Bugun...


HASAN TAHSİN GÜCÜM

facebook-paylas
Hafif acılar konuşabilir ama derin acılar dilsizdir.
Tarih: 22-02-2023 00:01:00 Güncelleme: 22-02-2023 00:01:00


Romalı düşünür, devlet adamı ve oyun yazarı Seneca’ nın ‘’Hafif acılar konuşabilir ama derin acılar dilsizdir.” Sözü bizim tarihimizle ve yaşadıklarımızla ne kadarda ilişkili.

Tarih boyunca depremin her türlüsdünü  yaşamış, yaşamaya alışmış bir coğrafya nın en son yaşadığı jeolojik depremdede acının ve yıkımın dilsiz olan türevi ile karşılaşması acı ve trajik bir şeydir..

Doğanın bir nebze kendini yenilemesi ve oluşumunu tamamlaması olarak normal bir olay olan yer kürenin hareketi biz insan oğlunun gaflet, dalalet hatta topluma karşı hıyaneti sonucu ölüm ve felaket olarak sonuçlanıytor. Yoksa deprem olarak adlandırdığımız jeolojik olayın ölüm ve yıkım ile anılması, bilimsel olarak sonuçları tartışılır bir konudur.

Antik kentin bulunduğu yerdeki modern Antakya tarih boyunca birçok kez büyük depremler yaşamış. Öyle ki Antakya'nın üçte biri 1872 yılında yerle bir oldu. Jeologlar kentin, biri Ölü Deniz'i kesen olmak üzere üç büyük fayın kesiştiği noktada yer aldığını biliyor. Buna rağmen burada yeni evler inşa etmeye devam edilmiş.

depremlerden doğaüstü güçleri ve günahlarımızı sorumlu tutmak oldukça eski bir alışkanlığımız olsada Lütfen artık bunu geçelim. Bunun ne sorunun çözümüne nede çekeceğimiz acıların son bulmasına bir katkısı yoktur.

Milattan önce 7 binli yıllara dayanan mezepotamyanın kadim toprakları 7,8 gibi aslında pekte küçük olmayan bir deprem ile tabir yerindeyse, taş üstünde taş kalmayacak şekilde tarumar olurken, öte tarafta 9 şiddetinde depremlerde insanlar ellerindeki çay bardağını dahi bırakmayıp depremin geçmesini bekliyorsa şapkamızı önümüze alıp düşünmemiz gerekmiyormu.

Hadi diyelimki insanımızın gaflet, dalalet ve hırsı yüzünden yıkım büyük oldu, peki yıkımdan sonra her şekilde zamanında ve yerinde müdahale edemememizi nasıl ve ne ile açıklayacağız.

Depremden kaçış yoktur. Ancak sağlıklı ve kaliteli, depreme dayanıklı binalar yapmak yağmur yağarken ıslanmamak için şemsiye kullanmak kadar kolay ve gerekli bir yöntem değilmidir. Çürük binada oturarak ölümle burun buruna yaşamak, ve bir şey başımıza geldiğinde de Allah'ın takdiri demek çok anlamlı bir yaklaşım olmasa gerek.

Toplum olarak  bir türlü jeolojiyle teolojiyi ve sosyolojiyi bir araya getiremedik maalesef.

Bir şehirde planlama yapılırken fay hattı gerçeği göz önünde bulundurulmuyorsa bunun adına tevekkül denilmez.

İlginçtir. Dünyada en fazla Müteahhite sahip ikinci ülkeyiz.

Çevre ve Şehircilik Bakanlığı verilerine göre ülkemizde 450 bin Müteahhit var.

Türkiye'deki Müteahhit sayısı tüm Avrupa'dakinin 10 katın kadar. Almanya daki sayı ise 3.000 civarındadır. Hani derler ya ‘’nerde çokluk ….. misali.

Aynı deprem Almanyada olsaydı sonuç bu kadar acı olurmuydu..

Toplum olarak bizi uzun yıllar etkileyecek bir sosyal travma ile karşı karşıyayız.

Fakat önemli olan, ülke olarak bir deprem kuşağı üzerinde olduğumuz gerçeğini kabullenip, bundan sonra yaşanabilecek acı ve felaketlerle nasıl daha iyi başedebiliriz ile ilgili plan ve projeleri hayata nasıl geçireceğiz gerçeğini anlamamız.

Bir belediye İmar dairesi başkanlığını bir sağlık teknisyeni, bir müezzin veya bir vasıfsıza değilde işinin ehli bir inşaat mühendisi, ilgili bir kişiye bırakılabildiği gün  depremlerin aslında doğal bir doğa olayından öte bir şey olmadığınıda anlayacağız..

 

 



Bu yazı 2539 defa okunmuştur.

FACEBOOK YORUM
Yorum

YAZARIN DİĞER YAZILARI

Bizi Takip Edin :
Facebook Twitter Google Youtube RSS
YAZARLAR
ÇOK OKUNAN HABERLER
  • BUGÜN
  • BU HAFTA
  • BU AY
SON YORUMLANANLAR
  • HABERLER
  • VİDEOLAR
HABER ARŞİVİ
nöbetçi eczaneler
HABER ARA
YUKARI