Bugun...


İhsan Yaşar

facebook-paylas
Osmanlı Devleti ve Kürtler 5.
Tarih: 28-04-2022 00:02:00 Güncelleme: 28-04-2022 00:02:00


Uzun bir aradan sonra, siz değerli okuyucularla tekrar buluşmanın bahtiyarlığını yaşıyorum.  Rabbim; hepim(n)ize, sağlık, sıhhat ve huzur versin. 

Hepinizin Ramazan ayını ve Ramazan Bayramını tebrik ederim.                                                                                                                                                         Yazımıza; Kürt ve Kürdistan’la ilgili konumuza  kaldığımız yerden  yazmaya devam edecegiz. Şeyh Mahmut Berzenci; kimine göre menfaatperest, işbirlikçi, maceraperest,  kimine göre ise kendini halkına adamış,  mili ve kahraman bir Kürd lider...  Elbette Sayın Mahmud Berzencinin kişiliğini sorgulayıp yargılamak veya bir tek yönünü ele alıp etiketlemek ne hakkaniyet ve nede bilimsel gerçekliğe uyar. Bunun tespiti ne bize düşer ne de başkasına, Berzenci hakkında kararı verecek olan Kürt halkının kendisidir.                                                                                                                                                              

Şeyh Mahmut Berzenci kimdir?             

Berzenci; 1881 yılında (bazı kaynaklar göre 1878) Kürdistan’ın Süleymaniye şehrinde doğmuş. Babası Şeyh Kak/Kek  (Kürdçede ağabey/Abi) Said, dedesi ise Kürdistan coğrafyasında tanınan, tasavvuf ehli, âlim ve veli olarak kabul gören; Şeyh Kak Seyyid Ahmet Berzencidir. Berzencilerin bölgede bu kadar çok itibar görmelerinin en büyük sebebi;  peygamber soyundan geldiklerine inanılması.                                                                                                          

 Süleymaniye’de bulunan kabirleri halen ziyaretgâh olarak ciddi teveccüh görmektedir.  İngilizlerin  “King (Kral) Mahmut” dediği Şeyh Mahmut Berzenci; Kürd’lerin en önemli liderlerinden olup, Kürdistan’ da tarihine mal olmuş önemli bir şahsiyettir. Berzencinin babası Şeyh Said; II. Abdülhamit tarafından İstanbul’ a davet edilirken, daha yirmili yaşlarında olan Şeyh Mahmud’u da yanına alarak 1901 yılında II. Abdülhamit’e misafir olmuştur.  Abdülhamit tarafından itibar ve takdir gören Berzenci ailesinin,  bölgede var olan gücü, İstanbul dönüşü daha da artmıştır. İslam ümmetinin halifesi olan II. Abdülhamittarafındanİstanbul’adavetedilmesiaileyeayrıbirsaygınlıkvegüçsağlamışisedeaynızamandaBerzenciailesineyenisorumluluklarıdaberaberindegetirmiştir.                                                                                                                                             

Birinci dünya savaşında dünyanın mevcut dengelerinin tamamının değişmesi sonucunda (siyasi-ekonomik-teolojik-ırki… vs) zamanın emperyal, güçlü devletlerinin Osmanlı Devletinin topraklarını kendi aralarında paylaşmaları sonucu, Osmanlı tebaası olan halklar (özellikle Müslümanlar) çok büyük zulümler, acılar, sürgünler yaşamışlar ve maalesef birçok yerde katliamlara duçar olmuşlardır. On yıllarca süregelen savaşlar sonucunda hemen hemen bütün dünyada ve pek tabi Osmanlı topraklarında yaşayan halklarda da baş gösteren fakirlik ve kıtlık yüzünden halk sefalet içerisinde adeta can çekişiyordu. Bu kıtlık ve sefalet yetmezmiş gibi birde baş gösteren salgın hastalıklar kitlesel ölümlerle halk adeta kırılıyordu. Osmanlı İmparatorluğu topraklarında idari düzen yok olmuş, çetecilik, talancılık, gasp ve hırsızlık gibi suçlar nerdeyse alenileşerek sıradanlaşmış, halkın can ve mal güvenliği de kalmamış.                                                                                                                                                                      

Halk; sahipsiz, çaresiz, perişan ve umutsuz bir şekilde ne yapacağını bilmezken, adeta; sudan çıkmış balık gibi çırpınarak can çekişiyordu.  Elbette ki bu durumdan en çok etkilenen halklardan biri de Kürt’ler olmuştur.                                                                               

Osmanlı Devletinin yıkılması sonrası, Kürdistan coğrafyası sadece parçalanmakla kalınmadı,  özerinde özel olarak planlar yapıldı. Bu planlar ve üzerinde oynan oyunlar ile sömürgeci emperyal devletler, Kürd’lerin varlığını yok sayarak, salt kendi çıkar ve menfaatleri neyi gerektiriyorsa öyle davrandılar. Daha evvel yazdığımız gibi; Sykes-Picot ile başlayan bir paylaşım süreci, Mondoros, Sevre ve Lozan Anlaşmaları ile nihayet Kürdistan coğrafyasını dört ayrı parçaya böldüler ve kendi toprakları üzerinde yaşayan Kürt’leri dört ayrı devletin boyunduruğu altında yaşamaya mecbur ve mahkûm etiller.                                                                                           

  Birinci Dünya Savasından sonra, büyük çoğunluğu Osmanlı Devletinin yönetimi altında olan Kürdistan toprakları, Birinci Dünya Savaşının galipleri tarafından, daha önce gizlice yapılan Sykes-Picot antlaşması gereği, Fransızlar, İngilizler ve Ruslar tarafından işgal edildi. Bu süreçte özellikle İngilizler ve Fransızlar;  leş kargaları gibi sadece Kürdistan işgali ile yetinmediler; Arabistan,  Suriye ve Anadolu başta olmak üzere, Osmanlı Devletinin idaresi altında olan her yeri fiili işgalle başladılar.                                                                                                                  

Evet; Osmanlı Devleti fiilen hala yıkılmamıştı ama ne siyasi, ne askeri ve ne de ekonomik olarak hiçbir varlık gösterebilecek durumda değildi. Dolaysıyla Birinci Dünya savaşının bitiminde ortalık toz duman olmuş, yıkılan imparatorluk toprakları üzerinde yaşayan halklar, kendi devletlerini kurmak için birbirini katl etmeye başlamışlardı.   İtilaf devletleri tarafından İstanbul fiili işgal edilince, Padişah Vahdetin, bir Osmanlı subayı olan Mustafa Kemali Anadolu’da milli mücadele harekâtını başlatmakla görevlendirdi.  Mustafa Kemal; Anadolu ‘ya gönderilirken Padişah Vahdetinin yaveri idi.

Mustafa Kemal Anadolu’da bir din âlimi gibi konuşuyor, her fırsatta Hilafete, Saltanata ve İslam dinine bağlı olduğunu dile getiriyor, camilerde hutbe veriyordu… 

Mutafa Kemal ve arkadaşları belli bir güç elde etikten sonra, Padişah ve İstanbul hükümetini tanımadığını deklere ederek, ilişkisini koparmış, başına buyruk yeni bir hükümet kurduğunu ve itilaf devletlerine muhatap olarak İstanbul hükümetini değil de, kendilerinin alınmasını istemişti. Maalesef İtilaf Devletlerine karşı yekvücut olması gerekirken, ortaya çift başlıklı bu yeni yapı, hem Osmanlı Ordusunda ve hem de halkta bölünmelere sebebiyet vermiştir.                                                                

Elbette bu çift başlıklı yapı, birbirlerini ekarte etmek için uğraşırken, ülkeyi işgal eden itilaf devletleri de bu fırsattan yararlanarak, her iki tarafın da zaaflarını kullanarak en üst seviyede kendi çıkarlarını sağlamışlardır. Devam edecek. Selam ve dua ile.

İhsan Yaşar.                                                                                                                                                

 



Bu yazı 4359 defa okunmuştur.

FACEBOOK YORUM
Yorum

YAZARIN DİĞER YAZILARI

Bizi Takip Edin :
Facebook Twitter Google Youtube RSS
YAZARLAR
ÇOK OKUNAN HABERLER
  • BUGÜN
  • BU HAFTA
  • BU AY
SON YORUMLANANLAR
  • HABERLER
  • VİDEOLAR
HABER ARŞİVİ
nöbetçi eczaneler
HABER ARA
YUKARI