Bugun...


HASAN TAHSİN GÜCÜM

facebook-paylas
Tarihten Günümüze Ağalık-Aşiret ve ihanet denklemi-1-
Tarih: 27-04-2022 00:01:00 Güncelleme: 27-04-2022 11:25:00


Günümüzde ağalık sistemi yaygınlığını yitirse de toplumsal hayatta ve sosyal ilişkilerde varlığını halen sürdürmektedir.

Orta çağdan kalma feodal sistemin, ülkemizde de sık karşılaşılan bir uzantısıdır ‘Ağa’lık. Toprak sahibi olmakla üzerinde yaşayan insan toplulukları üzerinde de hak sahibi olmayı, içerisinde yaşanan ülke demokratik bir yapıyla yönetilse bile sahip olunan toprak parçası üzerinde kurulan monarşik bir düzendir ağalık düzeni.

Her ne kadar toplumsal ilişkilerde eskiden olduğu gibi yaptırım ve etkileri azalsa da ellerinde bulundurdukları parasal ve siyasi güç ile zaman zaman eskiyi anımsatan baskı, zulüm ve ihanetleri su yüzüne çıkmaktadır.

Zamana binaen eskiden büyük toprak parçalarına sahip olmakla sahip olunan güç bugün mafyavari organize gruplara, kumarhane zincirlerine sahip olmak, haraç, çek senet tahsilatı ve gayri resmi, meşru olmayan iş ve işleyişlerle büyük zenginlikler elde ederek geçmişten kalan alıştıkları sistemi yaşatmaya çalışmaktadırlar bu kesimler.

Anlaşılacağı üzere geçmişte bölgede yaşanan ‘Ağa’lık sistemi esasen kaynağında despot bir yaklaşımın gizlendiği halk üzerindeki monarşik ve baskıcı yapılanmadan başka bir şey değildir.

Halklar arasında kaba kuvvetle kendiliğinden gelişen Ağalık sistemi daha sonraları devlet’in eliyle oralardaki idari yapılanmayı sözü geçer şahsiyetler olarak tabir edilen, esasen despot yaklaşımlarla fakir ve muhtaç halk üzerinde baskı kurmak suretiyle egemenliğini inşa edenleri işbaşına getirmesinden ibarettir.

Devlet kontrolünün zayıf ya da rüşvetin yaygın olduğu Türkiye’nin dağlık güneydoğusu gibi bölgelerde kan davalarının yaygın olduğu görülür. Dönem dönem yarı askeri birlikler olarak da görevler alan aşiretler ve ağaların, bir takım sosyal devlet düzenine aykırı davranışlarda bulunmalarına  Osmanlı döneminden itibaren sultanlar tarafından göz yumulmuştur. Nitekim Sultan 1.Abdülhamit döneminde yarı askeri birliklerden oluşan bu aşiret yapılanmaları istedikleri gibi çalma, soyma hatta adam öldürme haklarına sahiptiler.

Böyle bir durumda dağlık ve uzak bölgeler için merkezi hukuk sistemine bağlı bir yapılanma düşünülemez elbet. Devletin bir dayanak ve edinilen bir güç olarak kullanıldığı dönemlerde aşiret reisleri diğer halklar üzerinde baskıcı bir otoriter sistem geliştirmeye çalışmışlardır. Hukuku işlerine geldiği gibi kullanmış oldukları gibi kendilerine ve duruma göre bölgesel anlamda da farklılıklar taşıyan sözlü hukuku kullanmışlardır.

Bunun en bariz örneklerinden biri yaşadığımız bölgede Diyarbakır’ın mermer ve Terkan bölgesinde yüzyıllar öncesinde halka olmadık zulüm ve işkenceler ile gayrımeşru ve gayrı ahlaki uygulamalarla  bölgeyi yaşanmaz hale getiren bölgenin ağalarından Çıplak Haso lakaplı haydutun yine bölgede Rutan Aşireti mensubu Mutedeyin ailelerinden Davu-ı kalo ve kardeşleri tarafından öldürülmesi bölgede adalet ve hukuki anlamda ciddi bir pozitif kırılma yaratmıştır.

Hukuki ve Adalet anlanındaki bu pozitif kırılma hem bölgede hem de Ortadoğu da uzun süre ağa ve aşiret liderlerinin halk üzerindeki baskıcı gücünü ortadan kaldırmıştır.

Yaklaşık 700-800 yıl önce yaşanmış Bu önemli tarihi olaydan sonra bölgeden ayrılıp Mardin Derik bölgesine yerleşen Davud-ı kalo’nun dokuzuncu kuşak torunu olarak bu gün bu konuyu işlemenin tarihi bir sorumluluk olduğu kanısındayım.

Bilinmesi gerekir ki her birey kendisinden önceki bir kuşağın bayrağıyla doğar. O bayrağı taşımaya devam etmesi veya yeni bir bakış ile “insan”dan yana olması yalnızca onun sorumluluğunda değildir. Hepimiz sorumluluklarımızın bilincinde davranmalı ve elimizden geleninin fazlasını yapmaya çalışmalıyız. Aksi takdirde hepimiz her gün suçlu olarak uyanacak ve işlenen sayısız cinayetlerin faillerinden biri olmaya devam edeceğiz…

Özellikle aşiret ilişkileri söz konusu olduğunda bu kurumda farklı ekonomik ve toplumsal ilişkiler görülür. Devlet gücünün zayıf olduğu, kamusal hizmetlerin halka ulaşmadığı yerlerde ağalık bir toplumsal kurum olarak, halkla devlet arasındaki boşluğu doldurmaktadır. Bölgenin siyasal tarihine bakıldığında her siyasal partinin ağa ve aşiret desteğini kazanabilmek için statükocu tavır sergilediği ve siyasal iktidarların da mevcut yapının korunması konusunda destek oldukları görülmektedir.

Aşiretlerin her dönemde değişik siyasal oluşumlarda yer aldığı ve her dönemde parlamentoda temsilci bulundurduğu , bu temsilcilerin genellikle aşiret veya kabile liderleri olduğu bilinen bir gerçektir. Bu durum geçmişte gayrıresmi olan baskı ve hukuksuz ilşkilere resmi bir hüviyet kazandırmıştır.

Kazanılan siyasi ayrıcalık ağa ve aşiret liderlerinin devlet imkanlarını sonuna kadar kullanarak yeni bir soygun ve talan döneminin başlamasına sebep olmuştur. Zira yakın zamanda kamyon kazasına çarparak deşifre olan çete-mafya-aşiret bağlantısı buna en açık örnektir.

Cumhuriyet döneminde başlatılan okullaşma, idari örgütlenme ve belirli oranda sanayileşme, aşiret kabile yapısında istenilen sosyoekonomik ve kültürel entegrasyonu sağlayamamıştır. Aşiret bilinci, aşiret mensubiyeti aşiretin dokusunu zayıflatmış olsa bile aşiret olgusunu eritememiştir. Yörede, özellikle köy ve kırsal kesimlerde önemli nüfus kesimi, kendisini aşiret dışında düşünememektedir. (DEVAM EDECEK



Bu yazı 7855 defa okunmuştur.

FACEBOOK YORUM
Yorum

YAZARIN DİĞER YAZILARI

Bizi Takip Edin :
Facebook Twitter Google Youtube RSS
YAZARLAR
ÇOK OKUNAN HABERLER
  • BUGÜN
  • BU HAFTA
  • BU AY
SON YORUMLANANLAR
  • HABERLER
  • VİDEOLAR
HABER ARŞİVİ
nöbetçi eczaneler
HABER ARA
YUKARI