Bugun...


Prof. DR. Kadri Yıldırım

facebook-paylas
İSLAM’IN BİR BARIŞ PROJESİ OLARAK  “MEDİNE SÖZLEŞMESİ” -4
Tarih: 11-10-2020 19:15:00 Güncelleme: 11-10-2020 19:15:00


 

SÖZLEŞME ÖNCESİ HAZIRLIK AŞAMASI 1. Kardeş Aileler Projesi

Mal ve mülkünü, evini ve barkını, kısmen de bölünmüş aileler olarak aile fertlerinden bazılarını Mekke’de bırakıp Medine’ye hicret eden Muhacirlerin bu yeni yere uyum sağlamaları kolay bir şey değildi. Hicretin üzerinden yaklaşık beş ay geçtikten sonra Hz. Peygamber’in teşvikiyle Muhacir ailelerin temsilcileri ile Ensar ailelerin temsilcileri toplanarak kardeş aile projesini hayata geçirdiler. Muhammed Hamidullah’ın aktardığına göre bu proje kapsamında 160 Ensar ailesinden her biri aynı sayıdaki Muhacir ailelerinden birini kardeş edinmiş, azı kardeşleşmeler kura ile tespit edilmiş ve literatüre “muahat” (kardeşleşme) olarak geçen bu proje aşağıdaki örneklerden de anlaşıldığı gibi tam bir eşitlik ruhu içerisinde cereyan etmiştir:[1]

-Her iki ailenin müşterek çalışarak kazançlarını eşit paylaşmaları.

-Birbirlerine mirasçı olmaları. (Mirasçılık daha sonra iptal edilmiştir)

-Ensar’ın, arazilerinin yarısını kardeş aile olarak Muhacir ailelere vermeyi teklif etmeleri.

-Hz. Peygamber Bahreyn’den gelen gelirleri sadece Ensar’a vermek istemesine karşılık Ensarın, “hayır, Muhacirler de bizim kadar pay almalıdır” demeleri.

-Bahçe işlerinde sıra ile çalışmaları.

-Muhacirlerden Abdurrahman b Avf’a Ensar kardeşinin, “işte mallarım; onların yarısını sana veriyorum. İki hanımım var, istediğini boşayayım sen nikahla” demesi üzerine Abdurrahman b Avf’ın şöyle demesi “Allah senin mallarına bereket, aile fertlerine selamet versin. Sen bana sadece şu şehir çarşısına nerden gidilir onu söyle” demesi.

Ünlü siyer âlimi İbn Habiîb’e göre bu kardeş aileler projesinin üç temel ilkesinden biri miras, öbür iki tanesi de hak ve eşitlik olmuştur.[2]

2. Sınır Tespiti ve Ekolojik Denge

47 maddelik tasnife göre Sözleşmenin 39. Maddesi ortak vatanın sınırlarını belirlemekle ilgilidir. Madem ortak bir savunma bölgesi oluşturuluyor, o bölgenin sınırları tespit edilmelidir ki kimin nereyi nereye kadar savunacağı belli olsun, karşı tarafın sınır ihlalinde bulunup bulunmadığı tespit edilebilsin. Bu bakımdan Hz. Peygamber sınır tespit uzmanı olarak Ka’b b. Malik’i görevlendirmiştir. Ka’b şöyle der: “Allah’ın Resûlü beni Medine Bölgesinin sınırlarını tespit etmekle görevlendirdi, ben de bunun üzerine ilgili yerlere sınır işaretleri koyarak sınırları belirledim”. Tespit edilen sınırlar içerisinde kalan bölge “haram” olarak ilan edilmiştir. Mekke’deki haram bölgeye karşılık oluşturulan “haram bölge” kavramı ağaç kesme, ot koparma, hayvanları avlama yasağına dayalı ekolojik bir sit alanını ifade etmektedir.[3]

3. Nüfus Sayımı

Bir yerin savunulmasında, görev ve sorumlulukların dağıtılmasında o yeri paylaşan grupların nüfusu önem arz etmektedir. Bundan dolayıdır ki Hz. Peygamber Medine’nin toplam nüfusunu ortaya çıkarmak için genel bir sayım yaptırmıştır. Bu sayıma göre Medine’de yaşayan farklı grupların toplam nüfuslarının aşağıdaki gibi olduğu tespit edilmiştir:[4]

Müslümanlar               1.500 kişi

Yahudiler                    4.000 kişi

Müşrikler                    4.500 kişi

Hıristiyanlar                birkaç aile

Toplam                                   10.000 küsur

MEDİNE SÖZLEŞMESİ’NİN TEMEL İLKELERİ 1. Sözleşmenin Yazıya Geçirilerek Bağlayıcı Olmasının Sağlanması

Verilen söz ve taahhütler “söz”de kaldığı sürece yerine getirilmeme, bağlayıcı olmama ve hesap sorulmama riski her zaman vardır. Bundan dolayıdır ki bu sözleşme yazıya geçirilmiş ve şöyle denilmiştir (47 maddelik tasnife göre):

Madde 1     : “Haza kitabün”

(Bu bir kitaptır, yazılı belgedir.)

Madde 37     : “Hazihi Sehîfetün”

(Bu bir sayfadır.)

Madde 34    :”Ehlu hazihi’s-sahîfeti”

(Bu sayfanın tarafları, muhatapları.)

Madde 47    : “Haze’l-Kitabü”

(Bu kitap)

Dolayısıyla herhangi bir devlet veya iktidar hakları gasp edilen toplumlara haklarını vereceklerini söylerken bunu yasal ve yazılı olarak bağlayıcı hâle getirmelidirler. Yazılı güvenceden yoksun vaatler bir mana ifade etmez.

2. “Ümmet” Kavramının Tüm Bloklar İçin Kullanılması

Sözleşmenin daha 2. Maddesinde sözleşmenin blok tarafları olan Müslüman, Yahudi ve Müşriklerin tümü için “bunlar bir ümmettir” denilmiştir. Bu madde özellikle dikkat çekmektedir. Zira ümmet kavramı günümüz literatüründe sadece Hz. Peygamber’e inanan Müslümanlar için kullanılmaktadır. Hz. Peygamber de bazı hadislerinde bu kavramı kendisine inanan Müslümanlar için kullanmıştır. Anacak Medine Sözleşmesi’ndeki ümmet kavramı hem dil ve kimlik, hem de din ve inanç bakımından birbirinden farklı olan kesimlerin tümünü karşılamak üzere kullanılmıştır. Dolayısıyla ümmet kavramı burada dini, kültürel ve hukuki özerklik temelinde ırk, dil, din, mezhep ve etnik köken farkını gözetmeyen bir siyasi birlik olarak karşımıza çıkmaktadır.

[1] Hamidullah, İslam Peygamberi, I, 181-182

[2] İbn Habîb, Muhabber, s. 71

[3] Semhûdî, Vefaü’l-Vefa, I, 96

[4] İbn Hişam, Sîret, II, 148-149; Hamidullah, İslam Peygamberi, I, 110



Bu yazı 5107 defa okunmuştur.

FACEBOOK YORUM
Yorum

YAZARIN DİĞER YAZILARI

Bizi Takip Edin :
Facebook Twitter Google Youtube RSS
YAZARLAR
ÇOK OKUNAN HABERLER
  • BUGÜN
  • BU HAFTA
  • BU AY
SON YORUMLANANLAR
  • HABERLER
  • VİDEOLAR
HABER ARŞİVİ
HABER ARA
YUKARI