Bugun...


Sinan Altmışkara

facebook-paylas
Depremin mi, Rüşvetin mi Bedeli Ağır?
Tarih: 21-02-2023 00:02:00 Güncelleme: 21-02-2023 00:02:00


6 Şubat saat 04:17' de Kahramanmaraş'ın Pazarcık ilçesinde 7,7 ve saat 13.24'te Elbistan ilçesinde 7,6 büyüklüğünde iki deprem meydana geldi. On binlerce insanımızı kaybettik ve yüzbinlerce yaralımız, milyar dolar maddi zararımız var. Deprem bir doğa olayı ve ama aktif ve pasif fay hatlarını, fay hattının geçtiği illeri ve güzergâhları o kadar belirgin ki hangi sokağın, derenin, caddenin, binanın, arsanın metre metre neresinden geçtiğini ilkokul 3. sınıftan itibaren okuyoruz ve biliyoruz. Türkiye’de Kuzey Anadolu Fay hattı, Doğu Anadolu hattı ve Batı Anadolu fay hattı olmak üzere toplamda 3 büyük fay hattı bulunuyor. Deprem haritasında kırmızı renkte görülen iller birinci derece deprem bölgesi, pembe renkte olanlar ikinci derece riskli bölge, sarı olan iller üçüncü dereceden deprem bölgesi olarak geçiyor. Bu kadar derin bilgilere sahip olmamıza rağmen ve depremi bu kadar kendimize yakın hissetmemize rağmen, neden bu kadar ağır bedel ödedik?

Deprem sonrası alışık olduğumuz haliyle ‘malzemeden çalan müteahhitler’ gündeme gelir. Bu klasik bir çözümleme gibi gelse de zincirin bir halkası olarak elbette irdelenmesi gereken birinci kişiliklerdir müteahhitler. Ama adeta ‘biz suçluyu bulduk karıştırmayın’ devamını dercesine bu kişilerde yoğunlaşmak hedef saptırmaktan başka bir şey değildir. Binayı yapan kişiden ziyade, TMMOB’ya bağlı inşaat mühendisleri odasından tutunda, belediye başkanları, imar ve şehircilik daire başkanları, mimar ve mühendislerden müteşekkil yapı denetim kurumları ve kanuni olarak sorumlu olanlar dâhil bu projelerde sorumludur. Can ve mal güvenliğimiz bu kurum ve kuruluşlara emanettir. Bu ve benzeri kuruluşların deprem sonrası mukadderat yorumları yapması hedef şaşırtma operasyonudur. Eşeği sağlam kazığa bağlamadıktan sonra bu meseleye mukadderat demek ise İslam’ın özünden bihaber olmaktır.

Günah keçisi bulmaya ayırdığımız zamanı, gerçek suçluları bulmaya ve geleceğe dair ciddi kararlar almaya ayırmak zorundayız. Vebal herkesin boyundadır.

Sözün özü sorunlu müteahhitler bu işin sivrisineği hükmündeler. Bataklık, rüşvet sistemi, sorumlu ve sorunlu zincirin tüm halkaları ve kanuni yetersizlikler tek tek irdelenmelidir. Fırsatçılara kapı araladığımız her hata da hepimizin payı vardır. Kanuni boşlukları doldurmak için kafa çalıştıran tilkilerin ülkesi burası. Kısa yoldan zengin olmak isteyenlerin sektörü de haliyle inşaat ve arsa işleri. Arsa sahibi bol bol daire almak ister, mimar-mühendis binanın lüksüne bakar, denetçi aldığı parayla meşgul olur, belediye kasasına yatacak parayı hesaplar, imara yeni açılan arsalardan nemalananlar hesaplarındaki para artışına bakar ve günün sonunda  olan zavallı vatandaşa olur. Son depremde de bunu ap-açık tecrübe ettik.

Deprem enkazı sırasında ‘Allah-u Ekber’ ‘Allah büyük’ lafzından rahatsız olan laik kesimi konuşmadıkça, bu zulmün üzerindeki köpükten bahisle, suyun içindeki mikroorganizmayı konuşacak ferasetimiz kalmamışsa, daha çok yüklenici tutuklarız ve sonrasında unutkanlığın tatlı cazibesine kapılırız. Müslüman topraklarda Allah-u Ekber lafzına tahammül edemeyen kişiliklere, normal vatandaş gözüyle bakmak akıl işi değildir. Bu asalaklar olsa olsa zürriyetleri başka taraflarla ilintili ya da dışarıdan nemalanan bit yavrularıdır.

Mal varlığı bilinen bir belediye başkanının bir dönem sonra mal varlığının iki yüz kat artması, kimsenin dikkatini çekmiyor. Çünkü kapitalist sistem bu kan emici akıştan besleniyor. Bu örneği daire başkanlarından, kurum müdürlerine, imar müdürlerine varıncaya kadar ve daha yukarılara oturmuş sarmal düzenine sahiptir. Tabi alt sarmal halkaları ve üst sarmal halkaları konumlarına göre sistemden nemalanmaktadır. Yeni atanana ya da seçilene sistem brifingi, sarmal üyelerinden biri tarafından verilir ve ‘öylemi tamam’ anlamına gelen beden diliyle ani kabul görür ve çark tüm dişlileriyle çalışmaya devam eder. Biz klasik bir söylem olan ‘gelen gideni aratır’ deyimine alışmak durumunda kalırız. Hâlbuki düzen zaten böyle ayakta kalıyor. Olası bir depremde de ağıt yakan biz, ‘vah vah’ diye yakınanlar ise bu ikiyüzlüler oluyor. Konuşanların, suçlayanların ve sesi en çok çıkanların da bu hırsız kesim olduğunu söylemeye gerek dahi yoktur.

Ne aptal bir tiyatrodur bu Allah’ım.

Ve fakat Allah’a mı bırakacağız her daim bu hesaplaşmayı. Meseleyi masaya yatırırken neden suyun analizini yaparcasına mikroorganizma sayımına kadar inmiyoruz ve suyun üzerindeki köpüğü habire konuşuyoruz. Sanki amacımız çözüm yaratmak, önlem almak, ders çıkarmak, asıl suçluyu ortaya çıkarmak değil de üçkâğıtçı birkaç çapulcuyla bu çok acı derdimizi örtbas etmektir.

Yakında seçim var. Aday adaylardan,  aday oluncaya kadar yapılan karşılıklı mahsuplaşmaların haddi hesabı olmuyor. Sosyal ve ekonomik depremlerin müsebbibi olan bu zavallı ayak takımını ve hayatımızın her alanını deprem enkazı haline getirmeye çalışan kişileri ve sistemi neden irdelemiyoruz. Depremi sadece evlerimizde, sokağımızda, mahallemizde bir doğa olayı olarak yaşamıyoruz. Soframıza hatta hayatımızın her hücresine kadar giren bu zulüm çarkına diyecek sesimiz ‘imansızlığımızdan’ dolayı kalmamıştır.

Depremin mi, rüşvetin mi bedeli ağır sorusuna verilecek cevabımız ise, ‘körler, sağırlar birbirlerini ağırlar’ meclislerinin cevabından ziyade, muhakkak rüşvet sisteminin bedeli ağır oluyor’ cevabı olacaktır.

Binalar depremlerde yıkılır, insanlar ölür veya yaralanır ve ama içimizdeki artçılar hayat boyu devam eder. İçimizdeki fay hatları derdimiz olarak kalır. Sosyal, psikolojik, ekonomik ve sınıf farklılığın ayyuka çıktığı yurdumuzda asıl depremi içimizde her gün yaşamaktayız. Çözüm, akıl sağlığını koruyan, kalp gözü açık, merhametli ve iman sahibi olanların, zulmün DNA’sını ve fay hattını her alanda ve anlamda açık ederek, doğrudan tedavi amaçlı ortaya plan ve programlar koymalarıdır. Bu hangi nesile nasip olur bilmiyoruz ama o neslin bizim neslimiz olmadığı ortadadır.

Depremde yirmi yıl beraber çalıştığım arkadaştan öte kardeşim Murat Aydın’ı ve hanımını Hatay’da kaybettik. Tek çocukları yetim ve öksüz kaldı. Ve dahi tüm milletimize bu acıları yaşatan A’dan ‘Z’ye kim varsa müstahaklarını hem bu dünyada hem ahirette âlemlerin rabbi versin diye dua diyoruz.

                                                                                                                 



Bu yazı 1637 defa okunmuştur.

FACEBOOK YORUM
Yorum

YAZARIN DİĞER YAZILARI

Bizi Takip Edin :
Facebook Twitter Google Youtube RSS
YAZARLAR
ÇOK OKUNAN HABERLER
  • BUGÜN
  • BU HAFTA
  • BU AY
SON YORUMLANANLAR
  • HABERLER
  • VİDEOLAR
HABER ARŞİVİ
nöbetçi eczaneler
HABER ARA
YUKARI