Bir toplumun demokratik bir toplum niteliği kazanabilmesinde en önemli unsurlardan birisi, kişilerin temel hak ve özgürlüklerini serbestçe kullanabilmeleridir. Demokratik toplumlarda devletin görevi, temel hak ve özgürlükleri korumak ve geliştirmektir. Temel hak ve özgürlükler arasında düşünce ve kanaat özgürlüğü ve özellikle düşünceyi açıklama özgürlüğü önemli bir yer alır.

Düşünceyi açıklama özgürlüğü, sadece devletin veya toplumun benimsediği görüşleri değil, toplumun yadırgadığı, hatta kaygı verici bulduğu düşünceleri de kapsar.

Devletler ve siyasi güçler, siyasi bağlantıları ne olursa olsun, basın özgürlüğünü koruma yükümlülüklerini yerine getirmede gittikçe daha az rol oynuyor. Bu zayıflama, bazen gazetecilerin rolünün sorgulanması, hatta medyanın araçsallaştırılması ya da taciz veya dezenformasyon kampanyalarına dahil edilmesiyle el ele gidiyor.

Batıcı, laik, İslam düşmanı basın mensuplarının, gazetecilerin ayağına diken battığı zaman dünyayı ayağa kaldıran Batılı ülkeler ve içimizdeki yerli işbirlikçileri, söz konusu Müslüman gazeteciler olunca üç maymunu oynuyorlar.

Basın özgürlüğü, insan hakları gibi değerleri önemsemiyorlar. Şimdiye kadar siyonistler Gazze, Batı Şeria ve Filistin’in diğer işgal altındaki bölgelerinde tek suçları haber peşinde olmak olan 150’ye yakın gazeteciyi katlettiler.

İsrail’in savaşın başından bu yana kuşatma altındaki bölgeden gelen haberleri bastırmaya çalıştığını.

İsrail ordusunu, bölgedeki gazetecileri kasten hedef almakla.

Gazeteciler ve ailelerinin bilinçli olarak katledildiği bir ortamda basın özgürlüğünden bahsedemeyiz.