Bugun...


Prof. DR. Kadri Yıldırım

facebook-paylas
İSLAM’IN BİR BARIŞ PROJESİ OLARAK  “MEDİNE SÖZLEŞMESİ” -3
Tarih: 11-10-2020 19:15:00 Güncelleme: 11-10-2020 19:15:00


 

GENEL TESPİTLER

Tarihsel tecrübelere bakıldığında farklılıklara dayalı çatışmaların aslında tekçiliğe dayalı anlayışla ve “öteki”yi dışlayıcı zihniyetle yakından ilişkili olduğu görülmektedir. Bu anlayışlar çoğu zaman farklılıklara yönelik bir asimilasyon ve imha politikasına zemin hazırlamış; bu doğrultuda farklılıkların kendilerini nasıl gördükleri ve tanımladıkları değil, egemenlerin onları nasıl tanımladığı ve gördüğü esastır. Böylesi durumlar farklılıkları yok etmeye yönelik bir dizi sosyal, siyasal ve askeri tedbirleri beraberinde getirmiştir. Farklılıklara yönelik baskıcı tutumlar açısından bugüne baktığımızda maalesef insanları oldukları gibi tanıma ve bir zayıflık ya da çatışma unsuru olarak değil de bir zenginlik olarak kabul etme günümüz toplumlarının birçoğunda egemen olan dışlamacılığa ve kültürel monopoliye dayalı sistemlerde kendine yer bulamamaktadır. Bu konuda yaşanan sıkıntı ve çatışmaların yoğun olarak Ortadoğu’da ve Ön Asya ülkelerinde görüldüğü bir gerçektir. Fakat bu sıkıntılar çok kültürlülüğü son birkaç yüzyıldır yaşayan birçok Batı ülkesinde de görülmektedir. Mesela son dönemlerde özellikle Almanya ve Fransa gibi ülkelerde dil, örf ve yaşam tarzı bakımından görülen farklılıkların mevcudiyetine karşı entegrasyon politikalarına sıkça baş vurulduğu bilinmektedir. Bu ülkelerde de bazen farklılıkların çoğunluk tarafından benimsenen inanç ve yaşam tarzına karşı bir tehdit unsuru olarak algılandığı görülmektedir.[1]

 

Hz. Peygamber döneminde toplumun asıl unsurunu Araplar teşkil ediyordu.[2] Fakat başka dinî ve etnik grup ve aileler de vardı. Onun döneminde Hicaz Bölgesinde yaşayan başlıca etnik ve dinî kimlikler şunlardır:

 

1) Müşrik Araplar

2) Yahudiler

3) Hıristiyanlar

4)Müslümanlar

-Mekkeli Muhacirler

-Medineli Ensar

 

Mekkeli müşriklerin zulüm ve baskıları tahammül edilemez bir dereceye varınca Hz. Peygamber kendisine inanan Müslümanlarla birlikte doğduğu ve çok sevdiği Mekke’den Medine’ye hicret etmek zorunda kaldı. Bilindiği gibi bu şekilde hicret eden Müslümanlara Muhacir denir. Medine’de Peygamber Efendimize ve bu mühacirlere hem gönüllerini hem de kapılarını açıp onlara yardım eden Müslümanlara da Ensar adı verilir. Medine’de ayrıca Müslüman Olmayan Araplar ile hem Müslüman hem de Arap Olmayan Yahudiler de yaşıyordu ve bunlar değişik kabile ve kollara ayrılmışlardı. Dolayısıyla kimlikleri, dinleri ve dilleri birbirinden farklı olan bu dört farklı toplumun aynı vatanda birlikte yaşama mecburiyeti doğdu.

 

Hz. Peygamber tüm bu farklı kesimlerin eşit hak ve hukuk çerçevesinde bir “konfederasyon” çatısı altında barış içerisinde yaşamaları için üstün dehasının bir ürünü olan yazılı bir sözleşme hazırlattı ki tarihte buna Medine Sözleşmesi veya Medine Vesikası denir. Paragraf ve cümleler şeklinde yazılan bu sözleşme, üzerinde daha rahat çalışılması ve analiz edilmesi amacıyla çağdaş araştırmacılar tarafından maddelendirilmiştir. Sözleşmedeki paragraf ve cümlelerin birbirinden ayrı veya birbirine bağlı oluşlarına göre bu maddeler bazı araştırmalarda 47, bazılarında ise 52 olarak sıralanmıştır.[3] Dolayısıyla makalemizde maddeler referans verilirken 47’ye veya 52’ye göre olduklarına işaret edilmiştir.

 

Medine Sözleşmesi hicretin ilk yılında, miladi 622 yılında imzalanmıştır. Sözleşmenin ilk 23 maddesi Müslüman Bloğun Mühacir ve Ensar kanatları arasında Enes b. Malik’in evinde; diğer maddeleri de Müslümanlarla Yahudiler arasında olmak üzere Bint Haris’in evinde yazılmıştır.[4] Enes b. Malik kendi evinde yazılan kısımla ilgili şunları söylemektedir: “Allah’ın Elçisi Kureyş ile Ensar arasındaki sözleşmeyi benim Medine’deki evimde yazdı”.[5]

 

Hoş bir tevafuk olmalı ki bu sözleşmenin yazıldığı iki evden biri erkeğe, öbürü de kadına aittir. Yani cinsiyetler arasında güzel bir eşitlik oluşmuştur.

 

Erken dönem İslam tarihi ve siyer yazarlarından İbn İshak (ö. h. 155; yaklaşık 1250 yıl önce) ve İbn Hişam (ö.h. 213) bu belge üzerinde durmuşlardır. Özellikle İbn Hişam bu sözleşmenin orijinal tam metnini kaydetmiştir.[6] İbn Kesîr ve İbn Seyyid Nas bu belgeyi ilk defa kaydeden yazar olan İbn İshak’tan almışlardır.[7]

 

Emevilerden başlayarak günümüze kadar İslam’ın çok kimliklilik, çok dillilik ve çok renklilik anlayışını kendi iktidarları açısından sakıncalı gören rejimler zalimce yönettikleri mazlum toplumların bu vesikayla tanışmalarını pek istememişlerdir. Derken Alman oryantalist Wellhausen bunu Batı Dünyasının; Rahmetli Muhammed Hamidullah da yeniden İslam Dünyasının gündemine getirmiştir. Bu vesika farklı kimlik, dil ve inanışlara sahip toplumların eşit statüde bir arada barış içinde yaşayabilmenin en iyi referansıdır. Üzerinden 1.400 küsur yıl geçen bu sözleşmeyi kimlik, dil ve inançları baskı altında olan, asimile ve inkâr edilen halklar açısından örnek alınabilen bir model olarak aşağıda tanıtmak istiyoruz.

 

[1] Gündüz, Şinasi, “Farklı Dinsel ve Düşünsel Geleneklerin Özgünlüğünü Koruması ve Etkileşimi”, İslam Medeniyetinde Bir Arada Yaşama Tecrübesi, Ankara 2009, s. 189-191

[2] Yıldız, Hakkı Dursun ,  “Abbasiler”, DİA, I, 31

[3] Mukayese için bkz.: Hamidullah, İslam Peygamberi, II, 206-210

Tuğ, Salih,  İslam Ülkelerinde Anayasa Hareketleri, İstanbul 1969;  Bulaç, Ali “Asr-ı Saadet’te Bir Arada Yaşama Projesi: Medine Vesikası”, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadet’te İslam, İstanbul 1995, II, 180-185

[4] Bulaç, a. g. e., II, 172-173

[5] Buhari: Kefale 2; Ebu Davud: Faraiz 17; Müslim: Fadailu’s-Sahabe 204

[6] İbn Hişam, es-Sîretu’n-Nebeviyye, Mısır ts., II, 106

[7] Bkz.: İbn Kesîr, el-Bidaye ve’n-Nihaye, Kahire 1351, III, 224; İbn Seyyid en-Nas, Uyûnu’l-Eser, Beyrut ts, I, 197



Bu yazı 5131 defa okunmuştur.

FACEBOOK YORUM
Yorum

YAZARIN DİĞER YAZILARI

Bizi Takip Edin :
Facebook Twitter Google Youtube RSS
YAZARLAR
ÇOK OKUNAN HABERLER
  • BUGÜN
  • BU HAFTA
  • BU AY
SON YORUMLANANLAR
  • HABERLER
  • VİDEOLAR
HABER ARŞİVİ
HABER ARA
YUKARI