER
  • VİDEOLAR
HABER ARŞİVİ
NAMAZ VAKİTLERİ
HABER ARA
YUKARI YUKARI