Bugun...


Prof. DR. Kadri Yıldırım

facebook-paylas
EŞİTLİKÇİ İSLAM:7
Tarih: 11-10-2020 18:50:00 Güncelleme: 11-10-2020 18:50:00


Said Nursi’ye Göre Müslümanlarla Müslüman Olmayanların Eşitliği

Ermeni olayları bağlamında Gayr-ı Müslimlerin Müslümanlarla eşitlikleri meselesi ve Meşrutiyetin ilanı memleketin birçok yerinde olduğu gibi Kürt aşiretleri arasında da tartışılıyordu. Bu tartışmalı ortamda Kürt aşiretlerinin yanlış bir mecraya girmeleri veya sürüklenmeleri riskini gören Said Nursî bu aşiretlerin yetkilileri ile toplantılar yapıp aydınlatıcı bilgiler veriyordu. Aşağıdaki soru ve cevaplar bu bağlamda ilgili aşiret temsilcileri ile Said Nursi arasında cereyan etmiştir:

 Soru: Gayr-ı Müslimlerle nasıl müsavi (eşit) olacağız?

Cevap: Eşitlik fazilet ve şerefte değildir, hukuktadır. Hukukta ise şah ve geda birdir. Acaba bir şeriat karıncaya ayak basmayın dese, ona eziyet verilmesinden men ederse, nasıl insanların hukukunu ihmal eder! Evet, İmam Ali’nin sıradan bir Yahudi ile muhakemesi ve övünç kaynağınız olan Selahaddin Eyyubi’nin fakir bir Hıristiyan ile duruşmaya katılması bu yanlışınızı düzeltir zannederim.[1]

Soru: Ermeniler zimmidirler (Gayr-ı Müslim). Zimmiler zimmilik halleriyle nasıl eşit olurlar?

Cevap: Kendimizi dev aynasında görmemeliyiz. Kabahat bizde, tamamen zimmetimize alamadık; şeriatın adaletini hakkıyla gösteremedik, hukuklarını muhafaza edemedik. [2]

Soru: Ermeniler bize düşmanlık edip hile ve ihanet ediyorlar. Nasıl dostluk üzerinde ittifak edeceğiz?

Cevap: Düşmanlığın sebebi olan istibdat (diktatörlük) öldü. İstibdadın ortadan kalkmasıyla dostluk hayat bulacak. Size bunu kesinlikle söylüyorum ki şu memleketin saadeti ve selameti Ermenilerle ittifak ve dost olmaya bağlıdır.[3]

Soru: Kur’an, “Yahudi ve Hıristiyanları dost edinmeyin”[4] diyerek Yahudi ve Hıristiyanlarla dostluk kurmayı yasaklıyor; bununla beraber nasıl “dost olunuz” dersiniz?

Cevap: Birincisi, Kur’an’ın bu yasağı genel değildir. Bu yasak, Yahudi ve Hıristiyanlarla Yahudilik ve Hıristiyanlık olan ayinleri hasebiyledir. Hem bir adam zatı için sevilmez; belki sıfat veya sanatı için sevilir. Öyleyse her bir Müslümanın her bir sıfatı Müslüman olması gerekmediği gibi, her bir kâfirin de bütün sıfat ve sanatlarını kâfir olarak görmek gerekmez. İkincisi, Asr-ı Saadette büyük bir dini devrim meydana geldi. Bütün zihinler dine çevrildiği için bütün dostluk ve düşmanlıklara o noktada yoğunlaşıp dostluk veya düşmanlık ederlerdi. Onun için Gayr-ı Müslimlere olan muhabbetten münafıklık kokusu geliyordu. Fakat şimdi dünyada büyük bir medeniyet devrimi olmuştur. Dolayısıyla bütün zihinleri zapt eden ve bütün akılları meşgul eden şey medeniyet ve terakkidir. O halde onlarla dost olmamız onlardaki medeniyet ve terakkiyi almaktır ve dünya mutluluğunun esası olan asayişi muhafaza etmektir. İşte bu dostluk kesinlikle Kur’an’ın yasağına dâhil değildir.[5]

Soru: Bazı Jön Türkler diyorlar ki: “Hıristiyanlara ey kâfir! Demeyin; zira ehl-i kitaptırlar”. Neden kâfir olana kâfir demeyeceğiz?

Cevap: Kör adama “ey kör! Demediğiniz gibi. Çünkü eziyettir. Eziyete ilişkin yasak vardır. Hz. Peygamber, “kim bir Zimmiye eziyet ederse kıyamet günü ben onun hasmı olurum”[6] demiştir.[7]

Gayr-ı Müslim unsurların adalet, eşitlik ve özgürlüğün devam edeceğine ilişkin tam güvenleri yoktur. Bu eşitlik ve adalet ancak sağlam bir dayanağa dayandırılırsa onlar tam güven duyacaklardır. Demek ki dinin bu adaleti gerektirdiğini göstersek gönülleri tamamen olur.[8]

SONUÇ

İslam’ın temelde insana insan olduğu için değer veren eşitlikçi bir din olduğu ortadayken ve bunu ispat eden söz ve eylemler Hz. Peygamber ve ilk dört halife zamanlarında uygulanmışken, bu eşitliğe sonraki dönemlerde neden riayet edilmemiştir? Örneğin erkeklerle kadınlar, hürlerle köleler ve Müslümanlarla Müslüman olmayanlar arasında ayrıma gidilmiş bu ayrıma bizzat Kur’an ve Sünnetin bazı verileri dayanak gösterilmiştir! Bu soru gibi onun özlü cevabını da Sayın Arslan veriyor ve biz de katılıyoruz: “Tabi ki bu durum İslam’ın kendi ilkelerinden çok onun içinde bulunduğu sosyal, siyasal ve kültürel şartlardan kaynaklanmaktadır”. [9]

Aslında İslam’ın özellikle Emevilerden başlayarak devam eden süreçlerinde eşitlik noktasında teori ile pratik arasında görülen anti eşitlikçi bazı tutum ve davranışların benzerlerine Batı Demokrasisinin tarihinde de rastlanmaktadır. Yani eşitliği ilke edinmiş Batı Demokrasisinde de teori ile pratik arasında bazı çelişkiler yaşanmış ve yaşanmaktadır. Örneğin Amerikan Bağımsızlık Bildirisi ve Anayasası eşitlik ilkesini savunmasına rağmen G. Washington kendi çiftliğinde siyah köleleri bulundurmakta sakınca görmemiştir. Amerikan Kurucu Babaları Döneminde hiçbir beyaz erkek eşitlik ilkesinin kadınları ve siyah köleleri de içerdiğini düşünmemiştir.[10] Amerika Birleşik Devletleri gibi bir ülkede bu tuhaf durum ve çelişki ancak 1960’lı yıllarda Medeni Haklar Yasası’nın yürürlüğe girmesiyle ortadan kaldırılmaya çalışılmıştır. Bu bağlamda köleliğin kaldırılması ancak XIX. yüzyılın ikinci yarısında, kadınlara oy hakkı verilmesi ise ancak XX. yüzyılın birinci yarısında gerçekleşmiştir.[11]

[1] Nursi, Münazarat (İçtimai Dersler içerisinde), s. 107

[2] Nursi, Münazarat, s. 107

[3] Nursi, Münazarat, s. 107-108

[4] Maide: 51

[5] Nursi, Münazarat , s. 109-110

[6] Bu hadis için bkz. Kenzu’l-Ummal, cilt 4, hadis no: 10909

[7] Nursi, Münazarat, s. 110

[8] Nursi, Makaleler (İçtimai Dersler içerisinde), s. 524

[9] Arslan, a. g. e., s. 315-316

[10] Mayer, Ann Elizabeth, Islam and Human Rights, Traditisyon and Politics, London 1991

[11] Arslan, a. g. e., s. 316



Bu yazı 4781 defa okunmuştur.

FACEBOOK YORUM
Yorum

YAZARIN DİĞER YAZILARI

Bizi Takip Edin :
Facebook Twitter Google Youtube RSS
YAZARLAR
ÇOK OKUNAN HABERLER
  • BUGÜN
  • BU HAFTA
  • BU AY
SON YORUMLANANLAR
  • HABERLER
  • VİDEOLAR
HABER ARŞİVİ
HABER ARA
YUKARI