Bugun...


Halit Eşkan

facebook-paylas
İNSAN VE İMAN-3
Tarih: 01-05-2024 00:02:00 Güncelleme: 01-05-2024 00:02:00


 

                Bilim ile din arasında sadece yöntem farkı vardır.

                Din vahye dayanır, deneyüstü olanları izah veya tefsir eder. İnsana, ruhun en yüksek mertebeden ifadesi niteliğindeki; en yüce varlık ve en yüce hakikat olan Allah fikrine ulaşmasında rehberlik eder.

                Bilim, deney ve gözleme dayanır. Duyu organlarının intibalarını değerlendirir, bilgileri düzenler Kur-an ayetlerinin akli delillerini keşfeder. Dinin daha güzel anlaşılmasına yardımcı olur. İmamının kuvvetlenmesine katkı sağlar. “Dinsiz ilim kör, ilimsiz din topaldır.” (Hz. Ali)

                Örneğin; Kuran diliyle Yüce Allah “İki denizi birbirine karışmamak üzere salıvermiştir.  Aralarında bir engel vardır. Bir birlerine geçip karışmazlar.” (Rahman/19-20) Din ile ifade edilen bu gerçek on dört asır sonra araştırma ve gözlem yoluyla, tuzluluk oranları farklı iki deniz arasında, var olan bir engel sebebi ile bu iki denizin, sularının karışmadığı gerçeği, bilimsel olarak keşfedilmiştir. Örnekleri çoğaltabiliriz.

                İnsan, akıl melekesiyle kâinat nizamını idrak edebilir. Ve bu nizamın şuuruna vakıf olabilir. Yaratanı tanımak bu şuurla mümkündür. Bu şuur en kâmil manada Fahr-i Kâinat efendimizde tecelli etmiştir.

                İslam ideali bütün nimetleri kapsar. Bu ideal adına müminin katlandığı her zahmet kendisi için bir nimettir. Zira mutlu sonun kapıları, ancak acıların anahtarı ile yani nefse muhalefet etmekle, nefsani lezzetlere kapılmaktan korunmak sureti ile açılabilir.

                İslam bedenen ve ruhen, ahenk içinde yaşayan insani hedefleyen, ilahi bir nizamdır. Bedenin organları, nasıl bir ahenk içinde hareket ediyorsa insan, manevi varlığı ve ruhaniyeti ile de aynı ahenge sahip olmalı ki dengeli bir hayat yaşayabilsin. Bu bağlamda kalp nerede ise insan orada muteberdir.

                İslam, insanın ahlaki ve sosyal tekâmülünde en önemli faktördür. Zira cemiyetler iman ile kurulur, ilimle tekâmül eder. Devlet egemenliği, hükümranlığı Allah adına kullanmakla süreklilik kazanır.

                İslam’ın, beşer saadeti için gerekli olan kuralları, bütünü ile kapsadığına, kalben inanan, inandığı gibi yaşayan mümin, İslam idealini en geniş hatları ile ruhaniyetine sindirmiş olur. Sonuçta nefse muhalefet ederek nefsini arındırır, şeytanı düşman bilir, onun şerrinden emin olur. Kalbini dünya sevgisinden ve masivadan temizler, dosdoğru yola ulaşır. Heva ve heveslerini terk eder, onları ilah edinmekten necat bulur. Böylece ahlaken güzelleşir.

                “Din nedir? Ahlak (Hadis-i Şerif)” mucibince inanç bütünlüğünü kazanır ve karakter bozukluğundan kurtulup, mümtaz bir şahsiyet olur. “Ben cinleri ve insanları ancak bana kulluk etsinler diye yarattım” ayeti kerimesinde beyan edilen yaratılış amacına uygun olarak ve kulluk bilinci ile hayatını yaşar. Bu hâl kula kulluk kapısını kapatıp, Allaha kulluk kapısına yöneliştir.

                “Kulum bana farz olan ibadetler ile yaklaşır. Nafile ibadetler ile de yaklaşır. O zaman kulumun gören gözü, işiten kulağı, tutan eli ve yürüyen ayağı ben olurum” (Hadis-i Kutsi) mucibince hakka giden yol, mümin için açılmış olur. Bu süreçte akıl hikmeti, ruh kudreti ve azameti kavrar, muhabbet idraki dinamik hale getirir.

                Muhabbetullah ile çıkılan bu yolda, varılan bir menzilden sonra aklın idrak sınırı biter. Bu defa kalp devreye girer. “Ben ancak mümin kulumun kalbine sığarım” (Hadis-i Kutsi) beyanınca Yüce Allah’ın isimleri, sıfatları ve fiilleri ile kâinattaki zerrelerin tecelligâh noktalarındaki tecellilerine aşina olur. Bu yol müminin ruhaniyeti ile Allaha yönelişi, kendini bilmesi, acziyetini idrak etmesi sonucunda, erişilen dosdoğru bir yoldur. Ancak engelleri çoktur. Bu yolda Resülullahın “Allahım bana eşyanın hakikatini öğret.” Duası mümin hakkında tecelli edince, kalbi uyanıklık meydana gelir. Mümin feraset sahibi olur ve hakkın ayetlerini her zerrede kalben idrak eder.

                “Müminin ferasetinden (anlayış) korkun. O, Allah’ın nuru ile bakar.” (Hadis-i Şerif) gereği feraset sahibi olan mümin yaratılmışlara Allah’ın nuru ile bakar.



Bu yazı 87 defa okunmuştur.

FACEBOOK YORUM
Yorum

YAZARIN DİĞER YAZILARI

Bizi Takip Edin :
Facebook Twitter Google Youtube RSS
HAVA DURUMU
YAZARLAR
ÇOK OKUNAN HABERLER
  • BUGÜN
  • BU HAFTA
  • BU AY
SON YORUMLANANLAR
  • HABERLER
  • VİDEOLAR
HABER ARŞİVİ
NAMAZ VAKİTLERİ
HABER ARA
YUKARI