Bugun...


Zeki Özer

facebook-paylas
Günümüz Dünyasında Manevi Buhran ve Çözüm Yolları
Tarih: 12-07-2024 00:02:00 Güncelleme: 12-07-2024 00:02:00


 

Günümüz dünyası, büyük bir manevi buhran yaşamaktadır. İnsanlar hayattan zevk ve lezzet alamayacak duruma gelmiştir. İntiharlar, savaşlar, terör ve benzeri hadiseler ile ilgili haberler, dünyanın her tarafından sıklıkla duyulur bir hale gelmiştir. Bu ve buna benzer tüm olumsuz gelişmeler, insanların kendilerini ve birbirlerini anlayamamasından kaynaklanmaktadır. Kendilerini anlayamayan insanların, başkalarını anlaması düşünülemez. Bu yüzden, bu manevi buhranın çözümü, öncelikle bireyin kendini anlaması ve sonra da başkalarını anlamasıyla mümkündür.

İnsanın kim olduğunun ve nerede doğduğunun belirlenmesi, kendi iradesi dışında gerçekleşir. Aklen ve vicdanen biliriz ki, hangi ırktan, hangi coğrafyada, hangi anne babadan dünyaya geleceğimizin tayin ve tespiti, bizim irademiz dışındadır. Bu nedenle, milletimizi ve ailemizi seçme iradesi, bize değil, Allah'a (c.c) aittir. Çünkü kainatta bulunan her varlığın, hikmetle ve dengeyle meydana gelmesi, onların sonsuz bir hikmet, adalet ve ilim ile vücuda geldiğini gösterir. Bu varoluş tesadüfe değil, İlahi programa tabidir. İnsanın gözü, kulağı, burnu, kafası ve bütün azalarının hikmetli ve düzenli olması gibi, insanların millet millet, kabile kabile yaratılması da boşuna değildir. Bu tarz bir yaratılışın elbette birçok hikmetleri vardır.

"Ey insanlar! Muhakkak ki biz, sizi bir erkekle bir dişiden yarattık... Ve sizi millet millet, kabile kabile yaptık ki, tanışıp kaynaşasınız... Allah katında en şerefliniz takvaca en ileri olanınızdır (O'ndan en çok korkanınızdır)." (Hucurat Sûresi, 13)

Cenab-ı Hakkın (c.c) insanları, kabile, ırk ve millet olarak ayrı yaratmasının hikmeti, bir milletin diğer milletlere düşman davranması için değil, bir ırkın fertlerinin birbirlerini tanıyıp yardımlaşmaları içindir. Bu gerçeğe ise, "Ve sizi millet millet, kabile kabile yaptık ki, tanışıp kaynaşasınız..." bölümü parmak basıyor.

Tarih boyunca, milletler arasındaki ilişkilerin bozulması, düşmanlıkların artması, çoğunlukla insanların birbirlerini anlayamamalarından kaynaklanmıştır. Bu durum, Nuh Tufanı'ndan başlayarak, insanlık tarihinin birçok döneminde gözlemlenmiştir. Hz. Nuh (a.s), oğlunun boğulmasından sonra Allah'a şöyle dua etmiştir: "Ya Rabbî! Elbette boğulan oğlum da ailemdendi, öz evladımdı. (Halbuki ben onları gemiye alırken Sen bana kurtulacaklarını müjdelemiştin). Senin vaadin elbette haktır ve Sen hâkimlerin hâkimisin!" İlâhî cevap ise şöyle gelir: "Ey Nuh, O senin ailenden değil. Çünkü o, dürüst iş yapan, temiz bir insan değildi." (Hud Suresi, 46) ve Hz. Nuh (a.s)'ın, oğlunu gemiye alması men edilir.

İnsanların birbirlerini anlamaları ve tanımaları için, önce kendilerini anlamaları gerekmektedir. Kendini anlamayan bir birey, başkalarını anlamakta zorlanır. Bu nedenle, içsel bir yolculuk ve kendini tanıma, manevi buhranın çözümünde önemli bir adımdır. Bu yolculukta, kişinin kendisiyle barışık olması, hatalarını kabul etmesi ve bu hatalardan ders çıkarması önemlidir. Ayrıca, kişinin inancını ve değerlerini sorgulaması, bu süreçte ona yardımcı olabilir.

Nitekim Hz. Peygamberimiz (s.a.v), "Ümmetimin helâk olması üç şeyden ileri gelecektir. Bunlar: Kaderiye (yani kaderi inkâr etmek davası), Unsuriyet (ırkçılık) davası, Dinî meselelerde gevşeklik etmektir." İslam, ırkı yok saymaz, ırkçılığı dava etmeyi yasaklar. Milletini sevip gözetmeyi değil, başka milletlere düşmanca tavır sergilemeyi reddeder. Çünkü, insanın kendi milletini sevmesi, onlara yardım elini uzatması, hataları varsa düzeltmeye çalışması, atalarının İslama yaptıkları hizmetleri anlatması ve onlara benzemek için gayret göstermesi ırkçılıktan tamamen ayrıdır.

İslam, insanların kardeşçe yaşamasını ve birbirlerini sevmesini öğütler. Veda Hutbesinde bu konu ile alakalı şöyle buyurulmaktadır: "Ey İnsanlar! Rabbiniz birdir, babanız da birdir. Hepiniz Âdem'in çocuklarısınız. Âdem ise topraktandır. Arabın Arap olmayana, Arap olmayanın da Arap üzerine üstünlüğü olmadığı gibi, kırmızı tenlinin siyah üzerine, siyahın da kırmızı tenli üzerine bir üstünlüğü yoktur. Üstünlük ancak takvada, Allah'tan korkmaktadır. Allah yanında en kıymetli olanınız O'ndan en çok korkanınızdır."

Bu düsturlar, insanların birbirlerine düşmanlık beslemek yerine, birbirlerini anlamaya ve tanımaya çalışmasını öğütler. İnsanın kendi milletini sevmesi, onlara yardım elini uzatması, hataları varsa düzeltmeye çalışması, atalarının İslam'a yaptıkları hizmetleri anlatması ve onlara benzemek için gayret göstermesi ırkçılıktan tamamen ayrıdır. İslam, insanların barış ve huzur içinde yaşamasını hedefler.

Bu düsturlarla, insanlık yeniden kaynaşma ve anlayış yoluna girebilir; manevi buhranların yerini huzur ve barış alabilir. İnsanların birbirlerini anlamaları ve tanımaları, dünya üzerindeki pek çok sorunun çözümünde anahtar rol oynar. Bu nedenle, kendimizi ve başkalarını anlamak için çaba sarf etmeli ve bu anlayışla hareket etmeliyiz. Ancak bu şekilde, dünyada gerçek bir barış ve huzur sağlanabilir.



Bu yazı 1377 defa okunmuştur.

FACEBOOK YORUM
Yorum

YAZARIN DİĞER YAZILARI

Bizi Takip Edin :
Facebook Twitter Google Youtube RSS
HAVA DURUMU
YAZARLAR
ÇOK OKUNAN HABERLER
  • BUGÜN
  • BU HAFTA
  • BU AY
SON YORUMLANANLAR
  • HABERLER
  • VİDEOLAR
HABER ARŞİVİ
NAMAZ VAKİTLERİ
HABER ARA
YUKARI