Bugun...


Zeki Özer

facebook-paylas
CEMAATLAR VE TARİKATLAR NE YAPTI?
Tarih: 11-10-2020 19:22:00 Güncelleme: 11-10-2020 19:22:00


17-25 Aralık darbe girişimi yaşandıktan sonra, başarısız olduğunu gören Fetullahçı Terör Örgütü panikle kendini koruma altına almanın yollarını aramaya başladı. İsmailağa cemaatinin lideri Mahmut Efendi 1977’li yıllarda bir vaaz için İzmir’e gittiğinde, hazır gelmişken Gülen’le tanışıp, merhabalaşmak istemiş ancak Gülen görüşmeyi kabul etmeyip, randevu bile vermemişti. Cemaat ve tarikatları yanına çekemeyen ve artık net bir şekilde görünür hale geldiğini anlayan FETÖ ‘altın vuruş’ denedi ve 15 Temmuz darbe girişimine kalkıştı.

FETÖ tarafından gerçekleştirilen 15 Temmuz darbe girişiminin ardından maalesef cemaat ve tarikatlar hedef tahtasına konuldu. Haliyle..

Kendisini dini bir oluşum kisvesi altında gösteren FETÖ’nün, Müslümanlara verdiği en büyük zararı da bu olmuştur.

Böyle bir örgütün devletin kılcal damarlarını bin bir katakulli ile ele geçirip hem yargı ve emniyet yoluyla hem de askeri yoldan darbe girişiminde bulunması, ülkemizde yıllardır tartışılan devlet, cemaat ve tarikat konusunun temcit pilavı gibi ısıtılıp tekrar gündeme getirilmesine neden oldu.

15 Temmuz hem ülke tarihinde hem de FETÖ tarihinde bir kırılma noktası oldu. Halkın ülkesine ve iradesine sahip çıkmak için bayrağını alıp meydanlara çıkmasıyla akim kalan bu girişim, FETÖ’nün tasviyesi başta olmak üzere pek çok sonuca da sebep oldu. Bunlardan biri ise “FETÖ cemaattir. Darbeye kalkıştı. O halde bütün cemaatler kötüdür” söylemi oldu. Cemaatlere güven azaldı.

Cemaat en basit anlamıyla topluluk demek. Bu tanım çerçevesinde değerlendirildiğinde Atatürkçülük de, masonluk da, futbol takımı taraftarları da bir cemaat olarak isimlendirilebilir. Konumuz olan İslami cemaatler ise Hicri 2. yüzyıldan itibaren, yabancı kültürlerin etkisi altında olabilecek sapmaları engellemek amacıyla, Kur’an ve sünnete dayanan yapılar olarak şekillenmeye başladı. Osmanlı’nın ardından kurulan Türkiye Cumhuriyeti seküler bir toplum tasavvuruna sahipti. Tarikatlar ve cemaatler yasaklandılar ve toplum dışına itildiler. Horlanan hatta cezalandırılan Müslümanlar, kendi bünyelerine uygun topluluklar oluşturmaya başladı. İnsanlar bu topluluklar içinde inançlarını yaşıyor ve kendilerini ifade edebiliyorlardı. Günümüzde tartıştığımız,  cemaat ve tarikatların doğuşu böyle oldu.

Cemaat ve tarikatların hedef alınmasının birkaç nedeni var. Bunlardan biri; liberalliğin getirdiği bireyselciliğin çok revaç bulması. İnsanların organize şekilde, birbirlerinden güç alan, yanlışlarını düzelten bir toplum oluşturmasından rahatsızlık duyuluyor. Cemaatlerin olmaması durumunda insanların daha rahat bireyselleşeceği ve böylece İslami çözülmenin daha rahat şekilde gerçekleştirilebileceği düşünülüyor. Hedef alınan aile bağının ardından cemaatler hedefte.

İkinci olarak batılılaşma ile birlikte kendi kültürü, coğrafyası ve tarihinden kopan Müslümanların son dönemde bir uyanış yaşaması. Müslümanların ümmet bilincini yeniden kazanmaları, kendi tarihlerine, özlerine, geçmişlerine dönmeleriyle batılılaşma serüveni kesintiye uğruyor. Yıllardır halkı Batılılaştırmaya çalışan, uluslararası güçlerle birlikte hareket eden odaklar için bu bir problem. Öze dönüş dalgası da cemaatlere bağlanıyor. Bunun için cemaatlerin ortadan kalkması isteniyor.

Bir başka neden ise devlet- toplum ilişkisinin giderek normalleşmesi. Ulus devletin hukuki yapısı toplumun tamamını, bilhassa Müslümanları tam olarak kuşatamıyor. Burada devreye giren cemaatler toplumla devlet arasında bir nevi arabuluculuk yapıyorlar. Böylece toplumda denge sağlanmış oluyor.  Bu da jakoben bir anlayışla toplumu yukarıdan aşağıya doğru dizayn etmek isteyen, devlet başka bir yerde, toplum başka bir yerde olsun isteyen odakları rahatsız ediyor. Devletin içine yerleşmiş, kendisini devletin sahibi gören, dini toplum anlayışını batı normlarına göre dizayn etmeye çalışan akıl, cemaatlerin toplumun işleyişine katılmasıyla makam ve mevkilerinin sarsılmasından ürküyor.

Bu saydığımız nedenlerden dolayı cemaat ve tarikatlar hedefe konuyor. Peki kimler tarafından? Öncelikle 1925’ten bu yana cemaat ve tarikatları hedef tahtasına koyan Kemalist kesim. 15 Temmuz’dan sonra bazı görsel ekranlarda sıkça Kemalist, Ergenekon sürecinde yargılandıktan sonra serbest kalan paşalar gördük. Bunlar hep bir ağızdan, söz birliği yaparak, “Cemaatler kötüdür. En iyi yönetim biçim laikliktir. Seküler bir yapıya dönmeliyiz. Atatürkçülük, Kemalizm en doğrusu” dediler. Toplumun büyük kesimini de etkilemeyi başardılar. Şu anda Doğu Perincek kanadı hala bu söylemi devam ettiriyor. Bu arada sırası gelmişken söylemekte fayda var; AK Parti Perinçek ile  olan bütün ilişkisine son vermeli.

Tabi FETÖ’yü de unutmamak lazım. Bu ortamdan yararlanan FETÖ tetikçileri de aynı hedefe ateş ediyor. Bu dört kesim bir masa etrafında buluşmasa da rüzgarın yönü değişmeden hep birlikte aynı hedefe çalışıyorlar: Cemaat ve tarikatları gözden düşürmek.

Diğer yandan bizim de şapkamızı önümüze koyup düşünmemiz gerek. Tüm bunlara ne yol açtı? Nerede hata yaptık? Cemaatlerin, tarikatların da hatası yok mu? Elbette. Bu soruyu sorduğumuzda da eleştiriler dökülmeye başlıyor. Öncelikle en büyük problem olarak, amacı ümmeti diriltmek olan cemaatlerin, kendi cemaatini mutlaklaştırması ortaya konuyor. Bu taassupların ümmeti ayrıştırıcı dereceye vardığı, kendi cemaatini, tarikatını merkeze koyanların diğerlerini dışladığı ifade ediliyor. Bu durumun tüm sıkıntıların başlangıcı olduğuna vurgu yapılıyor.

Tarikatların ve cemaatlerin, daha çok kişiye ulaşayım, dergi çıkarayım, televizyon açayım, şirket kurayım gibi işlere girdikleri de dikkat çekilen bir başka konu. Tarikatın asli gayesinin seyr-i süluk yaptırmak olduğuna dikkat çekiliyor. Eleştiriler şöyle: “Gelen kişi fakir mi zengin mi? Profesör mü, esnaf mı? Bunlara bakmaz. Tamamen hak sohbeti yapılan yerde tasavvuf vardır. Bunların haricinde bireysel olarak iki mürid bir araya gelmiş şirket kurmuş, olabilir fakat buna cemaat olarak, kurum olarak katılmak yanlış. Herkes işine baksın. Sohbet yapan kalmadı artık. Hak kelamı konuşulmuyor.” Cemaat adına insanların dini duygularının istismar edildiği, şeffaf olmayan holdingler üzerinden kendi cemaat üyelerinin paralarının kayıtsız şekilde alındığı da söyleniyor. Bunun sağlıklı bir din anlayışına, şura bilincine sahip olmamaktan kaynaklanan zaaflar olduğu ifade ediliyor. Bu yapıların şeffaf, açık ve net olmaları gerektiğine dikkat çekiliyor.

İyi ve kötü bir aradaysa ne yapmalı? Cemaatler ve tarikatların içinde doğru yolda olanlar olduğu kadar, yoldan çıkanlar da olabilir. Özellikle son yaşananlardan sonra halkta cemaatlere karşı mesafeli bir tutum oluştu. İnsanımızın zihninde, cemaat kelimesi üzerinden, cemaat ve tarikatlara karşı topyekun bir mahkumiyet oluşturdu. Diyanet’in FETÖ raporuna bakıldığında bozuk saptırılmış İslam algısı, batıni, ezotorik din algısı göze çarpıyor. Ancak günümüzde baktığımızda bazı cemaatlerde de aynı şeyleri görebiliyoruz. Dağılmış, ulus topluma dönüşmüş, İslami bilinçlenme kanalları ellerinden alınmış, tüm medreseleri kapatılmış Müslüman halk doğru ve yanlışı nasıl ayırabilecek?

Sorunun temelinde mevcut hukuki düzenin, toplumun tamamını ihata edememesi yatıyor.  Türkiye’de hukuk temelde laiklik ve sekülerlik üzerine bina edildiği için, Müslümanları kuşatamıyor. Müslümanlar da hukuktan ne istediklerini dile getirme cesareti göstermiyorlar. Hukuki düzenlemeler, cemaat ve tarikatların şeffaflaşmasını sağlayabilir. Daha önce de tarikatlar kapatılıp yasaklandı, ortadan kaldırılmaya çalışıldı ancak başarılı olunamadı. Diyanet bu konuda insiyatif alarak, kanunla düzenlenmesi gereken konuları tespit etmeli. Cemaatler de devletin emir eri gibi hareket etmemeli ama devleti ele geçirme noktasına da gelmemeli.

İş hukuka ve devlete düşüyor.



Bu yazı 2287 defa okunmuştur.

FACEBOOK YORUM
Yorum

YAZARIN DİĞER YAZILARI

Bizi Takip Edin :
Facebook Twitter Google Youtube RSS
HAVA DURUMU
YAZARLAR
ÇOK OKUNAN HABERLER
  • BUGÜN
  • BU HAFTA
  • BU AY
SON YORUMLANANLAR
  • HABERLER
  • VİDEOLAR
HABER ARŞİVİ
NAMAZ VAKİTLERİ
HABER ARA
YUKARI