Hastalarımızın daha iyi bir hayata kavuşmaları onların daha mutlu ve huzurlu olması demektir. Hastalarımızın huzurlu ve mutlu olması demek ailelerinin huzurlu ve mutlu olması demektir ve dolayısıyla toplumun huzurlu ve mutlu olması demektir. Toplumsal yaşamımız ve sorumluluğumuz özelliklede sağlıklı olmanın şükür bedelini engelli vatandaşlarımıza elimizi uzatarak ödemeliyiz /ödeyebilmeliyiz.
Zihinsel, ruhsal ve bedensel yetersizliği olan insanlarımızın duygu ve düşüncelerini bilmek, onları onların gözü ile görmek, kulakları ile duymak, dilleri ile konuşmak, bir anlık da olsa , onların içerisinde bulunduğu durumu empati yaparak anlamaya çalışmak için, gözlerimizi kapatalım, kulaklarımızı tıkayalım, dilimize fermuar çekelim, ellerimizi ve ayaklarımızı bağlayalım!!! Haydi buyrun bakalım, bundan sonra vicdanen hep beraber rahat rahat yaşayalım… Bütün bunları bir anlık yaptığımızda dahi, ruh halimizin ne olacağını ve psikolojimizin ne duruma geleceğini tahmin edebilir miyiz? Aklımızı ve zihnimizi hiç kullanmadığımızı düşünmek! Bu düşünce dahi içimizin titremesine yetiyor.. Ne kadar acı ve zor bir durum, düşünmek bile insanın içini ürpertiyor. Sağılıklı ve engelli olmanın arasında çok ince bir çizginin varlığını hep birlikte düşünmeli ve hepimizin bir engelli adayı olabileceğini unutmamalıyız!
Türkiye’de kaç bin zihinsel bedensel ve ruhsal engelli var? Son verilere göre Türkiye’de engelli sayısı toplam nüfus oranının %7.3 olduğu tahmin edilmekte olup bu da 5 milyon 840 bin bireye tekabul etmektedir. Bunlar ne yer ne içer nasıl yaşar, bilen var mı? Bunların bakımı, yemesi, içmesi eğitimi .. vs nasıl yaşamaya çalıştıklarını bilen var mı? Yılda bir gün veya bir hafta, dostlar alışverişte görsün diye kutlanan günlerle hangi vicdanlarımızı temizliyoruz? Bunların ailelerinden haberimiz var mı? Kör bıçak, derin kuyu: İsmail ‘den veya Yusuf’tan haberin var mı? Engelli bireylerin birçoğunun yaşama arzusunun engelsiz bireylerden kat ve kat daha fazla olduğunu biliyor muyuz? Aynı zamanda amasız, fakatsız, yalansız, çıkarsız, sevdiklerini ve daha çok sevgiye ve ilgiye ihtiyaçlarının olduğunu ne kadar biliyoruz? Elbette sevginin kaynağı ilahi ve evrenseldir. Sevginin ne dili, ne dini, ne ırkı, ne yaşı, ne de cinsiyeti ve kimliği yoktur. Ama ne kadar evrensel ve ilahi olursa olsun yaşam alanı anne-baba, aile ve toplumdur. Biz toplum olarak ve aile olarak hatta anne-baba olarak bu sevgi kaynağının neresindeyiz? Zihinsel, bedensel ve ruhsal yetersizliğin erken konulan teşhis ve tedavisi ile bu sorunu belki bir miktar çözümleyebiliriz, fakat özel ilgi alaka ve eğitimlerle bu işin eğitimini almış kişiler ile çevreye ve aileye en az sorunla yetersizliklerinin giderilebileceği bilincinde miyiz? Yoksa; ‘’Allah’’, ‘’kader’’,’’kısmet’’ ve hatta ‘’lütuf’’ ve ‘’hediye’’ edebiyatı yapıp kendi insani sorumluluklarımızı yerine getirmek, işin en kolay tarafını seçip topu taca mı atıyoruz? Evet; özellikle annelere babalara ve ailelere ‘siz doğurdunuz’ ‘sizin evladınız’ ‘sizin kardeşiniz’ deyip zaten bu ağır yükün altında ezilen her yönden yaşam alanları kısıtlanmış ve adeta gönüllü mahkumu ve gardiyanı oynayan, gerçek hayat hikayelerinin başrol oyuncusu olan anne, baba ve ailenin diğer fertlerinin üzerlerinden bu ağır yükü kaldırmak öncelikle devletin hem sorumluluğu hem de vazifesidir. Devlet bu konuda toplumu da pozitif yönde düşünmeye anlamaya ve davranmaya hazırlamalıdır. Her engelli insanımızın mutlaka başarabileceği bir iş alanı vardır. Anne-baba ve ailenin diğer bireyleri engelli bireyler konusunda mutlaka eğitilmelidir. Bu özel eğitim sayesinde kazanılan bilgi, birikim ve kazanımların evde engelli bireylere uygulamak ve tedavi sürecine katkı sağlayıp devamlılık esas alınmalıdır. Zihinsel, bedensel ve ruhsal yetersizlikte özel eğitimin ömür boyu süreceği gerçeğini; aileler, toplum ve devlet benimsemeli ve gerekli tedaviyi uygulamalıdır.
başakşehir escort ,ikitelli escort ,güneşli escort ,kayaşehir escort ,bağcılar escort ,esenler escort ,eyüp escort ,güneşli escort ,kumburgaz escort ,topkapı escort